23 Ağustos 2006

Babaanne Tarzı Elmalı Kek Ve Şiir Keyfi

Merhaba Arkadaşlar, keyfiniz yerinde değil mi? Benim keyfim yerinde denilebilir.
Bugün sizlerle önceki yıllarda çok beğenerek okuduğum ve unutamadığım kitapları,
harika bir kek tarifimi ve sevdiğim şiirleri paylaşacağım. Dün, Sibelcim'in nohut mayalı ekmeğini yaptım yine, bu kez hepsinden fazla kabardı, koca yuvarlak tepsi bir ekmeğim oldu, çok ta lezzetli. Her seferinde daha iyi oluyor, beceri kazanıyorum!
Büyük ablam Güldal'dan resmini çekmesini istedim, çekti sağolsun ama göndermesini beklemem lazım, bir kaç gün, 10 gündür de bloga yazı yazmadığım için bugün resimsiz yazımı yazmaya, yayınlamaya karar verdim! Elmalı kek tarifinin de resmi çekildi ama çok içime sinmediği için onu yayınlamama kararı aldım, bir daha ki yapışımda (bir kaç ay sonra) bloguma koyarım, olur mu, ama çok lezzetli! Dün akşam,Hataylı komşumuz Servet bir dilim yedi,yorumu şu oldu, tarçın konulabilirdi,isteyen servis yaparken üstüne tarçın serpebilir arkadaşlar, güzel olur! Ben de tarçını çok severim, elmalı, tarçınlı başka tariflerim var ama bunda tarçın hiç aklıma gelmemişti doğrusu! Hatta isteyen kek sıcakken yanına bir top vanilyalı dondurma koyup öyle de servis edebilir, yakışır bence! Bir daha ki sefere güzel bir sunumla resmine yer vereceğim, söz veriyorum!
Önce şiir diyelim mi, yazımızın sonunda da şiir yer alacak! İlk şiirimiz Nazım Hikmet’in “Seviyorum Seni” adlı şiiri!

Seviyorum Seni
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi.
Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldanan bir şeyler gibi
Seviyorum seni 'yaşıyoruz çok şükür' der gibi.
Nazım Hikmet Ran

Şimdi, daha önceki yazılarımda bir gün blogumda yayınlama sözü verdiğim tarifini yıllar önce İsviçre’den yengemin getirdiği Dr. Oetker’in vanilya ya da kabartma tozu poşetinin arkasında gördüğüm, Almanca’dan Türkçe’ye çevirdiğim “Babaanne Tarzı Elmalı Kek” in yapılışını anlatacağım. İlk yaptığımda tereyağ koymuştum buna rağmen çok hafif olmuştu.
Sonra sonra Luna ve Becel margarin ile yapmaya başladım, ayrıca içinde 5 tane yumurta var, buna rağmen çok hafif! Ama hafif olmasına rağmen 5-6 yıldır yapamıyorum, uzun süredir yapmayı kafama koymuştum, bugüne kısmet oldu!
Hazır mıyız tarifi almaya?

Babaanne Tarzı (Usulü) Elmalı Kek (Grossmutter Art Apfelkuchen)

İçindekiler:

4-5 tane elma (orta büyüklükte)

250 gr tereyağı ya da margarin (kek hamuru krema kıvamında oluyor),

250 gr toz şeker,

5 yumurta,

1 paket vanilya,

1 paket kabartma tozu,

350 gr un,

2-3 çorba kaşığı Pudra şekeri

Biraz soğuk su,

Yapılışı:

? Elmaları soyun, ince dilimler halinde kesin.

? Tereyağını ya da margarini iyice çırpınız,

? Yumurta, şeker ve vanilyayı tereyağın içine ekleyip çok iyi karıştırınız.

? Un ve kabartma tozunu karıştırıp eleyiniz, karışımın içine ekleyip hepsini karıştırınız.

? Elma dilimlerinin üzerine kek harcını koyunuz.

? 200-220 C’de 30 dk boyunca pişiriniz.

? Pudra şekerini biraz soğuk su ile karıştırıp fırından çıkardığınız kekin üzerine dökünüz).
Afiyetle yiyiniz!
Benim bu tarifim, ailede hiç unutulmadı, geçenlerde büyük ablam Güldal’da hatırlayıp yapmamı arzu etti, benim de uzun zamandır aklımdaydı! Hiç kıyabilir miyim ona, vesile oldu yapmama!

Evet, şimdi gelelim kitap önerilerine, en sevdiğim bölümlerden biri de budur.

Kitabın Adı: Bir Gecenin Beyliği

Yazarın Adı:Yıldırım Keskin

Konu: İsviçre’de yüksek öğrenimini gören Tarık ve arkadaşlarının yaşadıkları, aşkları hüzünlü, sıcak, son derece yalın bir dille anlatılıyor, İsviçre’nin doğal güzellikleri de son derece güzel tasvir edilmiş, gözünüzde canlanıyor adeta! Arada sırada elinize alıp yeniden okumak isteyebileceğiniz çok sıcak, çok etkileyici, çok çok güzel bir kitap.



İkinci kitabımızın Adı: Mavi Karanlık

Yazarın Adı: Vedat Türkali

Konu: Bodrum’da bulunan aydınları yaşadıkları sorunlar, birbirlerinin yaşamlarına olan ilgisizlikleri ,duyarsızlıkları konu ediliyor. Baba-kız ilişkisi de çok soğuk ayrıca!
Dotora öğrencisi Nergis’in ölüm ile tehdit edilen fizik asistanı sevgilisi Korhan’ın
Bodrum’a gelişleri, Nergis’in burada eski sevgilisi Özgür ile karşılaşması anlatılıyor.
Bu üç kişinin yaşadıkları, ülkenin o günlerde içinde bulunduğu durum (80 öncesi), terör,
Bodrum’daki yaşantı ele alınıyor!
Unutamadığım, zaman zaman göz atmak istediğim, başucu kitabı olacak kadar güzel ve değerli bir kitap!



Şimdi, ikinci güzel şiirimize sıra geldi, çayınızı ya da kahvenizi elinize alın, büyük bir keyifle Ahmet Arif’in çok sevdiğim şiirini paylaşalım!

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Evet, arkadaşlar, bu günlük benden bu kadar, yeniden görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın!
Arkadaşlar, blogum ile ilgili önerilerinizi, düşüncelerinizi, eleştirilerinizi bekliyorum! Dostça Kalın!

17 Ağustos 2006

Sibelcim'den Resimler-Capuccinolu-Portakal Kabuğu Rendeli Kurabiye- Ataol Behramoğlu



Sibelcim ile ve annem ile paylaştığımız çay soframız, çay keyfimiz!

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir çocuğa
Yasamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yasamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatin sonsuz taze kani

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

ATAOL BEHRAMOGLU


Selam Arkadaşlar, sizlere çok sevdiğim bu şiir ile merhaba demek istedim!
Dün, Sibelciğimden dört tane ileti aldım, birinde yazı yazmış, diğerlerinde de bize geldiği zaman çekmiş olduğu resimleri göndermiş! Çok ince ruhlu, çok nazik, çok şeker bir arkadaşımız var değil mi?
Sibel, seni, yazılarını çok özledik, sıcak, nostaljik, tatlı yazılarına kavuşmaya az kaldı biliyorum ama sabırsızlanıyorum diğer blog arkadaşların, blog komşularımız gibi!



Sibelimin çok ince ruhlu, nazik olduğunu hepimiz biliyoruz, arkadaşım eli boş gelmemiş, Gezi Pastanesi'nden ekler almış, getirmiş, kesesine bereket, çok ta güzeldi! Bir de Sibelim, pasta ve çikolata broşürü getirmiş ki model alayım diye, yaratıcılığıma katkıda bulunsun diye!



Selanik Gevreğim, tatsız oldu, tatlandırıcı ile yaptım, bir daha ki sefere toz şeker ile yapacağım, tarifimi Selanik Gevreği başlıklı yazımda bulabilirsiniz. İlk olarak daha az şeker kullanayım diye pudra şekeri ile yapmıştım, siz gerçek tarifi uygulayın, ben de bu kez tarife sadık kalacağım, Meroşum, ayın dışardan alınmış gibi yapıyor vallahi! Bir yaptığımda resmini yine bloguma koyabilirim umarım!



Capuccinolu-Portakal Kabuğu Rendeli Kurabiyem

Ben, bu arada ne yaptım, geçen hafta evraklarımı tamamladım, diplomamı aldım, Salı günü İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gidip ücretli öğretmenlik için başvurumu yaptım!
Aytül'den aldığım Elizabeth Kostova'nın "Tarihçi" adlı kitabını nihayet bitirebildim, sonu beklediğim gibi bitmedi, dehşete kapıldım! O kitabın bence filmi de çevrilmeli! Zavallı Profesör Rossi, en çok ona üzüldüm, Helen'e de tabii ki! Bence okunmaması eksiklik!



Şimdi Duygu Asena'nın 3 yıl önce almış olduğum, utanarak ifade ediyorum ki unuttuğum "Aşk Gidiyorum Demez" adlı kitabını okuyorum, çok sardı, çok güzel!
Aslında "Maggie Darling" kitabını okuyacaktım, Aytül'den almıştım, pek beğenmedim, sarmadı, bıraktım, "Aşk Gidiyorum Demez" kitabı bir Duygu Asena klasiği yine!



Arkadaşlar, şimdi gelelim Capuccinolu-Portakal Kabuğu Rendeli Kurabiye Tarifimize!

Malzemeler:

1 paket margarin (ben 100 gr margarin, 150 gr sıvı yağ kullandım)

3,5 tatlı kaşığı pudra şekeri (isteğe göre değişebilir)

3,4 damla sirke,

1/2 çay kaşığı kabartma tozu,

3,5 su bardağı un (ben 2,5 bardak beyaz, 1 bardak tam buğday unu ya da kepekli un kullanıyorum, eğer sizin esmer ununuz sert değil ise 1,5 bardak kepek unu kullanabilirsiniz),

1 portakalın kabuğunu soyuyoruz, rendeliyoruz,malzemeye ekliyoruz,

2 tatlı kaşığı capuccino,

1 çay kaşığı vanilya,

üzerine serpmek için tarçın, pudra şekeri (dilediğiniz miktarda),

Yapılışı:Malzemelerin hepsi karıştırılır, yoğrulur.

180C ısıda 15-20 dk pişirilir (sizin fırınınızın ısı ayarı farklı olabilir).

Fırından çıkarınca üzerine tarçın,pudra şekeri serpilebilir ya da siz yalnızca pudra şekeri de koyabilirsiniz arzu ederseniz!
Afiyet Olsun!

Arkadaşlar, şimdilik benden bu kadar, bugün Ataol Behramoğlu şiirleri günü olmuş olsun, sizi "Bu Aşk Burada Biter" şiiriyle başbaşa bırakıyorum!
Yeni bir mutfak keyfinde buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın, sağlıkla,keyifle, dostça kalın!

BU AŞK BURADA BİTER

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çeçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Ataol Behramoğlu

8 Ağustos 2006

KİTAP VE ÇAY KEYFİ!




GÜZELLİK VE ÇİRKİNLİK
Güzellik ve çirkinlik bir gün yolda karşılaşmışlar. Çirkinlik güzelliğe gel birlikte denize girelim demiş.
Kendi kafasında bin bir kötülük düşünerek bu teklifte bulunmuş tabi.
Aklından kötülük geçmeyen güzellik bu teklife evet demiş ve birlikte harika bir kumsalın olduğu bir yerde denize girerek yüzmeye başlamışlar.
Bir süre yüzdükten sonra çirkinlik ben yoruldum biraz dinleneyim diyerek sahile varmış.
Bakmış ki güzellik hala yüzüyor, güzelliğin elbiselerini giyinerek kayıplara karışmış.
Bir süre daha yüzen güzellik yorulduğunu anlayıp sahile geldiğinde başına gelen felaketi anlamış. Çirkinliğin yaptığı sayesinde ortada kalmıştır.
Bir süre düşündükten sonra başka çaresi olmadığını anlayınca çaresiz çirkinliğin elbiselerini giyinmiş ve öyle yola çıkmış.
O günden beridir çirkinlik güzelliğin şık ve gösterişli elbiseleri içinde yapabildiği bütün çirkinlikleri yapar
ve yine o günden beri güzellik çirkinliğin çirkin elbiseleri içinde rağbet görmez bir şekilde dolaşır durur.

Merhaba Arkadaşlar
Cumartesi günü çok sevdiğim, sevdiğimiz Sibelim evimize geldi,ne kadar sıcak, ne kadar tatlı, ne kadar doğal bir insan! Ne kadar nazik, ne kadar ince ruhlu, ne kadar melek ruhlu! Nasıl bir insan olduğu zaten yazdığı yazılardan belliydi ama çok daha fazlasını görünce çok mutlu oldum! İçi, dışı çok çok güzel!
Sibel'e kendisiyle görüşmemizi blogumda anlatacağımı söyledim, kabul etti!
Biricik arkadaşım, gitttikten sonra güzel özelliklerini nasıl lfade edebileceğimi düşündüm, aklıma yıllar önce okuduğum "Güzellik ve Çirkinlik" yazısı geldi, buldum ve şimdi buraya ekledim.
Sibel, o kadar ender bulunan güzellikte bir insan ki, öyle mütevazi ki, öyle nazik ki, öyle melek ruhlu ki böyle bir güzellik karşısında insan kendi kalbinin temizliğini sorguluyor, ben ne kadar iyi niyetliyim, ben ne kadar temiz kalpliyim diye!
Sıkı bir dosluğun gelişmiş olması ve hiç bozulmaması dileğiyle!
Sibelim, o gün bize yalnızca kendisini getirebilirdi,onun gelmesi, görüşmemiz zaten çok güzel bir olaydı, bir mucizeydi bana göre! Biricik arkadaşım, Gezi Pastanesi'nden ekler almış, getirmiş! Beni, görüşmemiz kadar duygulandıran davranışı neydi biliyor musunuz? Dijital fotoğraf makinem olmadığını bilip makinesini yanında getirmesi,çekilmesini arzu ettiğim resimler olabilir düşüncesiyle bunu bana teklif etmesiydi! Yedi poz resim çekmişiz! Çok sağol Sibelciğim, gelip bana zaman ayırdığın için çok sağol, güzel dostluğunu esirgemediğin için çok sağol, ince ruhlu davranışın için çok sağol!
Sibelimi umarım hayal kırıklığına uğratmamışımdır!
Canım arkadaşım, bana resimleri göndermeye çalışmış, hotmail düşük kapasiteli olduğundan gönderememiş, yahoo'dan gönderince resimlere yer vereceğim!
Sibelimle, annemle çok güzel bir gün geçirdik, arkadaşım çok yönlü olduğu için bir çok konuya değindik, kitaplar, kahve, yemekler vazgeçilmez konularımızdı tabii ki!
Çay partimiz çok güzeldi, kahve keyfimiz muhteşemdi! Sibelim, kahve uzmanlığını konuşturdu, bizde filtre kahve var, küçük filtre kahvematiği var, nasıl kullanıldığını bilmiyoruz ama, arkadaşım mutfağa girdi, kahveyi yaptı, işin sırrını bana öğretti! Çok güzel zaman geçirdik çok! Unutulmaz bir gündü! Ama arkadaşım bize gelirken çok zorlanmış, ekspres otobüs olduğunu belirtmeden 76-E'ye binmesini söylemişim, farkında değilim,aynı saatte kalkan 76-D'ye binmiş, iki ssate yakın bir sürede Taksim'den Bahçeşehir'e geldi! Ben de bir gün önce arayıp neye binmesi gerektiğini hatırlatmak, yanlış otobüse binmesini engellemek istedim ama sıkarım düşüncesiyle aramaya çekindim asıl zor bir yolculuk yapmasına neden olarak sıkmış oldum! İstemeden arkadaşıma kötülük ettim, ama dönüşü kolay oldu! Arkadaşım ile meşhur Bahçeşehir Pazarı'nı da gezdik, beğendi vallahi!

Eveeet, şimdi elinize bir bardak çay ya da bir fincan kahve alın ve de çok beğendiğim bir kitabı birlikte paylaşalım! Üç-dört yıl önce ablamın doğum günü yaklaştığında kara kara ne alsam diye düşünüyordum ki Milliyet Gazetesi'nde yeni çıkan kitaplar bölümünde "Sen Bana Mevsimlerden Söz Et" isimli kitap çok ilgimi çekti ,özetini okudum, reenkranasyona dayanan bir aşk öyküsüydü, ronmantik-macera türünde! Çarpıldım tabii ki ve ablama aldım, hem de doğum gününden çok önce hediye ettim, Allah, sürpriz yapma, hediye verme konularında kullarına sabır dağıtırken Aytülüm ile ben bir köşede uyuyakalmışız herhalde! Bu konularda çok sabırsızız, aldığımız gibi hemen vermek istiyoruz!
Neyse konumuza dönelim, Aytül'e kitabı beğenip beğenmediğini sordum, muhteşem olduğunu söyledi, okumamız için bize de verdi, o kadar sürükleyici ki okurken nefesimin kesildiğini hissettim, bitirmeden elinizden bırakamıyorsunuz!



Arjantin’de, Buenos Aires’te başlıyor bu öykü. Yıllardan 1930. Kahramanımız zengin bir çiftlik sahibi: Ricardo Vacarezza. Evlenmek üzere olan bir genç adam. Ama nişanlısı düşlerindeki kadın değil. Düşlerinde onu yaşadığı hayattan başka bir yere doğru sürükleyecek bir kadına rastlıyor hep. Kâbuslar sarıyor gecelerini. Kâbusların arasından da bir kadın sıyrılıyor. Ardından da bir arayış başlıyor.
Arjantin’den Yunanistan’a, adalara doğru bir yolculuk... Yolculuk yalnızca ülkeler arasında değil, zamanın ötesinde de... 3 000 yıl öncesine doğru bir yolculuk bu.

Arkadaşlar, bu günlük bu kadar, en kısa zamanda yeniden görüşmek dileğiyle hoşçakalın!

2 Ağustos 2006

GİDENLERİN ARDINDAN





GÜLPEMBE
Sen gülünce güller açar Gülpembe,
Bülbüller seni söyler biz dinlerdik Gülpembe,
Sen gelince bahar gelir Gülpembe,
Dereler seni çağlar sevinirdik Gülpembe.

Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin inanamadık Gülpembe,
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı Gülpembe,
Dudağımda son bir türkü Gülpembe,
Hala hep seni söyler seni çağırır Gülpembe.

Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin inanamadık Gülpembe,
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı Gülpembe,
Gözlerimde son bir bulut Gülpembe,
Hala hep seni arar seni bekler Gülpembe.

Dudağımda son bir türkü Gülpembe,
Hala hep seni söyler seni çağırır Gülpembe.

Selam Arkadaşlar,
dün blogumda yayınlamak üzere yazı yazmış, draft’a basıp kaydetmiştim buna rağmen yazım kayboldu ve çok çok üzüldüm! Tüm emeklerim boşa gitti! Savaş, sivillere yapılan saldırılar ne kadar acı, dün akşam haberleri dinlediğimde en az 900'e yakın
kişi ölmüştü Lübnan’da!
(Bu sabah NTV açıktı ama, bazen duymuyor insan üzücü haberleri, bu da insanın kendini savunma yollarından biri herhalde, içim kaldırınca dikkatle dinleyeceğimden şüpheniz olmasın. Dün akşam bir de 5N1K’yı seyrettik, Lübnan ve Filistin dosyalarını sundular, çok sarsıcı ve üzücüydü. 5N1K çok güzel bir program, her konuya değiniliyor, güvenilir bir program, sağlam belgelere dayanarak hazırlanıyor)
Sivillerin ne günahı var, hele de çocukların, içimiz kan ağlıyor! Öbür yandan Müslüman olmayan ülkeler bile tepkilerini dile getirirken, Irak gibi her an neye uğrayacağı belli olmayan, durumu kritik olan bir ülke bile saldırıları kınarken BM ve diğer Arap Müslüman ülkelerin tepkilerini dile getirmemeleri de çok ilginç bu arada! Koskoca Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Libya’nın, Ürdün’ün, Fas ve Cezayir’in sesi neden çıkmıyor acaba, büyük pastadan pay alacaklar herhalde!
Bu hafta sonu ne kadar çok değerli insanımızı yitirdik. Hepimizin başı sağolsun!
Hele ki Duygu Asena olmadan bayağı bir boşluk duygusu yaşayacağız!



Bazı ölümler ne kadar zamansız; genç ölümler, hala çevresindekilere verebilecek çok şeyleri olan, yapacak çok işleri olan, misyonları olan insanların ölümleri ne kadar acı! Ve insan sevdiklerinin bir gün öleceklerini düşünüyor da hep en son onlar gidecekmiş gibi geliyor! Ölümü yakıştıramadıklarımızın ölümü bizi hazırlıksız yakalıyor, şoke ediyor! Sevdiklerinin öleceğini düşünmek bile istemiyor aslında!
Biz üç kız kardeş kadın-erkek eşitliğine inanan bir ailede yetiştik! Annemle babamın Avusturya’da ve İsviçre’de bulunmalarının etkisi, yuvarlak masa toplantıları düzenlenir herkes bir konuda fikrini ortaya koyardı. Sonuçta malum bize anneyle babanın sunduğu seçeneklerden tercihte bulunmak kalırdı ama oylama ile, oy birliği ile, bu evde demokrasi vardır, çocuklar düşüncelerini özgürce ifade edebilirler ama son karar büyüklerindir, seçenekleri sunan ebeveynlerdir
Duygu Asena’nın, “Kadının Adı Yok” adlı kitabı çıktığında aldık, okuduk, “On Yedi, Kadınca” dergilerindeki yazılarını severek okudum hep!
Sonra bir dönem geldi, herkesin Duygu Asena’yı erkek düşmanı, feminizmi erkek düşmanlığı olarak yorumlamasıyla bir dönem bu düşüncelerden etkilendim. Derken Duygu Asena’nın kadın-erkek eşitliğine inandığını, aşka uzak durmadığını yeni çıkan kitaplarından anlayınca yeniden çok çok sevdim, bağlandım ve bir daha kopamadım!
“Aslında Özgürsün, Aynada Aşk Vardı” çok severek okuduğum hatta yeniden okumak isteyeceğim kitaplarındandır.
Ve “Paramparça” kitabı ne kadar güzeldi, çok sarsılarak okudum, eniştesi tarafından tecavüze uğrayan erkek çocuğunun dramı, evlenişi, eşcinsel ilişkiye yönelmesi, -Ela’ydı değil mi sevgilisinin takma adı- erkek arkadaşıyla yaşadığı aşk ne kadar hüzünlü, ne kadar güzel ve etkileyiciydi, aynı kadın ile erkeğin aşkı, aşk ilişkisi gibi! Başta yadırgamakla, midemin bulanmasıyla birlikte sonra Ela ile olan aşkını anlatırken kadın ile erkeğin romantik ilişkisinin tadını aldım! Şunu da belirtmeliyim ki sarsıcıcı, empati kurmanızı sağlayıcı, eşcinsellik konusunda tabu yıkıcı bir kitap.
Bu dörtlüğü duyunca sırtım buz kesti, gözlerim yaşardı, Duygu Asena’yı bir de bu dörtlük ile analım dedim, alıntı yaptım! Duygu Asena, haklarımızı savunmamızı, haklarımıza sonuna kadar arka çıkmamızı,özgür, bağımsız olmamızı istiyordu, tüm ölümler beni üzdü ama Duygumuzun ölümü beni, hepimizi sarstı, öyle değil mi?



EĞER BÎR GÜN ÖLÜRSEM;
MEZARIMA GELİP DE "SARI GÜLLER" DİKERSİN...
"O DA BİR SARI GÜLDÜ
NE ÇABUK SOLDU" DERSİN...

Yeniden başımız sağolsun tüm kayıplarımız için, Halit Çapın, Duygu Asena, Atilla İlhan, Kazım Koyuncu, Barış Manço, Ahmet Taner Kışlalı, Arif Mardin ve şu anda adı aklımda olmayan diğer isimler için!

Şimdi de benden havadisler: Geçtiğimiz hafta sonu Tiramisu yaptım, nescafe karışımının ölçüsünü ve krema tarifini PortakalAğacın’ndan aldım, çok çok güzel oldu, teşekkürler Sevgili Hatice Hanım! Hatırlarsanız “Savoyer Bisküvisi” tarifini de sevgili arkadaşım Sibelcim yardımıyla bulmuştum, gastronot.blogspot.com’dan almıştım, uyguladığımı belirtmiştim, Cuma akşamı yaptım Tiramisu’mu çok güzel oldu gerçekten de!
Cuma günü Nohut mayalamıştım ekmek yapmak için, Cumartesi günü Sibelcim’in “Nohut Mayalı Ekmek ve Soğanlı Ekmek” tariflerini uyguladım! Bu kez yaptığım nohut mayalı ekmek çok daha güzel oldu, tadına doyamıyorum, annem de kızartınca çok beğenerek yiyor, Sibelim özellikle kızartarak yiyince çok daha lezzetli olduğunu belirtmişti zaten!
Ben bu ekmeği arada sırada yaparım artık!
“Soğanlı Ekmek” yapmıştım daha önce bu kez pul biberli yaptım, gerçi sade de yapılabilir,
pul biberlisi de lezzetli oldu.
Biricik arkadaşım Sibel, dün beni aradı, İstanbul’a geldiğini belirtti, çok sevindim, bir hafta kalacakmış burada. Bugün de ben onu aradım, konuştuk, kararlaştırdık, görüşeceğiz bir gün!
Ben, onun bizlerle sohbet ediyormuş gibi yazı yazmasını, günü onunla karşılamayı çok özledim! O anlamda buluşmaya yaklaşık bir ay daha var galiba! Kimbilir belki de Sibel dayanamaz buradan dönünce yazmaya başlar, ne dersiniz? O da özlemiş olur bizlerle buluşmayı!
Arkadaşlar, şimdi bir şiir kitabı tanıtımına hazır mısınız? Ben, yalnızca beğendiklerimi, yaşadıklarımı paylaşıyorum sizlerle!

Kitabın Adı: Eylül Deyişleri

Yazarın Adı: Gülsüm Cengiz

Yayınevi: Evrensel Basım-Yayın



Gülsüm Cengiz çok değerli bir yazarımız, Cuma günü onun yazmış olduğu iki tane çocuk kitabını tanıtmıştım, hatırlatma yapayım mı? On-On iki yaş grubuna yönelik kitaplar bunlar.

İpini Kopartan Uçurtma

Ayşe’nin Günleri

Gülsüm Cengiz, aynı okulda görev yaptığımız Ahmet Hoca’nın arkadaşıymış, Nihat Delibalta İlköğretim Okulu’na 2005 Yılı Nisan Ayı’nda geldi, öğrencilerle kitap sevgisi üzerine bir söyleşi yaptı,okul kütüphanesine de kitap hediye etti. Çocukların ilgisini çeken bir konuşma oldu!

Şimdi sizlerle yitirdiklerimizin anısına, günün anlam ve önemine uygun birkaç şiirini paylaşmak istiyorum!

Bir Dost İçin Deyişler

Hiçbir şey bilmiyorum hakkında,
Ardında kocaman bir kavgayı,
Onurlu bir yaşamı bıraktığından başka.
Yüreğinin sevgi dolu olduğunu,
Yaşama çocuk gözleriyle baktığını,
Öfkelendiğini biliyorum bir de,
Kötü şeyler karşısında.
Klasik müzik sevdiğini,
Takma adla yazılar yazdığını,
Kitaplar ürettiğini insanlara;
Dostluğunu,
Alçak gönüllü gülüşünü,
Özverini bir de…
İşte yalnız bunları biliyorum hakkında…

Hiç aklımdan çıkmıyor,
Çocuklarını anlatırken
Yüzüne yayılan gülüş.
Unutamıyorum
gözlerindeki ışıklanmayı,
Tutarken ellerinde,
Henüz mürekkep kokan bir kitabı.

Ne çok yanıyorum ah ne çok,
Şafak vakti,
Gökyüzünden bir yıldız gibi kaydığını,
Göremeyeceğimizi bir daha gözlerini
Düşündükçe…

Ölüm İlanları

Okunacak bir kitabın,
Yapılacak bir işin duyarken coşkusunu,
Özleniyorken sevilen kişiler,
Yarıda kalıyor yeni başlanan bir kitabın okunması,
Yarıda kalıyor umutlar.

Dolapta asılı kalıyor yeni ütülenen giysiler,
Kalıveriyor boşlukta gencecik sevdalı eller.
Masada kalıyor negatifi bir çocuk fotoğrafının,
Basılmak için hazırlanmışken.
Annesiz babasız kalıyor çocuklar
Daha dünyaya gelmeden.

Bölünüyor uykular, bembeyaz düşler,
Sevdalar yarıda kalıyor, mutluluklar yarıda…

Kimi dostumuz, kardeşimiz, sevdiklerimiz,
Kimiyse adını duymadığımız, yüzünü hiç görmediğimiz,
Çoğalıyor tanıdık tanımadık durmadan,
Gazetelerde, fotoğraflarda, ölüm ilanlarında.



Onlar

Yarın üstüne kurdukları düşleri,
Umutları, inançları, kavgalarıyla,
Gençtiler, insandılar.
Çiçeklenirken ağaçlar,
Umudu taşırken bahar,
Aramızdan ayrıldılar.
Oysa yarın doğan güneşi görebilirler,
Sarılabilirlerdi sevdiklerine.

……..

Onlar,
Gençtiler, umutluydular,
Çiçeklenirken ağaçlar,
Umudu taşırken bahar,
Şimdi hep aramızdalar.


Kolay Değil

Bazen bir tüy hafifliğinde,
Bazen tonlarca demir ağırlığında geçiyor günüm.
Kolay değil yaşamak,
Köşebaşlarını ürpertiyle yürürken,
Kapı önlerinde beklerken ölüm.

Arkadaşlar, vedalaşma vakti geldi, yeniden buluşuncaya kadar dostça kalın! Sevgiyle, sevdiklerinizle kalın! Allah sevdiklerinizi size bağışlasın, sağlıkla kalın!