18 Temmuz 2009

Bir Gün Ayrılıklar da Vedalar da Kaçınılmaz


Bir gün, ayrılıklar da vedalar da kaçınılmaz! Sevip bağlansak ta, acı çeksek te boğazımız düğümlense de bu kaçınılmaz! Belki kısa sürede belki de biraz daha uzun sürede!Ama vedalar kaçınılmaz!Bu korkuyla yaşamak ta dayanılmaz!Olacakla öleceğe çare bulunmazmış. Korkunun ecele faydası yokmuş.


Her şey boş, en içten duygularla vedaları mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyorsun!
Veda zamanının geleceğine inanmak bile istemiyorsun! Çaresizlik ve umutsuzluk duyumsarken bir sözle rahatlamak, huzur duymak ve kendini güvende hissetmek istiyorsun! Çünkü o, senin kendine yakın bulduğun ve bağlandığın, güven duyduğundur! Görmemeye katlanamadığındır! Sana uzak dursa da! Sevmek,biraz da duyduklarınla yetinememek, tatmin olamamak, kısa bir süre yatışmak, yeni kaygılara kapılmak demek galiba! Hep bir huzursuzluk ve kaygıyı cebinde taşımak demek!Yüreğini ağzında hissetmek demek!


Ayrılık Sevdaya Dahil

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yagıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir
sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
Hâlâ kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm
Zehir zemberek AŞKIMIZ

Attila İLHAN

Hiç yorum yok: