7 Temmuz 2006

Kedi Kızım- Arzum Onan- Sarı Sıcak- Kitaplar


Selam Arkadaşlar
Dün blogumu geliştirmeye niyetlendim, yazı yazdım, resim yüklüyordum ki bir de ne göreyim bütün yazılar uçmaz mı, ne üzüldüm bilseniz. Tabii arkadaş sözü dinlemezsen böyle olur. Sevgili Sibelim bu tür tehlikelere karşı yazıyı önceden Word’de yazmamı, kaydetmem konusunda beni uyarmıştı. Ben de daha önce ki yazılarımda bu tür üzücü olaylar olmadığı için –ne kadar yazdım ki- yine bir şey olmayacağını düşündüm, içimden gelen sesi de dinlemedim… Resim yükleyemiyorum bugün bir terslik var galiba. Başka zaman Cimoşumun resmini koyarım bloguma!
Neyse Cimcimem 10 yaşında, inşallah bir 10 yıl daha birlikte oluruz!
Cimcimem, bu aralar biraz keyifsiz, iki buçuk aydır sol kulağından ensesine kadar tüyleri dökülmüş durumda, kaşıntı tutuyordu, önce merhemlerle tedavi etmeye çalıştık sonra 2 kez iğne yapıldı, bugün doktoruyla yine görüşeceğiz bakalım ne diyecek? Kızımı altı aylıkken kısırlaştırdık, böbrek üstü bezleri ve testesteron hormonu fazlaca çalıştığı için karaciğeri yoruyormuş bu nedenle tüyleri dökülüyormuş.
Ama doktoru, Müjgan Ablası kısırlaştırılmasa da çiftleşme zamanı gelince çiftleşemediğinde yine aynı problemin görülebileceğini belirtti.
Doktorları Bülent Bey ve Müjgan Ablası çok şeker insanlar, en ufak bir kaygımda hemen arayıp görüşürüm, beni bilgilendirirler. Kızımı iyileştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçen yaz, kışın yine bu tür sorunları yaşadık, bu kez özellikle uzun sürdü. Sen, gözünün içine bak kızının ve sonra da bunları yaşa! Sakınılan göze çöp batar ya!
Kızım bir an önce iyileşsin de! O kadar nazlı ki, bir yere iki günlüğüne gidemiyorum, bir gün önceden annem arkadaşlara gidiyor, ben bir gün sonra gidebiliyorum, evden uzun süreli olarak ayrılacağımızı anladığı anda
darılıyor, içine dönüyor, uyuyor, içim parçalanıyor, döndüğümüzde bir de bakıyorum ki yemeğini doğru dürüst yememiş. İçim acıyor! İnsan gibi görüyor kendini ve yaşlandıkça bir şeyler daha da koyuyor ona! Onun tek dünyası biziz.
1994-1997 Yılları arasında ben hem okuyordum hem de hayvanları çok sevdiğim, ileride bir kedim-köpeğim olduğunda nasıl bakılacağını iyice öğrenmek için Yeşilköy’de Bülent Bey’in yanında çalıştım, asistanlık ta yapıyordum sekteterlik te.
İşte Cimcime’de 1996 yılının Mart sonunda sıkı hayvansever dostumuz
Vildan Hanım tarafından kliniğe getirildi, 19 günlük, gözleri kapalı, nasıl şeker, annesini araba ezmiş, kardeşini köpek parçalamış. Bir süre klinikte baktım sonra eve aldım! Yani kızımın ilk göz ağrısı Bülent Ağabeyi’dir.
Ne yaparsa yapsın ona kızmaz, bacaklarının arasında dolanır, cilveler yapar. Dişiyiz ne de olsa!
Müjgan Ablası’nı da çok sevdi, bize iğne yapmak için uğradığında başına ne geleceğini bilmeden önce koştu, kendini sevdirdi, kokladı, biraz sonra iğneyi yiyince kıyamet koptu, çok yakıcı iğnelermiş gerçekten de!
Müjgan Ablası’nı asitse edince bana iki gün yaklaşmadı. Ben de bir daha ki iğnesinde Müjgan’a götürdüm ki bana tavır almasın diye! Bu kadar Cimcime öyküsü yeter ama değil mi?

Arzum Onan-Mehmet Aslantuğ:
Biz, ailecek ikisini de çok çok severiz, kıyamadığımızdır onlar! Çok üzüldük.
Güzellik yarışmasına katıldığı yıl annemle benim favori adayımızdı, çok sıcak bir gülümsemesi vardı. En güzel, en sıcak güzel de oydu. Birinci seçildiğinde çok mutlu olmuştuk.
Hep takdir ediyoruz, sevgimiz hiç değişmedi. Ben, oğlundan ayrı kalmasının ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum, Can daha çok küçük!
Benim büyük ablam, 2003 yılında ameliyat oldu, tiroidi alındı, haşimeto teşhisi kondu, Prof. Dr. Halil Azizlerli tedavi etti, ablam bir hafta boyunca
Alman Hastanesi’nde radyo-terapi gördü, oradan Yeşilköy’de bir otele yerleştirdik, yetkililerle konuştuk, ona göre ablama yakın odalarını boş tuttular, ablam vücudundaki kurşunu bir haftada ancak atabildi. Biz de orada oturduğumuz için sık sık gittik, ziyaret ettik, kızlarını doğru dürüst göremedi, özellikle küçük yeğnim annesine çok düşkündü, çok aradı annesini. Yaklaşık bir hafta da orada kaldı, yeğenlerim de 19 Mayıs tatilini fırsat bilip 3 gün bizde kaldılar. Annelerini uzaktan gördüler.
Seni çok iyi anlıyorum Arzumcuğum, ne kadar zor günler geçirmişsin, insan o süreci yaşayınca karşısındakini daha iyi anlıyor.
Benim ablam da çok dirençlidir, çok iyimserdir, biz zaten onun gibi hayat dolu birine kanseri yakıştıramadık, adı bile soğuk geliyor, hiç dillendirmedik. Güç vermedik hastalığa, o sıralarda da Nil Gün’ün NLP adlı kitabını okuyordum, ablama da aldım, tam da bu konuyla ilgili çok yararlı bilgiler içeriyordu. Zaten, hastalığın adını koymak hastanın kendisine de ailesine de çok zor geliyor!
Arzumcuğum’a Allahtan şifa diliyoruz, dualarımızı eksik etmiyoruz! Allah, onu ailesine ve sevdiklerine bağışlasın!

Sarı Sıcak: Ferhat Göçer ile Hüsnü Şenlendirici’nin “Sarı Sıcak” programlarını Çarşamba akşamı ilk kez seyrettik, Aman Allahım ne kadar güzel, ne kadar düzeyliydi. Hem görsel hem işitsel muhteşem bir şölendi.
Aslında ben, programa kulağımı verip bloga yazı yazmayı düşünüyordum ama bir başladı, oturduğum yerde kalakaldım. Uzun zamandır böyle güzel programlar izlemiyoruz. İnanın bana o çok düzeysiz programları zap yaparken geçişlerde gördüğümüzde bile içimin kirlendiğini duyumsuyorum. İşte, Çarşamba günü “Sarı Sıcak” programını izlediğimde içimin arındığını hissettim, çok keyif vericiydi, espriler çok düzeyliydi, konuklar çok güzeldi, her şey bir harikaydı. Ferhatımdan bir “Yastayım” dinlemek isterdim, olmadı, “Çökertme” türküsünü çok severim ben, onun ağzından dinleyince mest oldum! Çook güzel söyledi.
Dilerim “Sarı Sıcak” devam eder, Yavuz Bingöllü, Ali Kırcalı, Tolga Çandarlı bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum! Ve tabii ki de Hıncalımlı bölümleri de aynı sabırsızlıkla bekliyorum!
Hıncal Uluç, Ferhat Göçer, Çırağan’da program yaparken köşesinde anlata anlata bitiremiyordu. Ben de imrenerek ve sabırsızlanarak TV’de görmeyi bekliyordum, sabreden derviş muradına erermiş! Çok mutlu oldum!
Hıncal Uluç çok çok haklıymış değil mi? İnsan kulaklarının pasının silindiğini duyumsuyor!

Okumakta Olduğum Kitaplar: Şu anda kaç aydır sınavlar nedeniyle sürünen Elizabeth Kostova’nın “Tarihçi” adlı kitabını okuyorum, çok sürükleyici,
Kazıkılı Voyvoda diye bildiğimiz Eflak Prensi’nin aslında Kont Drakula olduğunu iddia ediyor! Belgelerle hem de!
Geçen sabah Vatan gazetesinin promosyonu olan Lance Amstrong’un
“Yaşama Çevrilen Pedal” adlı kitabını aldım! Şimdi bugün yarın yine Vatan gazetesi promosyonu olan Robin Sharma”nın “Aile Bilgeliği” adlı kitabı elime geçecek! Ayın yazarın “Koza Kelebeği Bilmez” adlı kitabını kışın almıştım, onu da okuyacağım.
“Babilin Kervan Taciri’ni ablamdan almıştım, okumuştum, dayanamadım satın aldım! Hani bazı kitaplar vardır, kutsal bir kitap gibi baş köşeye koymak istersin ya işte o da öyle bir kitap!
Bir de arkadaşlar, Taylan Kümeli çok güzel bir kitap çıkarmış, 0-12 yaş arası çocukların dengeli, doğru, sağlıklı beslenmeleri için hepimize (bir anaokulu öğretmeni olarak bilgilerimi güncellememe, yeni bilgiler edinmeme yardımı olacağına inanıyorum) kılavuzluk edecek harika bir kitap, adı “Bebeklikten Ergenliğe Sağlıklı Beslenme Rehberi”.
Arkadaşlar, yazımı burada bitiriyorum ve size sağlıklı, keyifli hafta sonları diliyorum! Kedi kızım da mama vaktinin geldiğini müjdeliyor bana (maması, suyu eksik edilmiyor, günde iki kez tazeleniyor yalnızca, mama tazeleme arası da verdik).
Hoşçakalın!

Hiç yorum yok: