30 Mart 2008

HAYDİ KIZLAR DİYETE!

Zayıflamak isteyen hanımlar için

Sevgili komşum, arkadaşım
  • Yaren
  • 'in, sevgili Ayşe, Dilek ve Aynur ile elele verip hazırladıkları etkinlik için mutfağa girildi, sağlıklı, hafif, düşük kalorili yiyecekler hazırlandı. Ki zaten biz de diyetteyiz! Çok güzel bir zamanlama oldu! Diyetimizde desteklendiğimizi duyumsadık.
    Annem, Ispanaklı Salata'yı ve pazarda dolaşırken tezgahta görünce sevinçten çıldırıp aldığımız Deniz Börülcesi Salatasını yaptı. Annişle bugün, börülceleri ayıkladık. Bundan sonra her hafta bir demet deniz börülcesi alma kararı verdim.
    Ben de Elma Tatlısı hazırladım. Yapımı o kadar kolay ki!
    Ben, başta Yaren'im olmak üzere etkinliği düzenleyen diğer arkadaşlara da böyle güzel, destekleyici, keyif verici bir etkinlik düzenledikleri için teşekkür ediyorum! Ve deee tariflere geçiyorumm!

    Ispanak Salatası

    Malzemeler:

    500 gr ıspanak,

    1 orta boy havuç,

    1 limonun suyu

    Sızma yağ

    Tuz

    Yapılışı:

    Ispanaklar, ayıklanır, yıkanır, doğranır. Küp küp kesilmiş havuçla birlikte tencereye konur, hiç su koymadan biraz tuz ilavesiyle haşlanır. Soğumaya bırakılır. Ilınınca limon suyu, sızma yağ eklenir (ik çorba kaşığı kadar).
    İstenirse limon yerine sarımsaklı yoğurt ile de servis yapılabilir. O zaman da sızma yağ yoğurdun üzerine gezdirilir.
    Afiyetle Yenir!

    Sıra en sevdiğim tarife geldi, nefis bir tadı var! Şiddetle öneririm!

    Deniz Börülcesi Salatası

    Malzemeler:

    2 demet deniz börülcesi

    sızma yağ

    sarımsak

    1 limonun suyu

    Not: Deniz börülcesi haşlanırken de servis edilirken de tuz kullanılmaz çünkü kendiliğinden tuzludur.

    Yapılışı:

    Deniz börülcesi yıkanır, bir tencereye alınır. Üzerini geçmeyecek kadar su konur, haşlanır.
    Sudan alınır, soğumaya bırakılır. İki parmağınızın ucuyla tutup diğer elimizin parmağıyla deniz börülcesini tutup çekersek saplarından ayırıp ayıklamış oluruz.
    Ayıklanmış börülceleri kapalı bir kapta servis yapana dek buzdolabında muhafaza edebiliriz.
    Servis yapılacağı zaman dört-beş diş rendelenmiş sarımsak, bir limonun suyu ve iki çorba kaşığı sızma yağı eklenip karıştırılır.
    Ya da arzu eden sarımsaklı yoğurt ta kullanabilir.
    Afiyetle yenir!

    Gelelim en hafif, en masum, en düşük kalorili tatlımıza! Taylan Kümeli en çok meyveli tatlıları sonra da sütlü tatlıları öneriyor!
    Ama gerçekten de elma kendiliğinden tatlı olduğu için şeker eklemek gerekmiyor.

    Elma Tatlısı:

    Malzemeler:

    2 tane orta boy elma,

    1/2 çay bardağı su

    Biraz tarçın

    İsteğe göre biraz kuru üzüm

    Yapılışı:

    Elmalar soyulur, ikiye bölünür, çekirdekleri çıkarılır.
    Orta boy bir tencerede yarım çay bardağı su ile birlikte kısık ateşte 10- 15 dk. bir tarafı 10-15 dk. da diğer tarafı yumuşayacak şekilde pişirilir. Bir taraf yumuşayınca çevirip diğer tarafı pişiriyoruz. Elmaları biraz soğuyunca tencereden servis tabağına doğru güzel bir yolculuğa çıkartıyoruz! Soğumaya bırakıyoruz. Servis yaparken tarçın serpebiliriz, kuru üzüm koyabiliriz. Dilerseniz süzme yoğurt, krema ya da bir top vanilyalı dondurma ile servis edebilirsiniz!
    Biz, Taylan Kümeli'nin biz okuyucularına zaman zaman izin verdiği vanilyalı dondurmayı kullanmayı tercih ettik. Bir bardak süte eş kalori, minerallere sahipmiş. Yani şimdi bir dek karamelli ya da antep fıstıklı dondurmalara göre vanilyalı ve meyveli dondurmalar daha düşük kaloriye sahipler. Dolayısıyla daha hafifler!

