30 Kasım 2012

Çocuklarda Tırnak Yeme Sorunu

 
Tırnak yeme erişkinlerde ve çocuklarda sıkça gördüğümüz bir alışkanlıktır.
Bu alışkanlık bazı erişkinlerde yıllarca devam edebilirken çocuklarda bazen artıp bazen azalabilir.
Genel olarak birçok tırnak yeme alışkanlığı belli bir süre görülse de daha sonra kaybolmaktadır.

Tırnak Yemenin Nedenleri

Uzmanlar tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi kişinin kendine yönelik bir saldırganlığı olarak değerlendirir.
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir.
Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir tutum sergilenmesi, çocuğun sürekli olarak azarlanması, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan başlıca etkenler arasında sayılır.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi psikolojik kaynaklıdır.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, problemsiz çocuklarda da bu davranışa yol açabilir, ancak bunlar bir süre sonra o durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma sevilen birinin kaybı gibi stres öğeleri tırnak yemeye neden olabilir.

Anne-Babaların Verdiği Tepkiler


Görmezlikten Gelme:
Davranışı yok saymak ve kendi haline bırakmak, bu davranışın ortadan kaldırılması için yeterli değildir. Bu davranışa neden olan durumların saptanmasında yarar vardır.
Uyarma: Uyarma tıpkı görmezlikten gelme gibi işe yarar bir yöntem değildir. Faydalı olan tek yönü yapılan davranışın anne baba tarafından bilindiğidir. Ancak bu durumda da çocuk sadece ebeveynin bulunduğu ortamlarda bu davranışı yapmamaya özen gösterir. Asıl neden ortadan kaldırılmadığı sürece yeterli bir yaklaşım değildir.
Tehdit Etme: Çocuk tırnaklarını yeme davranışı gösterirken bunu fark edip “ellerine biber sürerim” “Ellerini bağlarım okula öyle gidersin” gibi tehditlerde bulunmak çocuğun tırnak yemesini ortadan kaldırabilecek bir davranış şekli değildir. Bu davranış şeklinde yalnızca korkutma sindirme vardır. Daha önce belirtildiği gibi asıl sorun yok edilmediği sürece problem yok edilemez.
Ad Takmak Alay Etmek: Tırnak yeme davranışı nedeniyle psikolojik sıkıntı yaşayan çocuk alay edilme ve ad takılma nedeniyle ikinci bir baskı daha yaşayacaktır. Büyük olasılıkla tırnak yeme davranışı daha da artacaktır.
Fiziksel Cezalar Verme: Fiziksel ceza verme her durumda olduğu gibi tırnak yeme davranışının ortadan kaldırılmasında işe yarar bir yaklaşım değildir. Aksine davranışın artmasına neden olabilir.

Anne-Babanın Yapması Gerekenler

Çocuğunuzun o an için stresli olup olmadığını değerlendiriniz. Çocuğun stresi var ise bu stresin azalması için çaba gösteriniz.
Çocuğunuza bu alışkanlığın tıbbi ve psikolojik zararlarını anlatarak onun bu davranışı yanlış olduğunu iyice kavramasına yardımcı olunuz.
Çocuk ile aranızdaki ilişkinin iyi olup olmadığını değerlendirerek çocuk ile iyi bir ilişki zeminini oluşturmaya çalışın.
Çocuğunuza bu konuda belli aralıklarla uygun bir ses tonu ve hitap şekli ile uyarılarda bulununuz.
Çocuğunuzun tırnaklarını sık sık keserek tırnak uzatmasına izin vermeyiniz.
Çocuğunuzun enerjisini başka yerlerde atmasını sağlayacak sosyal ve sportif faaliyetlere ağırlık vererek onun gerginliğini azaltmaya çalışınız.
Gerginlik ve kaygı durumu bulanan durumlardan çocukları uzak tutmaya çalışınız.
Tırnak yeme durumu devam ederse bir uzmana başvurunuz.


25 Kasım 2012

Cevizli-Kakaolu Kek

Merhaba dostlarrım, yine bir tarifle karşınızdayımmm! Çok kolay bir kek tarifi bu, geçen hafta yaptım. Son zamanlarda tariflere arada sırada yer verir oldum! Bu nedenle tarife geçmekte sabırsızlanıyorum!

Malzemeler:
3 yumurta
1 su bardağına yakın toz şeker
vanilya
kabartma tozu
1 su bardağı süt
1/2 su bardağı sıvıyağ
2,1/2 su bardağı un
25 gr kakao
100 gr ceviz

Yapılışı:
Yumurta çırpılır, vanilya ve toz şeker eklenir. Çırpılmaya devam edilir. Süt, sıvıyağ konur, karıştırılır, sırayla diğer malzemeler eklenir. Karıştırılır. Karışım, yağlanmış kalıba dökülür, orta dereceli ısıdaki fırında 40,45 dk. kadar pişirilir.
Afiyetle yenir! Yeniden görüşünceye dek dostça sevgiler!






24 Kasım 2012

Bir Dilekle Başladı Her Şey


Dilekler, içtenlikle istenince gerçekleşen hayallerdir!

Hayata yeniden tutunmak için önünde yirmi dilek duruyordu... Kâğıda döktüğü yirmi hayal
Acı çekmektense geleceğe umutla bakmasını sağlayacak yirmi ihtimal
Artık bir sonraki güne güzel duygularla başlamak için hazırdı, çünkü gerçekleştirmesi gereken hayalleri vardı. Çünkü hayat her şeye rağmen yaşamaya değerdi

Hayatınızda çok isteyip de gerçekleştiremediğiniz şeyler mi var?
O halde hemen kâğıdınızı kaleminizi alın ve dilek listenizi hazırlamaya başlayın.

Kitabın tanıtımını gazetede görür görmez büyülendim, elime geçeceği zamanı iple çekiyorum!

21 Kasım 2012

ANNE BABALARA ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ÖNERİLER


Anneler ve babalar;
Çocuklarınız sürekli bir büyüme ve değişme içindedir. Sizin çocuğunuz olsa da sizden ayrı bir kişilik geliştirmektedir. Onu tanımaya ve anlamaya çalışın.
Çocuğunuz, yaşamı deneme ve taklit yoluyla öğrenir. Ona ayak uydurmakta zorluk çekebilirsiniz. Onları oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarında özgür bırakın. Onu her yerde ve her zaman koruyup kollamayın. Onu, küçük diye şımartmayın. O zaman çocuğunuz hep çocuk kalmak ister. Çocuksu davranışlar sergiler.
Her istediğini istediği zaman elde edemeyeceğini onlara öğretin. Onlara, yerli yersiz söz vermeyin. Sözünüzü tutamazsanız sizlere olan güveni azalır. Çocuğunuza kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığını görünce onu sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakları ona, “aile kuralı” olarak benimsetin. Çünkü hiç kısıtlanmayınca ne yapacağını şaşırırlar. Ona karşı tutarsız davranışlar sergilemeyin. Çünkü onlar, tutarsız davranışlarınız karşılığında hem bocalar hem de onlardan yararlanırlar.
Çocuğunuza sürekli nasihat vermeyin. Onlar nasihatinizden daha çok davranışlarınızdan etkilenirler. Yanlış yapmaktan korkmayın. Çünkü çocuklar, bunları çabuk unutur. Birbirinize karşı saygı ve sevgiyi koruyun. Aranızda saygı ve sevginin azaldığını görmek onları yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Çünkü onlar yüksek sesle konuşulanları pek duymazlar. Yumuşak ve kesin sözler, onlarda daha iyi iz bırakır. “Ben senin yaşında iken....” vb. sözlerle asla kulak asmazlar.
Kendinizle özdeşleştirmeyin. Onları olduğu gibi kabul edin. Yanılma payı bırakın. Küçük yanılgılarını büyük suçmuş gibi başına kakmayın.
Korkutup, sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak usandırmaya çalışmayın. Yaramazlıkları için onları kötü çocukmuş gibi yargılamayın. Yanlış davranışları üzerine durarak düzeltin. Ceza vermeden önce mutlaka onu dinleyin. Suçunu aşan cezalar vermeyin.
Onu dinleyin. Çünkü öğrenmeye en yatkın olduğu anlar, soru sorduğu anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Gerçekleri söyleyin. Soru sorma şevkini kırmayın ve özenle cevaplandırın.
Onları, yeteneklerinin üstünde işlere zorlamayın, başarabileceği işler için güdüleyin. Ona, güvendiğinizi belli edin, onu destekleyin ve çabasını övün.
Onu başkalarıyla karşılaştırmayın, umut-suzluğa kapılmasın. Yaşının üstünde olgunluk beklemeyin.
Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın. Öğrenmesi için zaman tanıyın. Dürüst davranmadığı zaman, çok fazla üstüne gitmeyin. Onu, yalan söylemeye sevk etmeyin.
Sizi çok bunaltsa da soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızabilirsiniz, ama onu aşağılamayın. Yoksa o da sizi yabancıların yanında güç duruma düşürebilir.
Çocuğunuza karşı haksızlık ettiğinizi fark ettiğinizde, ona açıklamaktan korkmayınız. Açıklamalarınız, sizi ona daha çok yakınlaştırır. Bunu zayıflık olarak görmeyin ve kullanmasından korkmayın.
Unutmayın ki, çocuğunuz sizi olduğunuzdan daha iyi görür. Kendinizi ona karşı yanılmaz ve erişilmez olarak göstermeye çabalamayın.
Ondan “örnek çocuk” olmasını beklemeyin. Çünkü o, sizden kusursuz olmanızı beklemiyor. Sevecen ve anlayışlı olmaya çalışın.
Çocuğunuza zorla yemek yedirmeye çalışmayın. Yemek yedirirken rahat davranın ve sağlıklı yiyecekleri alternatif olarak sunun. Çocuğunuz onlar arasından seçimini yapacaktır. Çocuğunuzun yeme isteğini yükseltin. Yediğinden emin olduğunuz yemek veya yemek çeşitlerini mutlaka sofrada bulundurun
Yemek saatinden önce abur cubur şeylerle onun karnını doyurmayın. Yemek saatinde, onun acıkmış olması gerekmektedir.
Yemeklerin görüntüsünün iştah açıcı olmasına dikkat ediniz.
Tatlıyı (çikolatayı, şekeri...) yemeklere karşı rüşvet olarak kullanmayınız. Böylece tatlının yemeklerden daha çekici olduğunu düşünmezler. Yemek ya da yemekler arasında seçim yapabilirler. Herkes için yemek pişirmeyin, onun sevmediği yiyecekleri yenileriyle karıştırın. Yemek saatlerinin bütün ailenin zevk aldığı bir zaman dilimi olmasını sağlayın.
Çocuklarınız, dövüşür, atışır ve kavga ederler. Kavgayı önleyemezsiniz ama onunla baş etme ya da daha aza indirmek sizin elinizdedir.
Çocuklar genellikle günün belli saatlerinde ve belli durumlarda kavga ederler. Kavganın gerçek nedenini saptamak için ailenizi çok iyi gözlemleyin ve bunlara çözüm bulmaya çalışın
Çocuklarınız kavga ettiği zaman hakemlik yapmayın, “kim başlattı” vb. sözlerle tartışmanın içine girmeyin. Onlara kavgalarla baş etme sorumluluğunu verin. Odadan çıkın, onların sizi kullanmasına izin vermeyin. Ancak olayın kötüye gittiğini hissettiğiniz durumlarda araya girin.
Unutmayın; olayın ne kadar dışında kalırsanız çocuklarınız da kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmede o kadar yaratıcı olacaklardır. Çocuklarınıza birbirlerine sevgilerini göstermelerini onlara öğretin.
Çocuklarınız, zaman zaman şiddet duygusuna kapılabilirler. Bunu engelleyemezsiniz. Ama şiddet davranışlarını engelleyebilirsiniz. Bunun için çevreyle ilişkilerinde şiddet hareketlerine sapmalarını engelleyecek kurallar koyun ve bunları ödün vermeden uygulayın.
Şiddet duygularını bastırmayın, duygularını size dökmesine fırsat verin. Böylece onları rahatlatmaya çalışın. İçten içe şiddet ve nefret duygularının gelişmesini engeller.
Çocuklarınıza kitap sevgisini, küçük yaşlarda kazandırmaya çalışın. Çünkü onlar 0-6 yaşta ne almışlarsa 70 yaşında da o birikim iledir. Kitaba karşı ilk ilgi ve merakın uyanması, okuma öncesi dönemine rastlar. Çocuğun eline verilen bol renkli, resimli kitaplar, ona anlatılan çeşitli öyküler, masallar, oyun oynama düşlerine seslenen dizeler, tekerlemeler bu dönemde çok önemlidir.
Çocuğun resimli kitabı eline alıp, kendi kendine yüksek sesle bir şeyler okuyup anlatıyormuş gibi yapması, çözemediği gizemli harflerin ardından çeşitli dünyaların da olduğunu, kavradığını gösterir. Okumayı öğrendikten sonra, harflerin ötesinde heyecan uyandırıcı, şaşırtıcı renkli dünyaların kimsenin yardımı olmadan kendi kendine çözümlemeye başlar. Artık kitap okuma çocuk için ayrılmaz bir bütün olur.
Okumak; düşünerek, benimseyerek, özümseyerek bireyin hayat görüşünü belirler. Çocuklarınızın sevgi, dostluk, barış ve iyi değerleri içeren konulu kitapları okumasını sağlayın. Vurdulu, kırdılı, ezberciliğe dayanan, kin ve nefret konulu kitapları okumalarına izin vermeyin.
Çocuk kitaplarında çevre, barış, eğitim, sevgi ve aşk, kadın erkek eşitliği, insan hakları, kuşaklar arası çatışma, geleneklerle hesaplaşma gibi kavramlarına yer verilmelidir. Bağnazlık ve ön yargıdan uzak olmalı, ırk üstünlüğü ve din ayrımı gibi inançlar aşılanmamalı, yurt sevgisi ve ulusal değerler aşılanmalıdır. Uluslararası düşmanlıklar körüklenmemeli, yiğitlik abartılmamalıdır. İnsan, çocuğa olumlu ve olumsuz yönleri ile tanıtılmalı, katı ahlak kuralları yerine insani değerler, hoşgörü ve esneklik esas alınmalıdır.

