30 Mayıs 2015

Sihirli Bir Aşk Örgüsü


Birbirinden kopmuş üç kız kardeşin hayatlarının dönüm noktasında yeniden bir araya gelişlerinin romantik hikayesini okurken hüzünlenecek, aşık olacak ve umutlanacaksınız. Kitabı okuduktan sonra, aslında kendi hayatınızın ne kadar sihirli ve mutluluk verici yanları olduğunu fark edeceksiniz.

Herkesin dileği olan sihir yeteneğinin aslında hepimizin içinde olduğunu öğrenmek sakın sizi şaşırtmasın! Üstelik sihir yapmanın ne kadar kolay olduğunu anlamak sizin hayata farklı bir şekilde bakmanızı sağlayacak ve bu sihrin aslında nerelerde gizli olduğunu keşfetmek ya da farkına varmak emin olun sizi hayretler içinde bırakacak!

Beğenmediğiniz özelliklerinizin aslında sizi diğer insanlardan ayırt eden farklılıklarınız olduğunu, aşkın aslında o kadar uzakta olmadığını ve aile ilişkilerinin hayatın temelini oluşturduğunu muhteşem bir yöntemle anlatan bu kitapla kendinizi mutluluk yumağında bulacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)

Al Beni Kollarına


Babasının ölümünün ardından Georgiana Hartley İngiltere'ye, evine döndü; ancak karşılaştığı tek şey, yozlaşmış kuzeninin çirkin teklifleri oldu. İngiltere'de tanıdığı kimse olmadığından, komşu malikânede yaşayan yakışıklı Alton Lordu, Dominic'e sığınıp kendini onun insafına bırakmaktan başka çaresi yoktu.

Mağrur vikont, Georgiana'nın bir hanımefendinin nedimesi olarak hayatını geçirmeye niyetli olduğunu öğrenince bu sorunu çözmeye karar verdi fakat bu kadar masum bir genç kızla ne yapacağını bilemeyen Dominic, çareyi Georgiana'yı kız kardeşine teslim etmekte buldu.

Günden güne güzelleşen ve kısa sürede baloların aranan isimlerinden biri haline gelen Georgiana'nın birçok talibi vardı fakat onun kalbi bir başkası için çarpıyordu… Aradığı büyük aşka ulaşması için önünde kat etmesi gereken uzun bir yol vardı…

"Kitabı elime almam için Laurens'ın adını kapakta görmem yetiyor."
-New York Times çoksatan yazarı Linda Howard-
(Tanıtım Bülteninden)

Yanlış Zaman Doğru İnsan


Linda Howard, modern zamanlarda dünyaya gelmiş bir kadının, geçmişe ait bir sırrı bizzat yaşayarak açığa kavuşturmasını ve son derece romantik hikâyesini anlatarak okuyucularını
bir kez daha büyülüyor.

Antik el yazmaları üzerine uzmanlaşmış bir akademisyen olan Grace St. John, eline geçen birtakım eski belgelerin asırlar önce kaybolmuş bir Kelt hazinesinin aranan anahtarı olduğunu asla tahmin edemez. Ancak sınırsız gücün anahtarını elinde tuttuklarına inanılarak efsaneleştirilen Tapınak Şövalyeleri'nin ilgi çekici hikâyesini çözdüğü anda, söz konusu gücün peşine düşmüş acımasız bir katilin tek hedefi haline gelir. 

Onu durdurmaya karar veren Grace'in, Şövalyeler'in sırrını sonsuza dek tutmakla görevlendirilen şöhretli bir savaşçının yardımına ihtiyacı vardır: karanlık bir öfkeye ve dizginlenemeyen tutkulara sahip vahşi İskoçyalı Niall. Onu bulmak ve kendi hayatını kurtarmak için Grace'in zamanda yolculuk yapması, on dördüncü yüzyıl İskoçya'sına geri gitmesi gerekmektedir. 
(Tanıtım Bülteninden)

Beni Yarına Bırakma



Sadece üç harfli bir kelime, aşk… Tüm duyguları barındıramaz ki içinde! Hiç ummadıkları anda aşkla çarpılan Selma ve Selim birbirlerine ait olmadıkları halde sevebilirler mi aşkla? Bazen aşka direnmek yersizdir. İnkâr ettiğimiz ne varsa imkânsızlıktan çıkar, korkularımıza, çaresizliklerimize rağmen sarılır bize aşk diye.

