30 Temmuz 2009

Nazım Hikmet ve Dört Güvercin


Türk şiirinin en büyük ozanlarından Nazım Hikmet’in yeni bir şiiri bulunmuş. Eşi Piraye’nin arşivinden “Dört Güvercin” adlı şiirini sizlerle paylaşmak istedim! Yine üyesi olduğum gruptan gelen muhteşem bir şiir!

Güzel eşi Piraye


geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine..
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.


Nazım Hikmet Ran


Büyük ustanın her ortamda, her koşulda yılmadan çalıştığına dair bir resim!












Enfes Bir Lezzet -Sakızlı Trio

  • Özsüt
  • ün enfes lezzetteki Sakızlı Trio'sunu Ceylan'dan öğrendik. Öyle sevmişti ki kedişinin adını bile Sakız koymuştu.
    Damla sakızı aromasını pek sevmeyen ben bunu nasıl yiyorum, inanılır gibi değil! Bu muhteşem lezzeti mutlaka denemenizi öneririm! Yemezseniz eksiklik olur, o kadar iddialıyım!

    Sevgiyle kalın!

    29 Temmuz 2009

    Doktorluk Saygın Bir Meslektir Aslında


    Doktorlarımız, Hipokrat yemini etmiş, insanlığa hizmet etmek için ömrünü adamış, elleri öpülesi insanlarımızdır!
    Peki ya görevini kötüye kullananlara ne demeli? Hiçbir doktor insanlığa zarar verecek işler yapmamalı! Doktorların haklı saygınlığına leke düşürülmemeli, bir iki vicdansızın yaptığı sağlık alanında çalışan herkese mal edilmemeli!
    Kötü olanlar ayıklanmalı, şeffaflık, dürüstlük, temizlik anlayışı egemen olmalı!
    Bunu amaçlıyorsak, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demiyorsak eğer bkz.
  • Femme Noir
  • Sözcüklerin Bittiği Yer






    Grubumdan bana gelen nefes kesen güzellikteki Alaska manzaralarını siz dostlarımla paylaşmadan edemedim! Gerçekten de sözcüklerin bittiği yer değil mi?
























    28 Temmuz 2009

    Fark Etmeli İnsan



    Farkında Olmalı İnsan...
    Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
    Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
    Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
    Fark Etmeli.
    Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
    Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
    Fark Etmeli.
    Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
    Fark Etmeli.
    Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
    Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
    İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
    Fark Etmeli.
    Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
    Baskın Yeteneğini
    Fark Etmeli Sonra.
    Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
    Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
    Fark Etmeli İnsan
    Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli.
    Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
    Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
    Fark Etmeli.
    Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
    Fark Etmeli.
    Ve Ona Göre Yaşamalı.
    Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
    Fark Etmeli.
    Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
    Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
    Fark Etmeli.
    Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
    Fark Etmeli.
    Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
    Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
    Fark Etmeli.
    Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
    Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
    Fark Etmeli.
    FARK ETMELİ.
    Ömür Dediğin Üç Gündür,
    Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
    O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.

    Can Yücel

    Üzümlü Bademli Kek


    Merhaba dostlarım,yeniden tarif yayımlayıp sizlerle paylaşmanın sevincini yaşıyorum!
    Bu tarifi uygulamak nice zamandır aklımdaydı, dün eyleme dökebildim nihayet!
    Çok özene bezene yaptım ancak kek kalıbı, derin ve yüksek olduğu için fırınımıza büyük geldi! Biraz zorlandım açıkçası ama yine de paylaşmadan edemedim!Affınıza sığınarak efendim! ;))


    Tarifi de yazmaya üşendim, taradım ve buraya ekledim! ;)))


    Not: Keki, krema yerine süt ile yaparsanız daha hafif olur! Gerçi ertesi gün yiyince sanki daha hafif gibi geldi bana!

    Benim yaz tatilim devam ediyor, okulların açılacağı zamanı iple çekiyorum, tatili ne uzun süren bir ülkeyiz!İnanamıyorumm!
    Fazla geliyor, sıkılıyorum! Yeniden buluşuncaya dek sevgiyle kalın!

    25 Temmuz 2009

    Anılar Gün Gelip Hesap Sorarlar



    Aylar mevsimler yıllar geçecek
    unuttuğunu sanacaksın
    apansız bir gecede ter içinde uyanacaksın
    yüreğin yanacak...

    Kulaklarında sesim olacak bazen
    gözlerinde silik resimler
    seni benim gibi sevmedi hiçkimse
    er geç anlayacaksın...

    Anılar bir gün gelip hesap sorarlar
    kapatacaksın kapayacaksın
    beni neden değiştiğin sorulduğunda
    merak ettim ne cevap bulacaksın...

    24 Temmuz 2009

    Çok Sevmişti


    Herhangi bir geminin limandan ayrılmasına bile ağlar oldum
    Sonra akşamların gelişi gündüzlerin vedası üzdü beni
    Sayende yaşadığıma bile efkarlanıyorum
    Artık gerisini sen düşün
    Sebepsiz hüzünlerdir benim kirpiklerim
    İster istemez öpüp kaçarlar beni
    Hiçbir şey olamamış gibi
    Nasıl bir selama mutlu oluyorsam
    Sensizliğimde bir yağmur damlası bazen kahrediyor beni
    Çok genç ölücem belki
    Belki de yaşayanlar kendi nefeslerine bile inanamayacaklar öldüğümde
    Elbette her veda gibi hüzünle uğurlanıcam
    Kimileri üzülecek kimilerinden fazla
    Az yaşadı diyecekler arkamdan az yaşadı
    Ama çok sevmişti...

    Ceyhun Yılmaz

    Dondurmalı İrmik Helvası


    Merhaba, uzunca bir süredir niyetlendiğim halde depodaki tariflerimi bile yayımlayamıyorum! Şeytanın bacağını kırmış olmanın keyfiyle yazmaya, sizlerle paylaşmaya koyulabilirim!;))
    Elim ayağım olan fotoğraf makinemi kullanmaya başlayabileceğim günleri iple çekiyorum!
    Ama bu arada depoda da paylaşılmayı bekleyen bir sürü tarif olduğunu da eklemeliyim!
    İrmik Helvası tarifi "Gönül Candaş'ın Mutfağı'ndan kitabından.


    İrmik Helvası

    Malzemeler:

    125 gr margarin

    1,5 su bard. orta kalınlıkta irmik

    1 ya da 2 çorba kaşığı dolma fıstığı (yer fıstığım vardı, onu değerlendirdim)

    1,5 su bard. şeker

    1 su bard. süt ve 1 bard. su

    Yapılışı:

    1- Tencerede yağ eritilir. İrmik konur, hafif ateşte karıştırarak açık pembe renge dönüşünceye dek kavrulur.

    2- Fıstık eklenir, birkaç kez çevrilip pembeleştirildikten sonra su ve süt konup karıştırılır.

    3- Kapak kapatılıp hafif ateşte suyunu çekinceye dek pişirilir. Ateşten alınıp bir süre demlenmesi beklenir.

    Sonra da yanına arzunuz isterse bir ya da iki top dondurma eklenir, afiyetle yenir!

    Tarif paylaşmayı ne çok özlemişim ben, çok iyi geldi vallahi!Bunu bundan sonra daha sık yapmalı!;))

    Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!

    23 Temmuz 2009

    Ay Tutuldu


    Bu gece ay tutuldu,
    Kime tutuldu bilmiyorum,
    Ben tutulmuştum ya,
    İşte öyle tutuldu,
    Ben gördüm,
    Şahitim ay tutuldu,
    Ben tutuldum,
    Kimse görmedi,
    Ay kime tutuldu bilmiyorum,
    Ben sana tutuldum,
    Sonra ay kurtuldu,
    Ben kurtulamadım.
    Metin Köse

    22 Temmuz 2009

    Kitap Paylaşımı Yeniden


    Uzunca bir süredir kitap paylaşımına niyetleniyorum aslında! Olamadı, bugüne nasipmiş! Hayat her şeye rağmen güzel diyoruz ve yaşantımıza devam ediyoruz, değil mi ama? Tatile gidecek olanlar ya da evde dinlenmeyi tercih edenler için bilgilendirici,sürükleyici, enfes kitaplarım var!