18 Kasım 2012

PRATİK PİZZA

 
Merhaba dostlarım, nihayet bir tarifle karşınızdayım! Yeni bir tarif yayımlamayalı yine uzunca bir süre oldu, değil mi? Benim cephede şimdilik her şey yolunda, hava güzel, hayat güzel! Dilerim sizler için de aynısı geçerlidir!
Tarife geçelim mi?

1 hazır ekmek hamuru

1 tane domates

3-4  tane sivri biber

3 diş sarımsak

2 yemek kaşığı salça

tuz

karabiber

1 tatlı kaşığı kekik

1/2 çay bardağı sıvıyağ

300 gr sosis

250 gr rendelenmiş taze kaşar ya da dil peyniri  ( biz Altınkılıç kaşar peyniri kullandık)

10 tane ayıklanmış zeytin

Yapılışı:

Hamur, tepsiye yayılır, fırında 10 dk. pişirilir. Kesilen sosisler yağda çevrilir, salça ve baharatlar eklenir, döndürülür. Yaklaşık 1 çay bardağı su konur, 10 dk. pişirilir. Ilınan hamurun üzerine biraz bekledikten sonra eşit biçimde yayılır. Üzerine domates, sivri biber ve zeytin konur.
 Orta ısılı fırında yaklaşık yarım saat pişirilir, fırından çıkarılır, üzerine rendelenmiş kaşar döşenir. Kaşar peynir eriyince fırından çıkarılır. Ve afiyetle yenir.

Yeniden görüşünceye dek dostça kalın, iyi Pazarlar!






15 Kasım 2012

YAŞAM VE SEVGİ...




.İnsan her yaşta çocuk gibidir. Başı daima sevgiden bir yastık arar.

La Rochfoucauld

Gerçek Sevgi, yayılan ışığa benzer.
Güneş gibi, iyiyi ve kötüyü, haklıyı ve haksızı ayırt etmeksizin aydınlatır.

İnsanlar tarih boyunca devamlı bir düzen arayışı içinde olmuşlardır.
Ancak, bir kısmının düzen dediği husus diğerleri için kargaşa olmuştur.
Bu, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
Bu bakımdan birey olarak görevimiz, insanlara bir sistem dayatmayıp,
karşıt görüşlü insanlar arasında parelellikleri yakalamak,
ayrılıkçılğı arka plana atarak sevgi bağlarını güçlendirmektir.
Dünyanın değişen değerleri arasındaki değişmeyecek tek şey Sevgidir.

Yaşamı, doğumla başlayan süreçte,
önümüze bir varış noktası olarak konulan ölüme karşı bir direnme olayı gibi
algıladığımızda; yaşam, bir eylemden çok bir düşünce akışı olayıdır.
Bu şekildeki bir düşünceye başlangıç noktasında yaşam, bir zaferler, başarılar,
üstünlük gösterme dizisi değil, bir mücadeleler, çatışmalar, iletişimsizlikler,
anlaşmazlıklar ortamıdır. Oysa sevginin ne başarı ile ne de çatışma ile ilgisi vardır?
Çünkü o, kesintisiz mutluluk aracıdır.

SEVGİ KAVRAMINA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

Tarih boyunca sevgi kavramın sayısız tanımı yapılmış,
ancak hiçbiri bu kavramı tam olarak anlatamamıştır.
Gönülden bağlanmayı sağlayan bu üstün bireysel duyguyu kısaca tanımlamak
onu sınırlamak demek olacaktı.
Başlangıçta, sevgi sözcüğüne ilişkin tarifleri çoğaltarak çalışmama başlamak istedim.
Ancak, sonra bu tanımları herkesin kendine bırakmanın daha uygun olacağını
değerlendirdim.

İnsan yaratıcı bir varlıktır.
Yaratma duygusu her zaman beraberinde bir tatmin ve haz duygusunu da getirir.
İnsanı obje, yaratıcılık ve yaratmayı da amaç kabul edersek;
insanı bu amaca ulaştıran araç da sevgidir.
İnsan sevgi ile yükselir ve ancak sevgi ile yaratır. Sevgi yaratıcı ve yapıcıdır.
Sevginin dünyamızda yeşerip gelişebilmesi için üç aşamanın varlığı söz konusudur.

1. Kendini Sevme: İnsan ilk yaratılıcığı kendi üzerinde sergilemeli,
kendi kişiliğini şekillendirmeli ve kendini tanımalıdır. Böylece insanoğlu,
önce en birinci obje olan kendisine sevgi ile yaklaşmayı becerebilmelidir.
Kendini seven, kendisine sevgiyle yaklaşan insan kendini daha iyi tanıyıp,
eksikliklerini gidermeye, daha iyi olmaya çalışacaktır.
Ayrıca kendine karşı acımasız olmayıp, hoş görülü ve bağışlayıcı da olacaktır.

2. Başkalarını Sevme: Kendisi sevgi ile güçlenen insan,
çevresindeki diğer insanlara birşeyler verebilmek,
onların yaradılışlarına katkıda bulunmak, onlara sevgi vermek ister.
Böylece, Başkalarını Tanıma aşamasına gelinir.
Çünkü başkalarını sevmek, onları tanımaya başlamakla ilk hızını alır.
Tanımadan sevemeyiz, tanıdıkça severiz, tanımak için ise, ilgi göstermek,
anlamaya çalışmak ilk koşuldur. Unutulmamalıdır ki, Sevgi, bilgi gibidir.
Vermekle, paylaşılmakla tükenmez.
Nasıl bilgi bizde varsa ve başkalarına öğretmekle yok olmayacaksa,
sevgi de bizde olduğu sürece, başkalarına vermekle tükenmez.
Bununla birlikte, yaşamımızda vereni mağrur, alanı mahcup etmeyen tek olgu Sevgidir.
Kendinden emin olmayan insan, sevgiyi kendisinde değil, karşısındakinden bekler.

3. Paylaşılan Sevgiye Erişmek: Sevgiyle dolu, güçlü,
yaratıcı ve yapıcı nitelikteki insanlar, başkalarına da aynı sevecenlikle
ve vericilike yaklaşıp ellerini uzattıkça, uzanan ellerin yolları kesişecek,
insanlar sevgilerine karşılık beklemedikleri halde kendilerine de aynı
duygularla bakan insanların varlığı ve çokluğu nedeniyle ihtiyaçları olan sevgiyi
fazlasıyla alabileceklerdir. Bu sevgiye, insanları birbirlerine çeken kuvvet de diyebiliriz.
Böylece sevgi veren, verdiğinden de fazlasını alabilen insanların yaşadığı
sevgi dolu bir dünyanın oluştuğunu bütün varlığımızla hissedebiliriz.

Çoğumuz sanki sevgiyi öğrenmemiş gibi davranmayı sürdürürüz.
Oysa sevgi, çoğu kez her insanın içinde hareketsiz yatar
ve tüm güzellikleriyle çiçek açmak üzere esrarlı bir dönemi bekler.
Bazıları bunu ömürlerinin sonuna dek beklerler.
Çoğumuz yaşamımızı sevgiyi aramakla, sevginin içinde yaşamaya
ve onu bulmadan ölmemeye çabalamakla geçirdiğimiz gerçeği ile
yüz yüze kalmayı reddeder gibi görünürüz.

Sevgi, Prof. Leo Buscaglia'ya göre, bir garanti olmadan kendimize yüklenimde bulunmak,

karşı kişide bizim sevgimizle sevgisinin oluşacağı umuduyla kendimizi tümüyle vermek,
bir şeyler beklememek, paylaşmaktır. Sevgi bir ayna gibidir.
Bir kişiyi sevdiğinizde o kişi sizin aynanız, siz de onun aynası olursunuz...
Bu aynalar bir diğerinizin sevgisini yansıtırken sizler de sonsuzluğu görürsünüz.
(Buscaglia’nın, üniversitede verdiği sevgi dersinde,
sınıfındaki bir öğrencisinin onu etkileyen bir tanımlaması)

Sevginin üç temel unsuru mevcuttur.

1. Sevginin etken yapısında almaktan önce vermek vardır.
Ancak kişi sahip olmadığı şeyi veremez. Sevgiyi verebilmek
ve paylaşımda bulunabilmek için sevgiye sahip olmak gerekmektedir.

2. İkinci unsur ise İlgidir. (Seven kişinin sevdiğine duyduğu ilgi) .
Bunu sevmenin eylemi olarak da algılayabiliriz. İlginin varlığı,
sevginin de varlığına delildir. Kişiler uğruna emek harcadığı şeyleri sever,
sevdikleri için emek harcarlar.

3. Sorumluluk, Saygı ve Bilgi, beraberce sevginin diğer bir unsurudur.
(Bir insandan sorumlu olduğunu hissetmek, onu olduğu gibi görebilmek
ve o insanı bilmeye, tanımaya çalışmak diye tanımlanabilir.)

Sevme isteği, sevmek değildir. Sevgi, yaptıklarıyla belli olur. Sevgi bir irade olayıdır,
yani sevgide hem niyet vardır hem de eylem.
Çocukluğumuzdan beri herhangi bir çaba hacayışımızda bir ödün beklememiz bize öğretilmiştir. Eğer bir yerde çalışırsak uygun bir ücret bekler, bunu alamazsak işten ayrılırız. Bir yere bitki veya ağaç dikersek ondan çiçek veya meyve vermesini bekleriz. Vermezlerse söker atarız.
Bir işe zamanımızı ayırırsak bir sevinç ya da övgü bekler,
bu olmazsa o işi yeniden yapmaya karşı çıkarız.
Gerçekte ortaya konan ödünler çoğu kez öğrenmenin itici gücü olur.
Oysa sevgi böyle değildir. Yalnızca sevgiyi bir beklentimiz olmadan veririz.
Örneğin, sevdiğimiz kişinin de karşılık olarak sizi sevmesine ısrar edemezsiniz.
Bu düşünce yapısı anlamsız olur ve mizah sayfalarını süsler.
Bununla birlikte bilinçsiz olarak çoğu kişinin yaptığı budur.
Eğer gerçekten seversek bu durumda sevgimizin karşılık göreceğine inanmak, güvenmek, umut vermek ve bu fikri benimsemekten başka seçeneğimiz kalmaz.

Sevgi, dostluğun bağı ve toplumsal birliğin temelidir. Kötülükleri, çekişmeleri,
çatışmaları, kini, kıskançlığı, bencilliği, umursamazlığı giderir.
Sevgi sözcüğünün karşıtı olan nefret ise, yiyeceklerden aldığımız tadı bile kaçırır.


Erich Fromm ve diğer yazarların da üzerinde durdukları gibi
bizi toplumumuzda sevmeyi öğretmekten alıkoyan unsurlardan en belirgini bizim
“pazar eğilimimizdir”. Biz sevgiyi satın almak ve satmak için kullanırız.
Bunun bir kanıtı birçok anne-babanın çocuklarına bakmalarına karşılık ondan
sevgi beklemeleridir. Doğal olarak eğer anne-babası israr ederse,
çocuk da yalandan bazı sevgi gösterilerinde bulunmayı öğrenecektir,
ama eninde sonunda bir bedel olarak istenen sevginin aslında
sevgi olmadığı ortaya çıkacaktır.
Bu tür bir sevgi sadece “kumdan yapılmış bir kaledir”
ve genellikle de çocuklar genç yetişkinliğe geçtikleri zaman büyük bir gürültüyle çöker.

Sevgi, bütün kapalı kilitleri ve kapıları açan bir anahtardır. Açılmadı mı?
Bir kez daha, bir daha çevirmeye çabalayalım anahtarı,
sonuçta hem kilidin hem de sevgiye yönelen kapının açıldığını görebiliriz.

Dünyaya geldikten sonra, ölüme kadar insanın yaşamasını sağlayan sevgi değilmidir?
İnsan önce anne-babasını, kardeşlerini, arkadaşlarını, öğretmenini, karşı cinsini,
eşini, çocuklarını, komşularını, akrabalarını sever.
İnsana yaşama sevinci veren bu sevgidir. Bu öyle bir sevgidir ki, hiç bitmez, tükenmez,
son nefese dek sürer. Öldükten sonra da dağıttığı sevgi oranınıda insan anılır
ve ölümsüzleşir. Çünkü, hiç bir şey ölmez, her şey yaşar. Sevgi gibi.

Dünya, bizlerin doğumuyla birlikte, bizden kurtulmak için adeta özel bir çaba harcar.
Takvimden her eksilen yaprak, onun bu ısrarının en büyük kanıtıdır.
Ama bizler nedense bir sevgi açlığı içinde,
hep dünyayı kurtarma çabası içinde olmayı yeğleriz.
Hem de onun bizi tükettiğini bile bile...
Amaçlarımız, beklentilerimiz, eylemlerimiz bu dünyanın üç boyutu içinde sıkıştıkça,
sevginin itici gücünü kullanmadan kendimizi aşmamız olanaklı olmaz.