    Yine de diyet zamanı dışında arada bir canımızın çok çektiği çeşitlerden yemeliyiz bence! Nefsimiz körelsin, değil mi ama?
    En kısa zamanda görüşmek üzere sevgiyle kalın!





















    26 Mart 2008

    LİNZER KURABİYELERİMİZ VE KİTAPLARIMIZ!

    Selam, buluşmamız yine biraz gecikti, biliyorum! Bazen, yoğunluk, sevdiğin konularda bile isteksizlik yaşıyor insan! Bir de malum bizim tatlı ev cadısı küsmesin, darılmasın diye kendimi alıkoydum bilgisayar başında oturup yazı yazmaktan! Yaranabildim mi elbette hayır! Sonuçta kuması bilgisayarın karşısına kuruldun mu küsüyor, uyuyor!

    Neyse biz yeniden buluştuk ya! Şimdi Linzer Kurabiye tarifini verelim. Sonra da güzel kitaplarımıza göz atalım!
    Bu tarif nereden bulduğumu anımsamıyorum! Teatime (Sevgili Mine'den) aldığım tariften farklı!


    Linzer Kurabiye

    100 gr margarin

    1 yumurta

    150 gr toz şeker (dilerseniz şeker miktarını daha da azaltabilirsiniz)

    bir çimdik tuz

    1/2 limon kabuğu rendesi

    1/2 kahve kaşığı tarçın

    1/2 çay kaşığı karanfil tozu

    200 gr iri parçalanmış fındık ya da badem

    200 gr un+ kulak memesi yumuşaklığına gelecek miktarda un

    100 gr kadar böğürtlen ya da ahududu, portakal reçeli

    Hazırlanışı:

    1- Oda ısısında ılınmış margarin, yumurta ve şeker mikserle çırpılır.

    2- Elenmiş un, fındık, tarçın ve karanfil tozu ayrı bir kapta karıştırılır, yavaş yavaş margarinli karışıma eklenir. Biraz mikserle çırptıktan sonra elle yoğrulur.

    3- Kurabiye yapabilmek için hamuru kulak memesi kıvamına getirecek kadar elenmiş un ekliyoruz.
    Ben, bazen sabırsızlanıp tüm malzemeleri aynı anda ekliyorum, unu da göz kararı koyuyorum. Hamurun kıvamını kontrol ediyorum!

    4- Hamurumuzu dilediğimiz kaıplarla şekillendiriyoruz, fırına atıyoruz. Orta sıcaklıktaki ısıda 35-40 dk. kadar pişiriyoruz. Fırınımız huyuna suyuna, ayarına göre hareket ediyoruz, kurabiyelerimizi konrol ediyoruz! Üzerleri kızarmadan fırından alıyoruz. Ilınmasını bekliyoruz.

    5- Ilınan kurabiyelerimizi üst üste koyuyoruz, üstteki kurabiyenin ortasına ahududu, frambuaz ya da portakal reçellerinden dilediğimizi koyuyoruz. Erik ya da kuşburnu marmeladı da bu kurabiyeye gider. Kurabiyelerimizin üzerlerine pudra şekeri serpiyoruz!
    Çay, bitki çayı ama en iyisi kahve eşliğinde afiyetle yiyoruz!
    Şunu da belirtmek isterim ki artık biz Linzer Turta ve dşğer kurabiyeleri sevmiyoruz bir tek Linzer kurabiye ile İçli kurabiyeyi severek yiyoruz! Un kurabiyesi benim için bir süredir tarihe karışmış durumda! Uzunca bir süre de böyle devam edecek gibi görünüyor! Biz bunları çok sevdik!

    Elimize bir fincan çayımız ya da kahvemizi alıp kitaplarımıza göz atalım mı?


    Sevgili komşumuz, dostumuz Tijen'in (http://mutfaktazen.blogspot.com) kitapları hakkında güvenilirliği, derin araştırmalar üzerine yazıldığı, sağlıklı tariflerin, önerilerin yer aldığı biricik kaynaklar olduğu dışında bir yorum yapmaya gerek yok sanırım! Diyette olduğum bu zamanlarda ve sağlıklı beslenmeye çalıştığımız her zaman başvurulacak mükemmel kaynak kitaplar! Bizlerle sohbet eder gibi sıcacık yazmış! Ellerine sağlık Tijenciğim!

    Sevgili Tijen, bildiğim kadarıyla iki kitabın da çevirisini yapmış! Çok ta güzel olmuş! Yine son derece bilgilendirici kaynaklara imza atmış! "Bana Ne Yediğini Söyle" sağlık ağırlıklı bir kitap! Çok çok güzel öneriler yer alıyor!

    "Erkeklerin iyileşmesi Yeryüzünü de iyileştirecektir" kitabı da çok çok güzel, elime aldığımda bırakamıyorum! Bir tek kadın-erkek, sevgili, karı-koca ilişkisi olarak düşünmeyin kurduğumuz tüm ilişkiler için öneriler var kitapta! En son bağımlılık bölümünü bitirdim.
    Bugün, burada sizlerle paylaştığım tüm kitaplarla alıp okumanızı şiddetle öneriyorum!
    İlk fırsatta diğer kitapları paylaşmak üzere şimdilik sevgiyle kalın!































































    17 Mart 2008

    BEDELİ ÇANAKKALE'DE ÖDENECEKTİR!


    Galatasaray Lisesi'nde okurken Çanakkale Cephesi'ne subay olarak gönderilen Mehmet Muzaffer Bey, karargahın, lastik ile diğer bir takım ihtiyacını teminine memur edilmiş. Karaköy'deki bir Yahudi'de istediklerini buldu.Fiyatlar fahiş! Mecburen anlaşmaya varıldı . Gereken parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye'ye gitti. Kaymakam "Ne alınacak?" dedi. Muzaffer'in "Otomobil ve kamyon lastiği..." cevabını duyunca bir an durdu ve "Bana bak oğlum! Ben, askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun " dedi. Gerken parayı alamayan Muzaffer, selam verip dışarı çıktı.
    Bu lastikleri mutlaka almak için çara düşündü. Çareyi bulmuştu. Yahudi tüccarın yanına giderek "Ödeme işlemleri akşamüstü bitecek. Yarın öğleden önce vapur kalkıyor, yetiştirmem gerek. Onun için sabah ezanında geleceğim, malları mutlaka hazır edin. Ama altın para vermiyorlar, kağıt para verecekler" dedi. Yahudi " peki" dedi.
    Ertesi sabah, Muzaffer, malzemeyi arabaya yükledi ve Yahudi'ye bir yüzlük kaime (para) verdi.
    Malzeme araba ile Sirkeci'den gemiye aktarıldı ve gemi Çanakkale'ye doğru yola çıktı.
    Üç gün sonra Yahudi tüccar, elindeki yüzlüğü bozdurmak üzere Osmanlı Bankası'na gitti.
    Bozmadılar. Çünkü elindeki para sahteydi. Muzaffer, bütün gece, temin ettiği özel kağıda çini mürekkebi ve boya ile parayı gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede taklit etmişti. O devrin paralarının üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu. "Bedeli Dersaadet'te altın olarak ödenecektir. "
    Muzaffer, yaptığı taklit paradaki bu ibareyi şöyle yazmıştı: "Bedeli Çanakkale'de altın olarak ödenecektir."Onun burada altın dediği, Çanakkale'de Mehmetçiğin akıttığı, altından değerli kanıydı.
    Yahudi tüccar, bunu sorun haline getirmedi. Ama haber bütün İstanbul'da yayıldı. Şehzade halim Efendi, lalasını gönderip Yahudi tüccardan, taklit yüzlük parayı bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli mücevher çekmecesine yerleştirip İstanbul Polis Mektebi'ndeki emniyet müzesine hediye etti.

    (Bir takvimin arka sayfasında okudum, beğendim, sizlerle paylaşmak istedim)

    Gelin, Çanakkale Zaferi'nin ne koşullarda kazanıldığını bir kez daha hatırlayalım! 43.NCÜ ALAY 1NCİ P.TB. 1NCİ BÖLÜK'ün 1917 yılı yemek listesine bir göz atalım!


    GÜN ------- SABAH ------- ÖĞLEN -- AKŞAM - ----------------EKMEK
    15 Haziran - üzüm hoşafı --- yok ------ yağlı buğday çorbası --- tam
    26 Haziran - yok----------- yok ------ üzüm hoşafı --------------tam
    18 Temmuz- üzüm hoşafı ---- yok ------ yok ------------------yarım
    8 ağustos - Yarım ekmek --- yok ------ şekersiz üzüm hoşafı--yok


    Not: 21 temmuz 1917'den itibaren başlayarak ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir çünkü un ve ekmek kalmamıştır....