Selim de Selma'yı da böyle buldu aşk… Kimsesizliklerinin, korkularının arasında. Birbirleriyle sınanıp, akıllarıyla savaştılar; her mağlup çıkışlarında araflarından birbirlerine bir adım daha yaklaştılar. Aşk günahlarınla sınanmaktı belki de, masumiyetini yaktıkça aklanmaktı. Bedel ödedikçe daha çok yanmaktı. Yandıkça pervane misali ateşe çekilmekti. Aşk, cennetten vazgeçip bir ömrü araflara sürgün etmekti onlar için; araflarını cennete çevirmekti.
(Tanıtım Bülteninden)

23 Mayıs 2015

Bir Günah Gibi



Aşk ile özgürlük arasında sıkışmış bir kadın… Güçlü ve istediğini almaya kararlı bir adam… Ve tek bir bakışla başlayıp yüreklere sızan tutku dolu bir aşk…

Onlar farklı hayatların, farklı dertlerin, farklı mekânların insanlarıyken tek bir prangayla birbirlerine bağlanmışlardı. Sonsuz, yemyeşil bir rüyanın içine adım attıklarında, hayatlarında varlığını hissettikleri eksiğin de ne olduğunu anlamışlardı.

Sarp, isteyebileceği her şeye sahip, başarılı ve kendini tek gecelik ilişkilerde bulan bir adam olsa da tüm inkârına rağmen ruhuna tek bir kadın dokunmuştu. Kâbus gibi bir hayatın içinde özgür olabilmek adına inancını korumaya çalışan Ela ise mutluluğu tutku dolu bir tutsaklığın içinde bulmuştu.

Kalplerindeki sızı onlara sert bir kışın ardından baharı getirirken, güçlü bir adam elleriyle umut dolu bir aşk yaratacaktı. Yeşil gözlerinin ardına hüznünü saklayan kadın ise o andan itibaren kendini doğru ve yanlışın tam ortasında bulacaktı.

Tüm yaşananlara, yapılan fedakârlıklara ve çılgınlıklara rağmen Ela, tutku dolu bir aşkın alevlerinde yanmayı kabul edecek, Sarp'a bir şans vermeyi göze alabilecek miydi? Sonunda birbirlerine esir olduklarında, önlerine çıkan engelleri aşacak gücü kalplerinde bulabilecekler miydi?
(Tanıtım Bülteninden)

Siyah Kadife



Asla Sahip Olamayacaklarını Hatırlatan Bir Hüzün…
Ve Simsiyah Kadifemsi Bir His…

Kusursuz bir leydi olmaya adanmış bir hayat, çoğu zaman dışına çıkılması güç sınırlarla çevrilirdir. Fakat bazı anlar gelir ki, bastırılmış bir tutku ve cesaret, kalıpların tutamayacağı bir okyanusa döner.

Emily, kurallar ve baskı içindeki gösterişsiz hayatının en önemli gününde, yeni yaşantısını sürdüreceği odaya korkakça ilerlediği sırada gördü o adamı. Karanlık varlığını gölge gibi arkasından sürükleyen yabancı, Emily'yi hem korku hem de fırtınalı duygularla baş başa bırakarak yanından geçip gittiğinde kaderleri çoktan mühürlenmişti...Hayatına aniden giren bu esrarengiz adam dünyasını sarsarken Emily ne ondan kaçabiliyor ne de ona dokunabiliyordu. Biliyordu ki Marcus onun için günahtı… O ise Marcus için ihanet…

Ve zaman geldi, şartlar değişti…
Marcus artık umuttu… Emily ise aşk…
(Tanıtım Bülteninden)

Benim Küçük Gelinim



"Hanım! Söyle kızına hazırlıklarını yapsın, birkaç aya Cemal Bey'in büyük oğlu ile evlenecek!"
Aynı anda verilen kararlar gençlere bildirilirken soluklar tutulmuştu. Ne genç kız evleneceği genç adamı tanıyordu ne de genç adam evleneceği kızı görmek istiyordu...

İkisi de eşit şartlardaydı. Bir anda hayatları hakkında alınan karara uymak zorunda bırakılmışlardı. Biri köy beyinin göze çarpan, içindeki iyiliği asla gösteremeyen büyük oğlu, diğeri ise köyün en gözde kızlarından biri olmaya aday temiz kalpli genç bir kız.

Onlar birbirini tanımaya çalışırken tam da en mutlu olacakları zamanda, birbirlerini hiç tanımadıklarını acı bir şekilde öğreneceklerdi.

Aslında zaman hiçbir şeyin ilacı değildi. Kişi izin verdiği sürece zaman, duyguların körelmesine neden oluyordu. Bazı duyguların körelmesine imkân yoktu. 
Hayal kırıklığı, pişmanlık ve bağlılık gibi...
(Tanıtım bülteninden)

22 Mayıs 2015

Sevgili Küçüğüm



En yakın arkadaşınıza her şeyinizi verebilirsiniz… Peki, ya bebeğinizi isterse?

Ben ve Claire mükemmel bir çiftti, en azından öyle görünüyorlardı. Oysa her şey göründüğü gibi değildi… Romily yıllardır en yakın arkadaşı Ben ve eşi Claire'ın bir çocuk sahibi olmaya çalışmalarını seyretmek zorunda kalmış ve sonunda onlara geri çeviremeyecekleri bir teklif sunmuştu: Onlara hayalini kurdukları tek şeyi verecek, taşıyıcı anne olacaktı.

Romily zaten bekâr bir anneydi ve ikinci bir çocuk aklındaki son şeydi. Fakat hamilelik, Romily'yi etkisi altına alan, Ben ve Claire ile olan arkadaşlığını tehlikeye atan, hatta onların ilişkisini paramparça edebilecek tüm o duyguları da beraberinde getirmiş, bir anda ortaya dökmüştü. Yıllardır herkesten saklamayı başardığı hislerini bile… Şimdiyse ortada iki anne, her ikisine de ait bir bebek ve verilmesi gereken imkânsız bir karar söz konusuydu.

"Aşkın ve arkadaşlığın bu hem acı hem tatlı hikâyesi inanılmaz derecede etkileyici." 
-Closer Magazine-

"İçinize işleyecek ve gerçekten düşünmenizi sağlayacak." 
-The Sun-

"İncelikle ele alınmış bir roman… ilgi çekici, büyüleyici ve sizi derinden etkileyecek."
-Rowan Coleman, Hatıralar Kitabı romanının yazarı-

"Duygusal ve ilham verici bir roman." 
-Abby Clements-

"Güçlü ve yürek burkan bir hikâye." 
-Miranda Dickinson-
(Tanıtım Bülteninden)

20 Mayıs 2015

Bir Fincan Dostluk


Yaşadığı şanssızlıkların ve kalp kırıklıklarının ardından Sunny, kendisine Afganistan'daki savaşın ortasında evim diyebileceği bir yer bulmuştu. Otuz sekiz yaşındaki Sunny, Kâbil'de işlettiği kafenin müdavimlerine Amerikan misafirperverliğiyle hizmet ederken kentte yaşayan yabancılarla da dostluklar kurmuştu.