“...ve bizler bir süre sevilip sonra unutulacağız...
Yaşayanlar ve ölüler için bir alan ve aralarında tek kurtuluş olan
ve tek anlam taşıyan sevgi köprüsü bulunmaktadır.” Thornton WILDER

Sevgi dolu bir yaşam dileğiyle

Belma TUĞRUL

10 Kasım 2012

Mükemmeliyetçi Aileler Mükemmel Aileler Değildir


Anne babaların çocuk yetiştirme sürecindeki yaklaşımları; çocuğun kişilik gelişiminde etkin bir rol oynar.
Çocuk; yetişkin olmanın adımlarını atmak için çocukluk döneminde edindiği bilgi, deneyim ve becerilerini kullanır. Mükemmeliyetçi bir davranış biçimi içinde çocuklarını büyüten aileler, doğru bir yaklaşım biçimi sergilememektedir.

Bu tip anne babalar; çocuklarından en doğru davranış biçimini beklemektedir. Çocuk yaşamın her alanında en iyisini başarmalı ve en yüksek performansı göstermelidir. Bu durumun nedenleri ve sonuçları ayrıntılı olarak yetişkin dili ile anlatılır. Sonuç iyi olursa çocuk çok şey kazanacak ,anne baba daha mutlu olacak ve onu daha fazla sevecektir. Bu değerlendirme ve konuşma yapılırken çocuğun sahip olduğu kapasite göz önünde bulundurulmaz. Evde bir çok alanda kurallar ve sınırlar önceden belirlenmiştir ve çocuk buna uymak zorundadır. Uyulmadığı takdirde keskin sınırlar ve cezalar ortaya çıkabilir. Bu tip anne babalar daha çok titiz, temiz ve düzenlidir. Evlerinde birçok şeyin yeri belirlidir ve asla değiştirilmemelidir. Mükemmeliyetçi kişilik özellikleri gösteren bu anne babalar kendi yaşamlarında ve işlerindeki performanslarında da başarı odaklıdır. Bu mükemmelliği yakalayamadıklarında çabuk mutsuz olabilir öfkelenme tepkileri gösterebilirler. Bu durum çocukları ve eşleri ile ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımaktadır.
Bu tip anne babaların çocukları yaşamın her alanında en iyi olmak ister. Yenilmeyi hatta ikinci olmayı bile asla kabul edemez. Bunun için büyük çaba gösterir. İstenilen hedefe ulaşmak için gereken her şey yapılmalıdır. Örneğin; derslerinin hepsinden sınıfın en yüksek puanına ulaşmak için okuldan gelince yemek yer ve hemen ders başına oturur. Uzun sürelerle çalışır . Sosyal yaşamdan , arkadaşlarından tamamen kendini soyutlar. Hedefe ulaştığında kendine güvenir, herkesin ilgi odağı olduğu ve onu sevdiği düşüncesine kapılır. Başarı onun için her şeydir. Ergenlik ve yetişkinlik döneminde bu çabalar daha çok yoğunlaşır ve mutsuzluklar artma gösterir. Karşı cins tarafından tercih edilmemek, ilgi odağı olamamak büyük mutsuzluklar yaşamasına neden olur. Bu büyük mutsuzluklar intihar düşüncelerini beraberinde getirebilir. Aşağılık duyguları yaşayabilir. Bu çocuklar; başaramadıklarını gördüklerinde her şeyi bırakma davranışı da gösterebilir. Sınav dönemlerinde; kaygıları daha yüksektir. Başarılı olsa da hedefledikleri gibi başaramayacağı düşüncesi bu kaygı düzeyini daha da arttırmaktadır. Yetişkinlik döneminde de mükemmel bir iş , mükemmel bir ilişki , eş, mükemmel bir çocuk hedefler. Bu sonuca ulaşmak için uzun yıllar gösterilen yoğun çaba bireyi zamanla yormakta ve fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıklar için zemin oluşturmaktadır.
Yaşamda sağlıklı , mutlu ve başarılı çocuklar / yetişkinler yetiştirmek isteyen anne – babalar ; çocuklarına güven duyduğunu ve onu her koşulda sevdiğini göstermelidir. Onun farklı bir birey olduğunu, kapasitelerinin, ilgi ve becerilerinin ona özgü olduğunu unutmamalıdır. Anne ve baba çocuk için doğru bir model olmayı becerebilmelidir. Çocuğun kendi fikirleri aile içinde alınır ve karar çocuğa bırakılır. Kurallar aile içinde birlikte alınmalı ve bu kurallara ailenin her üyesi uymalıdır.

Psikolog Eda Gökduman

9 Kasım 2012

ATATÜRK

Atatürk Gözleri bir güneş gibi aydınlatırdı,
Umutsuzluğu kabul etmeyendi ATATÜRK
Sevginin kaynağı, Bağımsızlığın timsali
Geleceğimin aynası, ölmez ATATÜRK

Yoklukların ve çaresizliğin düşmanı
Kimsesizlerin can dostuydu ATATÜRK
Vatanının yılmaz savunucusu
Özgürlüğün mimarı, Ölmez ATATÜRK

Vatan toprağını altın bilen
Yabancıya yar etmeyen ATATÜRK
Ya İstiklal Ya Ölüm diye haykıran
Kurtuluşumun sembolü, ölmez ATATÜRK

Tek bir yürek kalıncaya dek
Bitmez bizde sevgin ATATÜRK
Posterler inmeyle Sevda tükenmez
Gözümün ışığı, Ölmez ATATÜRK

Herkese Hakkını paylaştıran,
Doğrudan ayrılmayan Dürüst ATATÜRK
Nesiller boyu unutulmayan
TÜRK’ÜN Önderi, Ölmez ATATÜRK

Seni anlatmaya kelimeler yetmez
Sevecek yürekler tükenmez, ATATÜRK
Cumhuriyet gençleri seni unutmaz
Liderisin Türkün, ölmez ATATÜRK
Zehra Okur

8 Kasım 2012

Küçük Bir Mola

Bu fotoğraf karesi 28 Ekim'den! Annemle, ablamla ve kardeşim gibi sevdiğim arkadaşımla geçirdiğim güzel bir günden, Yeşilköy kaçamağından! Bayramın son günü, yola çıkmadan bir gün öncesi!

6 Kasım 2012

Şakşuka














Merhaba, çok uzunca bir süredir tarif yayımlamıyorum. Annem, bayram için fava yaptı, resmini çektim, yuvamızdaki bilgisayara aktardım. Ve sildim. Olacak iş mi? Onu da İstanbul'a gidince yayımlayabileceğim ancak. Ben de bugün şakşuka tarifi paylaşmaya karar verdim.

Malzemeler:
5 tane patates
2 tane kabak
2 tane patlıcan
10-12 tane sivri biber
5 tane domates
3 diş sarımsak

Yapılışı: Sırasıyla kabak ve patlıcanlar, patates ve sivri biber kızartılır. Kabukları soyulmuş domatesler küp küp kesilir. Sarımsak, tuz, biraz sirke eklenir. Ve domatesler kızartmanın üzerine dökülür.
Veee afiyetle yenir!

4 Kasım 2012

SEVGİ MENÜSÜ


Babalar ve çocuklar iş başına çocuklar söylesin siz yazın “Anneme Mektup”Anneler günü için en güzel hediye çocuğun annesiyle ilgili hissettiklerini yazdığı bir mektup olacaktır.

BABALAR ve çocuklar iş başına beraberce bir çerçeve hazırlayın ve çocuğunuzun annesiyle
le beraber çekilmiş bir fotoğrafını yada sadece annesinin fotoğrafını yada sadece annesinin
fotoğrafını “Anneciğim”köşemize yollayın.

ELLERİNİZİ, parmaklarınızı açarak yere koyun ve çocuğunuzun,kendinizin ve eşinizin
Elleri arasındaki benzerliklere ve farklılıklar dikkati çekin.

ÇOCUĞUNUZLA beraber bir hayvan dükkanını ziyarete gidin.Bu gezide herhangi bir
Hayvanla ilgili öğrendiği bir bilgiyi,yada anısını arkadaşlarıyla paylaşması için çocuğu
nuzu yüreklendirin.

SOYADININ özelliğine dikkat çekin

BAYRAK nedir?Ne zaman bayrak asıyoruz.Nerede bayrak görüyoruz?vb.sorular .Türk
bayrağını ve diğer bayrakları inceleyin.

Değişik boyutlarda ve şekillerde kaplara su doldurun ve bunları dondurtun.Çocuğunu
zun sudaki değişimi görmesi için suyu tekrar eritin.Bu değişim hakkında çocuğunuzla
sohbet edin.

ÇOCUKLARIN güçlü anne-baba modellerine gereksinimi vardır.Eğer siz komşularınızla
Olan sorununuzda bağırıp çağırıp kavga ederseniz çocuk problem çözme yolu olarak bu
nu öğrenir.Eğer siz eşinizle tartışınca ağlarsanız çocuk ağlamayı öğrenir.Çocuklara güç
lü ve doğru modeller olmaya özen gösterin.

ÇOCUKLAR zaman zaman kendilerine yol gösterilmesine gereksinim duyarlar.Bununla
Birlikte kendi başlarına seçtikleri yolda ilerlemek için yeterince özgür olmaya da gerek
Sinim duyarlar.Çocuğunuzu zaman zaman yalnız bırakmazsanız gerçekten özgürlüğünü
kullanmayacağını bilemezsiniz.Çocuğunuzu yalnız bırakmak onu terk etmek anlamına
gelmez.Yanında siz yokken de başarabildiğini görmesine izin verin.

  Prof. Dr. Belma  Tuğrul
Alıntı