    Çanakkale Şehitlerine

    Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

    - Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

    Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

    Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

    Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
    Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

    Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
    Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
    Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

    Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
    Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

    Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

    Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
    Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
    Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

    Öteden saikalar parçalıyor afakı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
    O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

    Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
    Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

    Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
    Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

    Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

    Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
    "O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

    Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

    Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
    Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

    Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
    Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

    Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
    "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

    Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
    Seni ancak ebediyetler eder istiab.

    "Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

    Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
    Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
    Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

    Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
    Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

    Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

    Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

    Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.




    15 Mart 2008

    Güzellikleri Paylaşmak!



    Nilüfer

    sizi kim bıraktı gözlerimin içine
    ağlamaktan yorgun
    rüzgârdan kaçak
    durgun sularda nilüferken ben
    yalnızlığına mahkum!

    -hani buradaydınız az önce
    sözcükleri bir bir dizen-

    içlendim, ezildim, büyüdüm, ağladım
    duydum…
    sesimi duyurdum mu?

    sizdiniz
    hani göz kapaklarım düştükçe aralayan
    elimi tutup bırakmayan
    dizlerimin takati yokken
    dik dur diyen annemin sözü çizildi zihnime!
    ekledim… geceleri sabahlara
    köz olmayi bekleyen şehirlerden
    kaçtım! ...
    denize boyandım az önce
    çığlık çığlık martı oldum
    duymadınız…


    neredeydiniz
    soğuk kış gecelerinde
    sabrımı çengelleyip göğsünüze bekledim
    gözümde biriken hayatlar
    usul usul düştü toprağa
    her defasında uyuttum özlemlerimi
    unutmadım hiçbir ismi
    dönmediniz…


    Banu Kalyoncu
    2007/01/20


    .Arkadaşlar, merhaba! Karabatak gibi ortadan kayboldum değil mi? Neyse ki döndüm! Nerelerde miydim? İsteksizlik, can sıkıntısı, bilgisayar tahammülsüzlüğündeydim! Zaman zaman hepimizini yaptığı gibi ruhumu karartma çalışmaları içerisindeydim! Sona erdirdim.
    Veee Burçak aldığı kiloları verebilmek için diyete girdi. Hem de geçen hafta ortası. Yaptığım bir pastayı sizlerle paylaşacaktım, krema ile hamuru birbirine yakıştırmadım, kendi uyarlamamdı. Aldığım hazır pasta kreması her ne kadar içine margarin katmasam da ağır geldi. Onca malzeme ziyan oldu, çöpe gitti. Ama porsiyonluk pastadan büyük bir sabırla iki tane aldım, sonunu getiremedim. Bir daha ki sefere daha iyisini yaparım dedim kendi kendime!
    Sonra da amaaaaaaan dedim ve pasta başta olmak üzere tüm hamur işlerinden vazgeçtim. Uzunca bir süre! Sapıtmıştım ama hemen her akşam bir kurabiye, kek, pasta! Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz? Ekmeği de azalttm. Abartılı mı yiyordum hayır ama şimdiye göre evet! Pilates ve yogaya da başlıyorum! Kim tutar beni?
    Bundan sonra böyle vallahi! Hiç acıma yok! İstediğim kiloya indikten sonra yalnızca hafta sonları tatlı, kurabiye yapıp kalanını paylaşacağım! Üst kat komşum, sevgli arkadaşım Dilekçim'i de uyardım bize hiç bir şey getirmemesi konusunda! Okuldaki kokulara dayanamam sanıyordum, ne pizzalar, kekler, poğaçalar, börekler, pilavlar pişti de yemedim! Yemem! Önemli olan karar vermek, değil mi ama? Nasılsa evde sebze ağırlıklı besleniyoruz!
    Eveeeet, bende haberler böyle!
    Bu arada iki kurabiye tarifi de üst üste gelmesin istedim. Bir daha ki yazımda diğer kurabiyemin tarifini ve deee yemek kitaplarımı paylaşacağım sizlerle!
    Söz veriyorum! Sizlerle paylaşacağım çooook kitabım var, Burçak, kitap almaya doyamadı da bu aralar! Sizleri de bıktırmadan usulca usulca paylaşacağım!
    İyi tatiller, sevgiyle kalın sevgili dostlarım! Sizi çok özlemişim ben!






    .