10 Kasım 2007

Ulu Önder Atatürk'ün Milletine Verdiği Armağanlar!



Dün, yayımladığım yazıda, Atatürk'ün özdeyişlerine,Atatürk ile ilgili yazılan şiirlere yer vermem yetmedi!
Bir de Ulu Önder Atatürk'ümüzün çok çok sevdiği milletine, Türk halkına verdiği armağanları yazarak hatırlamak gerektiğini düşündüm!



İşte, Atatürk'ün, Türk Ulusuna verdiği armağanlar, kazandırdıklarından bazıları:

*Ulusal Egemenlik anlaşına dayalı,modern,laik Türkiye Cumhuriyeti

*Ulusal bağımsızlık

*Türk bayrağı

*İstiklal Marşı

* Devrimler (Öğretimin birleştirilmesi,dilin Türkçeleştirilmesi,Şapka Kanunu, Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı,....)

* Akılcılık, bilimcilik,

*Devletçilik, halkçılık

*İş Bankası, Atatürk'ün ve 37 kişinin yok paralarından kazandıkları parayı sermaye olarak ortaya koymalarıyla kuruldu.

*Atatürk Orman Çiftliği

*Yazmış olduğu bilimsel kitaplar

Evet, benim şu anda anımsadıklarım bunlar!
Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki, Atatürk, hastalığı sırasında tedavi ücretini, yurt dışından getirttiği ilaçların parasını bile kendi cebinden ödemiştir.
Bir önderin, bir liderin, mirasını bütünüyle milletine bırakması dünyada, çok ender
rastlanan bir durumdur!
Bir önderin, çocukları sevmesi, gençlerden korkmayıp onlara güvenmesi, kurduğu devleti, Cumhuriyeti gençlere emanet etmesi çok rastlanan bir durum değildir!
Bir önderin, çocukları, gençleri, milletini gerçekten çok sevmesi, onlara Ululsal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,Gençlik ve Spor Bayramı, Cumhuriyet Bayramı armağan etmesi,Cumhuriyet Baloları düzenlemesi, halkıyla birlikte Bayram coşkusunu yaşaması
hiç te öyle sık rastlanan bir durum değildir!
Bütün bunları bize armağan eden Atatürk'e bir kez daha teşekkür ediyorum!
Ata'm, seni içimde yaşatıyorum, biliyorum sen ölmedin!
Ama bazen ümütsizliğe kapılıyorum o zaman işte seni çok özlüyorum! Daha rahat, huzurlu olman dileğiyle!
Ata'm, şartlar ne olursa olsun daha çok kazanmak için asla seni de kendimi de satmayacağım! Az kazanıp onurlu,senin izinde bir yaşam sürmeye devam edeceğim!
Ve, küçük öğrencilerime Atatürk sevgisi aşılamayı ömrüm boyunca sürdüreceğim!
Ne mutlu Türk'üm diyene!


Bu fotoğraf, Atatürk'ün Kur'an Kültürü kitabı ve anılarında yer verdikleri onun ne kadar inançlı bir insan olduğunu yeterince ortaya koymuyor mu?
Atatürk, arkadaşları ile namaz kılmaya gidiyor ama diğerlerinin yanında adı geçmiyor! Çünkü adını çeşitli yöntemlerle karalamaya çalışanlar var!
Gördüğümüz fotoğrafta da hocanın yanında ellerini açmış dua ediyor, ne kadar gösterişten uzakta!

Tıklayın lütfen,

Atatürk'ün, İslama bakış açısı:

http://deepataturk.blogcu.com/178654

http://www.türkbilim.net/ataturk/ataislam/dindarligabakisi.htm

http://www.aa.com.tr/images/stories/ataturk/ataturk.html (125. doğum yılında Atatürk resimleri)

Bir kez daha Atatürk'ün, Türk Gençliği'ne Hitabesi'ni hep birlikte anımsayalım, derin anlamını düşünelim milletçe!

Gençliğe Hitabe

Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk İstikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

20 Ekim 1927


Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun günümüz Türkçe’sine uyarladığı Gençliğe Hitabe

"Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecek de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.
Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.
Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir.
Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler.
Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler.
Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin genç kuşakları!
İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır.
Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır."

20 Ekim 1927

4 yorum:

Cafe Gusto dedi ki...

Burçakcığım yazını tüylerim diken diken okudum.Öğretmen olduğunu bilmiyordum.Senin gibi eğiticiler olduktan sonra çocuklarımızı gönül rahatlığıyla okula gönderebiliriz.Bu vatanın kolay alınmadığını her santiminin şehitlerimizin kanıyla yıkandığını,peşinden koca bir ülkeyi sürükleyip o motivasyonu sağlayan dünyanın en akıllı liderlerinden biri olduğunu anlat onlara....sevgiler..

Adsız dedi ki...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

Adsız dedi ki...

İnsanları,Atatürk'ü sevenler ve sevmeyenler olarak sınıflandırmayalım.Unutmayalım o da bir insandı.Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu,Kurtuluş Savaşını kazanan kişinin de hatalar yapabileceğini kabul edip,bu hatalarla ilgili konuşabilmeyi de başarırsak,işte o zaman herkes Atatürk'ü zaten sevecek.Ben onun insan üstü bir varlık gibi tanıtılmasına karşıyım.Evet gençliğinde şeyhülislamın kızıyla evlenme isteği vardı.Ama daha sonra farklı bir çizgiyi benimsedi.Balıkesir Hutbesinde müslümanları coşturdu.Devletini kurduktan sonra,Kuran eğitimine sınırlamalar getirdi.Kanaatimce bir çok doğrusunun yanında bunlar yanlış yaptığı şeylerden bazıları.Bunları inkar etmenin kimseye faydası yok.O da bir insandı.Allah rahmet eylesin.

mutlulukmutfaktagizlidir dedi ki...

Sevgili Serpilcim, ben de senin yazdıklarını okuyunca çok etkilendim!
Milletini, yurdunu çok seven bir liderimiz vardı! Sahip olduklarını o çok sevdiği milletine bağışladı!
Böyle liderlere sık rastlanmaz! Bu kadar insan sevgisine sahip olanına, çocuklara,gençlere, milletine bayram armağan edenine hiç rastlanmamıştır!
O yüzden her yıl 23 Nisan'da dünya çocukları yurdumuza gelip şenliklere katılıyorlar!
Sen de sevgiyle kal Serpilciğim!

Sevgili Yeşim'im katılıyorum sana "NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE"!
Kucak dolusu sevgiler!

Merhaba blogcuyum ben, okurum!
Öncelikle insanları Atatürk'ü devenler sevmeyenler diye ayırmıyorum, yaptıklarını, armağan ettiklerini unutanlara hatırlatma yapıyorum!
Kendini bilmez insanlar, putlaştırmaya çalışıyorlar! O, bir insandı, insanca hataları vardı!
Bu dönemde biz Atatürkçü insanlar kabul edersiniz ki onun olumlu yönlerini hatırlıyoruz! Önemli olan doğruların çokluğudur! Allah ta hani insanları günahlarının yanında sevapları ağır basanları affeder ya!
Atatürk, herkesin anlayabilmesi için çoook güzel, çoook hayırlı bir iş yapıp Ezan'ın Türkçeleştirilmesini sağladı! Yine dine olan saygısından dinin sömürülmesinin engellemek için Laik bir devlet kurdu!
Allah'ın adını da sıkça anan bir insanmış, namaz kılmaya gidermiş!
Ama namaz kılarken hatırlamak tercih edilmemiş hiç!
Bunları da bir düşünün isterseniz!
Saygılar!