26 Kasım 2008

Ağlamak Meselesi


Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız
Aşikare
Yağmur misali?
Neylersin alışkanlık
İçin kan ağlarken yüzün güler
Dikilitaş gibi dinelirsin yine
Yavrum erişmek ne müşkülmüş meğer
Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?

Nazım Hikmet RAN

24 Kasım 2008

Başöğretmen Atatürk'ü Saygıyla Anıyoruz!


"Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister."

"Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terkeder."


"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, ilkbal nurusunuz. Yurdu asıl nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim ve kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."

19 Kasım 2008

Elsa'ya Şiirler ve Louis Aragon


Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Zaman sensin
Zaman kadındır. İster ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler. Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim. Bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden. Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.

Louis Aragon

16 Kasım 2008

Buruk Bir Doğum Günü


Merhaba, dün benim doğumgünümdü. Ancak yavru kedimiz Yumak'ı da çok kısa bir süre önce kaybettiğimiz için biraz buruk bir doğum günü geçirdim. Ben,sevgili arkadaşım
  • Sevda
  • ya, etkinlikten önce Yumak'ın hastalığından, onunla ilgilendiğimden söz etmiştim, gelişimin belirsiz olduğunu da belirtmiştim. Eğer kedim ölürse buluşma etkinliğine katılamayacağımı yazmıştım. Hiç tadım olmadığı için etkinlikle de ilgilenemedim açıkçası.


    Ve bunca yoğunluk içersinde Sevda ile de görüşemedik. Dün, bana gelen iletilerden de buluşmanın gerçekleşemediğini öğrendim. Üzüldüm açıkçası,inşallah başka zaman acısı çıkarılabilir!
    Sevgiyle kalın!

    10 Kasım 2008

    ATATÜRK DİYOR Kİ


    İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! "

    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

    9 Kasım 2008

    Halil Cibran ve Gerçek Veriş


    Vermek

    Sonra, varlıklı bir adam konuştu: 'Bize vermekten bahset.'
    Ve o cevap verdi:
    'Sahip olduklarınızdan verdiğinizde,
    Çok az şey vermiş olursunuz;

    Gerçek veriş, kendinizden vermektir.

    Çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir
    Diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?

    Ve yarın, kutsal şehre giden hacıları takip ederken, kemiklerini,
    İz bırakmayan kumlara gömen fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?

    Ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka bir şey degil midir?
    Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
    Tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

    Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu
    Gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,
    Ki bu da armağanlarını yararsız kılar.

    Ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler ve hepsini verirler.
    Bunlar hayata ve hayatın definesine inananlardır,
    Ve kasaları hiç boş kalmaz.

    Bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.

    Bazıları ise ıstırap içinde verirler ve bu acı onların vaftizidir.


    Ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler,
    Ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;

    Onlar, şu vadideki mersin agacinin kokusunu salışı gibi verirler.

    Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve
    Onlarin gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.

    İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat
    İstenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.

    Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
    Veriş olayından daha fazla sevinç getirir.

    Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?
    Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.

    Öyleyse şimdi verin ve vermenin hazzını
    Mirasçılarınız değil siz yaşayın..

    Çoğunlukla şöyle dersiniz:
    'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'

    Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür,
    Ne de çayırdaki sürüler.

    Onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yaşayabilsin diye verirler.

    Herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
    Bir kişi, sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.

    Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,
    Sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.

    Faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten ve
    Güvenden daha büyük bir değer var mıdır?

    Ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak
    Gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da
    Onların değerlerini örtüsüz ve gururlarını
    Utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?

    Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve
    Verme olayında bir aracı olarak görün.

    Çünkü gerçekte her şeyi veren hayattır
    Ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,
    Sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.

    Ve siz alıcılar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz, ne kendinize
    Ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
    Hiç bir minnet hissi taşımayın.

    Bunun yerine, armağanları kanat yaparak,
    Verenle beraber yükselin;

    Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak,
    Annesi özgür yürekli dünya,
    Babası evren olan cömertlik olgusundan
    Şüphe etmek demektir...'

    Halil Cibran