Fakat aralarında İngiliz bir gazetecinin, Amerikalı bir danışmanın ve geniş bir çevresi olan zengin bir Amerikalı kadının da bulunduğu bu yabancılar dışında Sunny, dilleri ve mizaçları çoğu Batılı için anlaşılmaz olan, fakat kalpleri ve ruhlarıyla kimseden farkı olmayan Afganlarla da arkadaştı: Taliban'dan önceki günleri çok iyi hatırlayan ve artık yaşadığı ultra-modern ilişkiyi son derece gelenekçi oğlundan saklaması gereken anaç ve yaşlı Halajan ve herkesin hayatını tehlikeye atabilecek bir sırrı olan genç Afgan köylüsü Yazmina.

New York Times çoksatan yazarı Deborah Rodriguez bu etkileyici ilk romanında, siyasal ve toplumsal çatışmaların sisleriyle kaplı olsa bile dostluk, tutku ve umudun hâlâ varlığını sürdürdüğü uzak bir diyarın heyecan verici bir portresini sunuyor. 
(Tanıtım Bülteninden)

Akçay'dan Dönüş


Merhaba sevgili dostlarım nasılsınız? Dilerim çok iyisinizdir. Ben de iyiyim. Çok güzel bir hafta sonu geçirdim, anneciğimle birlikteydim. Her gün deniz kenarına gittik, Bir şeyler içtik. Döneceğim gün bile deniz kıyısındaydım. Akçay eşittir mutluluk. Akçay eşittir terapi.
Cumartesi günü Akçay'a gittim, Pazartesi günü çayımızı içip bir şeyler yedikten sonra eve dönüş yolculuğu başladı. En zor kısmı annemle vedalaşmaktı. İnşallah 20 gün sonra anneme kavuşacağım.
Eve dönüş kısmı heyecan vericiydi çünkü kızıma kavuşacaktım. Onu çok özlemiştim. Misicik te beni çok özlemiş. Dün bütün gün evdeydim, kızımın  gönlünü almış olabilirim. Akçay'a gitmek için şimdiden 1 ay 10 günü iple çekiyorum.
Şimdilik benden bu kadar sevgili dostlarım yeniden görüşünceye dek sevgiyle, dostça kalın!

13 Mayıs 2015

Annemin Gelini Olur musun?


"Annem bir gelini olsun istiyor. Ancak ben evlenmek istemiyorum, gençliğimi tek bir kadınla geçiremem. Anlarsın ya, her gece farklı bir çıtırın tadına bakmak varken tek kadına bağlı kalmak çok sık-" Aksen, "Kısa kes!" diye bir kez daha emretti.

"Peki... Seninle bir oyun oynayalım. Annemi gelin hayalinden vazgeçirecek tüm özelliklere sahipsin. Düşünüyorum da annemin gelini olur musun?" 

Yekta'nın şu hayattan istediği tek bir şey var: Her gece farklı bir kızla hayatın tadını çıkarmak! Yekta'nın annesi Elçin'in fani hayattan istediği yegâne şey ise oğluna hanım hanımcık, istediği gibi bir gelin bulabilmek! 

Hanım hanımcık gelin peşine düşen Elçin Hanım, çapkınlığın doruklarında dolaşan Yekta ve anneyi yıldırma operasyonunun kilit ismi Aksen  arasında neler yaşanacak? Sizce Aksen, Elçin Hanım'ın gelini olur mu, ne dersiniz?
(Tanıtım Bülteninden)

Bana Seni Seviyorum Deme ...


Sevmekten daha önemli şeyler vardır. Hissettirmek gibi koklayarak öpmek gibi. Bazen sevilmekten çok varlığını hissetmek istersiniz. Varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz. Kadınlar sevildiğini duymaktan çok hissetmek ister. Sevdiği adamın sevgisini hisseden kadından daha güzeli yoktur.

Sevdiği kadına sevgisini hissettiren erkeğin aşkına doyum olmaz. Ben bu kitapta kendimi sana hissettirmeye geldim. Ben sevdikçe hissettirdim, sen hissettikçe gittin. Oysa sen benim kalbimin kafası güzel haliydin. Ve o gün öyle bir gittin ki, ben o günden sonra kendimi hissetmedim. Ve o kalple seni sevdim...
(Tanıtım Bülteninden)

Romantik Oyun


"Aşk… Aşk, benim hastalığımın yan etkisiydi. Benim esas hastalığımın adı romantizmdi ve her şey, romantik bir oyunla başlamıştı." İki arkadaş... Birbirlerini etkilemek için bir oyuna girişirlerse ne olur? Steven ve Tina için her şey eğlenceli bir oyun olarak başladı. Tek amaçları oyunu kazanmaktı. Bu noktaya kadar ortada herhangi bir sorun görünmüyordu. Sorun, rakibini alt etmeye çalışırken birbirlerinden etkilenmeleriyle başlamıştı.İyi olan kazansın mottosuyla başlayan bu oyunda biri diğerinden daha iyiydi.Peki, ilk hangisi aşık olacaktı? Daha doğrusu söz konusu aşksa, mortada kazanan var mıydı?Romantik oyun başlasın! "Her şeyi düzelteceğini bilseydim,sana sadece iki kelime söylerdim."
(Tanıtım Bülteninden)

Hayallerimiz Sen ve Ben



Yıldızların ışığı kalbe giden yolu aydınlatır...

Bambaşka hayatları olan Lucy ve Owen, bir gün tüm şehirde elektriklerin kesilmesiyle yaşadıkları apartmanın asansöründe mahsur kalırlar. Bu süre zarfında yakınlaşan iki genç kurtarıldıktan sonra tüm geceyi karanlık Manhattan sokaklarında geçirirler. Gecenin sonunda, yıldızların altında hayallerinden bahsederken derin bir uykuya dalarlar.

Paylaştıkları bu özel gecenin ardından Lucy Avrupa'ya, Owen da Amerika'nın batısına doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Edinburgh'tan San Francisco'ya, Prag'dan Portland'a uzanan serüvenleri boyunca uzaktan da olsa haberleşmeye devam ederler. Dünyanın iki farklı ucuna savrulan Lucy ve Owen'ın yolları tekrar kesişebilecek midir?

"Hayallerimiz Sen ve Ben, sizi herkesin hayallerindeki o yere, aşkın mesafeleri aşabildiği o büyülü yere götürecek."
-Huntley Fitzpatrick-

"Kırılgan bir uzun mesafe ilişkisi… Özellikle uzaktan birbirini seven insanların çok iyi anlayacağı modern ve büyüleyici bir hikâye."
-Vanity Fair-

"Jennifer E. Smith, içten ama hüzünlü ve derin hayal kırıklıklarıyla bezenmiş romanların yazarı. Owen ve Lucy'nin hikâyesi, yolları ayrılan iki gencin romantik ve şiirsel bir anlatısı."
-Publishers Weekly-
(Tanıtım Bülteninden)

Ön Sipariş Tarihi: 15/05/2015

8 Mayıs 2015

Akçay'a Yolculuk Yakındır


Merhaba sevgili dostlarım, nasılsınız? Dilerim çok iyisinizdir. Hafta sonu başladı dolayısıyla benden mutlusu yok. Okul çıkışı banka işimi hallettim. Sonra da önümüzdeki Cumartesi sabahı için Akçay'a gidiş bileti aldım. Geri sayım başladı benim için. Anneme gideceğim için çok mutluyum. Tabii Misi
'yi iki günden fazla yalnız bırakamam. Bu nedenle Pazartesi akşamı evde olacağım. 19 Mayıs büyük ihtimal tatil. Salı günü de yol yorgunluğunu atarım artık. Aslında Misi'yi de götürmek isterdim ama az kalacağım bu yüzden götürüp sıkıntı yaşatmaya değmez. Benden şimdilik bu kadar dostlarım. Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!







Bir Günah Gibi



Aşk ile özgürlük arasında sıkışmış bir kadın… Güçlü ve istediğini almaya kararlı bir adam… Ve tek bir bakışla başlayıp yüreklere sızan tutku dolu bir aşk…

Onlar farklı hayatların, farklı dertlerin, farklı mekânların insanlarıyken tek bir prangayla birbirlerine bağlanmışlardı. Sonsuz, yemyeşil bir rüyanın içine adım attıklarında, hayatlarında varlığını hissettikleri eksiğin de ne olduğunu anlamışlardı.

Sarp, isteyebileceği her şeye sahip, başarılı ve kendini tek gecelik ilişkilerde bulan bir adam olsa da tüm inkârına rağmen ruhuna tek bir kadın dokunmuştu. Kâbus gibi bir hayatın içinde özgür olabilmek adına inancını korumaya çalışan Ela ise mutluluğu tutku dolu bir tutsaklığın içinde bulmuştu.

Kalplerindeki sızı onlara sert bir kışın ardından baharı getirirken, güçlü bir adam elleriyle umut dolu bir aşk yaratacaktı. Yeşil gözlerinin ardına hüznünü saklayan kadın ise o andan itibaren kendini doğru ve yanlışın tam ortasında bulacaktı.

Tüm yaşananlara, yapılan fedakârlıklara ve çılgınlıklara rağmen Ela, tutku dolu bir aşkın alevlerinde yanmayı kabul edecek, Sarp'a bir şans vermeyi göze alabilecek miydi? Sonunda birbirlerine esir olduklarında, önlerine çıkan engelleri aşacak gücü kalplerinde bulabilecekler miydi?
(Tanıtım Bülteninden)

Senli


Bu defter, beraber yaşadığımız her şeyin anısına övgüyle yazılmış, hatırlanmaya değer her şeyi içeriyor. Hayır, bu bir günlük değil, bu senli bir anılar geçidi olacak. Senin ve Benim... Karan ve Bahar'ın... Sevgin içimde büyüyen bir çığı anımsatsa da, o çığın üstüme devrilip sonumu getireceğini adım gibi bilsem de yine de yanında olduğum için, varlığını hissedebildiğim için hep binlerce kez şükrettim. Seni sevmek daha değerliydi, kendimden daha çok…
(Tanıtım Bülteninden)

İçimdeki Sen


"Hayır, Aly, hayır."

Bir panik dalgası yavaş yavaş bedenime yayıldı. Domino taşları nasıl birbiri ardınca düşerse içimdeki panik de öyle yayılıyordu. Vücudumdaki her bir hücre alev almış gibiydi. 

"Nasıl? Bunu nasıl yapabildim ben?" Başını başka bir yana çevirdi. Sonra yeniden bana baktı. "Bilmiyorum. Ben... ben her şeyi mahvettim." Her şeyi nasıl mahvetmişti ki? İçimden sessiz ve alaycı bir gülüş yükseldi. Her şeyi mahveden her zaman için bendim. Ben.

A. L. Jackson hakkında yazılanlardan;
'Her zaman olduğu gibi, A. L. Jackson insanların duygularına nasıl dokunacağını biliyor. Yazdığı her kelime anlam yüklü. "İçimdeki Sen" sürükleyici bir kaybetme öyküsü. Birlikte olmak kaderlerinde olan iki ruhun, gerçek mutluluğa giden yolun kendilerini affetmekten geçtiğini keşfetmelerinin hikayesi. Tek kelimeyle nefes kesici.'
- Gail McHugh, New York Times, çok satan romanlarından "Collide" ve "Pulse" ın yazarı. -
(Tanıtım Bülteninden)

Rüzgar Çanı


Geçirdiği hastalığının yanı sıra terk edilmenin üzüntüsünü İstanbul'da bırakarak, hayalini kurduğu pastaneyi açmak için Urla'ya gelen Berna'yı, sevdiği ve başarılı olduğu mimarlık mesleğini bırakmayı göze alan kardeşi Nil yalnız bırakmamıştı. Nil'in aşkı bulduğu bu şirin belde, Berna'ya da cömert davranıp geçmişin izlerini silecek miydi? Rürgar çanının sakin ve huzur veren sesiyle birlikte pastaneye girdiği gibi, Berna'nın kalbine de yerleşen Demir, genç kızı 'Her işte bir hayır vardır. Sakın isyan etme. Her kapanan kapı, yeni bir ışığa yol almak üzere tekrar açılır,' sözüne inandırabilecek miydi? İki gencin yoğun duygularla yaşadığı aşk günden güne alevlenirken, Berna'nın içini kemiren, sevdiği erkeğe açıklayamadığı sırrı neydi? Peki, genç kız sevdiği erkeğin geçmişi hakkında ne biliyordu?

Bu kitap geçmişte yaşadıkları acıları unutmak isteyen iki gencin yaşadığı tutkulu aşkın yanı sıra, size umudu ve hayalleri tüketmeden yaşama dört elle sarılmanın ne kadar önemli olduğunu ve hayatın umutsuzluklarla, pişmanlıklarla harcanamayacak kadar kısa olduğunu anlatmaktadır. "Hayat başlar ve biter. Önemli olan ne kadar yaşadığınız değildir. Başlama ve bitiş tarihi arasındaki o kısa çizgide neler yaşadığınız önemlidir." Unutmayın! Her yeni gün yeni umutları da beraberinde getirir. Hem de hiç beklemediğiniz bir anda… 
(Tanıtım Bülteninden)

Bir Yalnız Günebakan


Üniversiteyi yarıda bırakan Nazlı, Zeliha Özalp adında, melek gibi bir ihtiyarın bakıcısı olarak çalışmaktadır. Zeliha Hanım'ın savcı oğlu Eymen Özalp ise evlenip ayrıldıktan sonra kendine duvarlar örmüştür ve Nazlı'ya göre 'evin hayaleti' gibidir. Yağmurlu bir sonbahar günü son nefesini vermek üzere olan Zeliha Hanım, Nazlı'ya bir vasiyetle veda eder: "Eymen sana emanet."

Her aşk bir masala benzer, ama bazı masallarda mücadele etmek zorunda kalan prens değil, prensestir… Bu aşk için de Nazlı savaşacaktır ve masalı mutlu sonla bitirmek onun elindedir… Günebakana güneş değil, yaprak olmak zorundadır artık…
(Tanıtım Bülteninden)

Benim Uzak Yıldızım


O gecenin, devasa uzay gemisi ikarustaki diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Ta ki o büyük felaket gerçekleşene ve İkarus yakınlardaki bir gezegene düşene dek. Elli bin yolcu kapasiteli gemiden yalnızca iki kişi kurtulmuştur: Evrenin en zengin adamının kızı Lilac LaRoux ve genç bir savaş kahramanı olan Binbaşı Tarver Merendsen.

Binbaşı Merendsen, Lilac gibi kızların insanın başına beladan başka bir şey getirmediklerini uzun zaman önce öğrenmiştir. Lilac da, Tarverın kendi iyiliği için, onu kendisinden uzak tutması gerektiğinin farkındadır. Ama ıssızlığın ortasında hayatta kalabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Açlık, soğuk ve vahşi hayvanlara bir de Lilacın duyduğu fısıltılar eklenince birbirlerine güvenmekten başka çareleri kalmaz. Ne var ki çok geçmeden, onları birbirlerinin kollarına iten bu trajediden büyük bir aşk doğar. Artık kurtulup kendi gezegenlerinde bir ömür ayrı kalmaktansa düştükleri bu ıssız gezegende birlikte olmayı tercih ederler.

Ama her adımda onları takip eden gizemli fısıltıların ardındaki gerçeği öğrenmeleriyle her şey bir anda değişir. Lilac ile Tarver o gezegenden ayrılsalar bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nefes kesen bilim kurgu üçlemesinin ilk kitabı, Benim Uzak Yıldızım, zaman ve mekân tanımayan sonsuz bir aşkın hikâyesi…
(Tanıtım Bülteninden)

Konstantiniyye Oteli


Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul'un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor.

2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli'nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul'un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet'teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon "yıldızlar"ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları…

İstanbul'un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbette, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri…

Velhasıl Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir…
(Tanıtım Bülteninden)