    Yankı Yazgan'ın kitabı çıktığında sizlerle sevincimi paylaşmıştım hatırlarsanız!
    Evet, aldım, okudum, çok keyif aldım! Gülümsetirken düşündüren, farkındalık geliştiren, bilgilendiren çok çok güzel bir kitap!Tam bir başucu kitabı!
    Yaşadıklarını sorgulamayı seven herkese okumasını salık veririm!



    Elif Şafak'ın "Aşk" kitabını almadan önce okumaya başladığım, insanı hızla saran enfes bir kitap! Yaşamın gerçeklerine, trajik yönlerine çok duyarlı bir yaklaşım ve etkileyici bir anlatım! Elif Şafak, farkını ortaya koymuş yine!
    Bence herkesin alıp okuması gereken bir kitap! Önyargılardan arınmayı daha bir hoşgörüyle yaklaşılmasını sağlıyor!Sonuçta hepimiz her şeyi yaşayabiliriz! Ama çok şükür ki kitaptaki öyküyü yaşamama şansına sahibim!


    Biz Ege sevdalıları, gizemli, gerçek ve sınır tanımayan aşkı sevenler
    için enfes bir kitap!
    İzmir, Ayvalık, Midilli, Atina, İstanbul, eskici dükkanlarının kokusu, aşkın ve sırrın çekim gücü...
    Uzun yıllar boyunca yaşadıkları büyük bir giz olan iki kişinin öyküsü ve antika tutkunu Dimitri'nin merakı...

    Yeniden görüşünceye dek sevgiyle, dostça kalın!

    20 Temmuz 2009

    Geçmişle yüzleşiyoruz


    Merhaba arkadaşlar, Hakan Kırkoğlu'nun çok anlamlı bulduğum yazısını, affına sığınarak sizlerle paylaşmak istedim. Ben, dün okudum, beni çok etkiledi. Yaşamın gerçeklerine değiniyor!

    Hayatımız hakkında farkındalık geliştirmek, dünden bugüne, hemen şimdi gerçekleşebilecek bir durum değildir. Çoğunlukla uykuda bir hayat yaşayabiliriz, hatta pek çoğumuz hayatı boyunca bu uykudan uyanmayabiliriz. Bu hayatın içinde, ruhumuzun alması beklenen bir takım dersler var mıdır ? Bazı konular, bazı sorunlar hayatımızda sürekli tekrar ederken, yıllar içinde, kimi gelişmelerin, ani olayların kişiliğimiz üzerinde krizler yaratarak, hayata yeniden bakmamıza neden olduğunu görebiliriz. Bu zorluk çıkaran olayları, sadece ego seviyesinde, kazanmak ya da kaybetmek şeklinde görmeye çalıştığımız sürece, süregelen uykumuzdan uyanamayız. Kuşkusuz, günlük hayatın yoğun koşturmacası ve endişelerimiz yüzünden kendimizle dürüst biçimde konuşmak yerine, yaşadığımız sorunları çoğunlukla başkalarına havale ederek, başkalarını suçlayarak ya da hayali bir senaryo kurarak yapabiliriz.

    Bir örnek vermek gerekirse, kendi değerini bilemeyen, kendine değer vermek, saygı duymak konusunda yetersizliği olan ve bu duygusunu, dışarıya karşı açık bir öfke biçiminde ortaya koyan bir kişi, para kazanmayı aşağılık bir durum ya da bir bayağılık gibi değerlendirebilir. Kendine saygı duyamayan, değer vermeyen kişi, başkalarının kendi hoşuna gittiği konularda gösterdiği başarıyı kuşkusuz beğenmemek, aşağılamak yoluna gidecektir. Kuşkusuz bu erken yaşlarda, büyük olasılıkla anne ya da babadan, ya da kişisel gelişimi süresince etkilendiği bir büyüğün izlenimlerinden kaynaklanıyor olabilir. Ego seviyesinde, zayıflıklarımızı örtmek, dışsal bir neden bulmak ya da başkalarını düşman olarak görmek eğilimi çok belirgindir. Bu kişinin kişisel gelişiminde, hayatını kazanma, kendi değerini ortaya çıkarma, yeteneklerini değerlendirme yolundaki mücadelesinin ilişkilerine de yansıyacağı düşünülürse, kendine değer vermekte zorlanan kişi, başkalarını da kendinden aşağıda görmeye çalışacak, ego düzeyinde kendi kurduğu senaryoda hayali durumlar yaratarak, çarpıtmalara giderken, kendini de yüceltecek başka araçlar bulmaya çalışacaktır. Kuşkusuz bu kısır döngü, hayatın çok farklı döngülerinde kırılmaya açıktır.

    Ancak hayat bizi olgunlaşmak, zayıflıklarımızı güçlendirmek yönünde iteler. Buna direnç gösterdikçe daha büyük baskılar ve kişiliğimizi dönüştüren derin olaylarla karşılaşmaya başlarız. İçinde yaşadığımız hayali dünyadan kurtulmak önce, kendi kendimizi görebilmekle başlar. Kendi kendimize sorduğumuz sorular, eninde sonunda, düşe kalka, bizi daha olgun, kendi içsel gerçekliğimizi daha doğru yansıtan bir seviyeye çıkaracaktır. Çoğu zaman ani olaylar, bazı kayıplar ya da sancılar gelişim sürecimizi tetikler. Daha önce bakıp göremediğimiz şeylerin arkasında bizi geçmişe, zayıflıklarımıza bağlayan zayıflıklar olduğunu farketmeye başlar, uykumuzdan uyanırız.

    Şimdi içinde bulunduğumuz bu dönemde, Yengeç-Oğlak ekseninde gerçekleşmeye başlayacak olan Güneş tutulmaları, önümüzdeki bir buçuk yıllık süre içinde, kendimizi güvensiz hissettiğimiz, çocuksu bir hassasiyet gösterdiğimiz önyargılarımızdan, duygusal alışkanlıklardan sıyrılma imkanı sunacak. Belki bu dönemde, yaşayacağımız olaylarda kendi iç dünyamıza, hassasiyetlerimize saklanmak yerine, dürüst bir yüzleşmeye hazırlanmalıyız.

    18 Temmuz 2009

    Sokaktaki Dostlarımız İçin


    Yazı için bkz.

  • Femme Noir
  • Göksel ve Mektubumu Buldun mu

    Bir Gün Ayrılıklar da Vedalar da Kaçınılmaz


    Bir gün, ayrılıklar da vedalar da kaçınılmaz! Sevip bağlansak ta, acı çeksek te boğazımız düğümlense de bu kaçınılmaz! Belki kısa sürede belki de biraz daha uzun sürede!Ama vedalar kaçınılmaz!Bu korkuyla yaşamak ta dayanılmaz!Olacakla öleceğe çare bulunmazmış. Korkunun ecele faydası yokmuş.


    Her şey boş, en içten duygularla vedaları mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyorsun!
    Veda zamanının geleceğine inanmak bile istemiyorsun! Çaresizlik ve umutsuzluk duyumsarken bir sözle rahatlamak, huzur duymak ve kendini güvende hissetmek istiyorsun! Çünkü o, senin kendine yakın bulduğun ve bağlandığın, güven duyduğundur! Görmemeye katlanamadığındır! Sana uzak dursa da! Sevmek,biraz da duyduklarınla yetinememek, tatmin olamamak, kısa bir süre yatışmak, yeni kaygılara kapılmak demek galiba! Hep bir huzursuzluk ve kaygıyı cebinde taşımak demek!Yüreğini ağzında hissetmek demek!


    Ayrılık Sevdaya Dahil

    Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
    En görkemli saatinde yıldız alacasının
    Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
    Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
    Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
    Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
    Bir yerlere yıldırım düşüyorum
    Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
    Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
    Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
    Tedirgin gülümser
    Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
    Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
    Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
    Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
    Yansımalar tutmuş bütün sahili
    Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
    Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
    Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    Su tozları yagıyor üstümüze
    Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
    Karanlık çöktü denize
    Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
    Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
    Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
    Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
    Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
    Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
    Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir
    sevgiliyle
    Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
    İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
    Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
    Tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
    Hâlâ kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm
    Zehir zemberek AŞKIMIZ

    Attila İLHAN