28 Haziran 2009

Acı Çekmeyi Sürdürmek te Sürdürmemek te Bizim Seçimimiz Aslında


Bir insan, nereye kadar acı çekebilir? Kendini nereye kadar üzebilir? Kendine nereye kadar eziyet edebilir?



Geleceğini etkileyecek yolculuğa kendisini vermekte zorlandığını anladığı zaman...
Kendisiyle fazlaca mücadele etmenin ne kadar yorucu olduğunu anladığı zaman...
Gücünü yitirdiği zaman...
Yorulur, isyan eder ve değişim, dönüşüm orada başlar!


Kendisine bu kadar acı çektirmeye hakkı olmadığını o noktada anlar!
Ne kendisinin ne de başkalarının vazgeçilmez olmadığını anlar!
Aslolanın kendisi olduğunu anlar.
Ve hepimizin bu dünyaya bir kez geldiğini, bir kez yaşama hakkı olduğunu anlar!
Herkesin kendi yaşamını yaşamaya gücü yettiğini anlar!
Kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun herkesin ancak kendi yaşamını yaşayabildiğini, buna gücünün yettiğini anlar!
Ve hepimiz kendi yaşantımızın kraliçesi ve de kralıyız! Ya da baş aktörü ve artistiyiz!
Öncelikle biz ve yakınlarımız önemliyiz!

“Acı çekecek yerlerimi yok etmeden acıyla baş etmeyi öğrendim”.

(Murathan Mungan, Yalnız Bir Opera, 1986-87)

Hiç bir acı sonsuza dek sürmez. Yeter ki acıya kendimizi sürgün etmeyelim! Misyonumuzun acı çekmek olmadığını anlayalım! Değişim, dönüşüm, yaralarımızın tamiri ve de iyileşmek orada başlar! Yani çektiğimiz acılara dur deyince başlar!

Dolu dolu yaşamaya çalışmak, yaşamımızı kaliteli hale getirmeyi bilmek gerek!
Kendimizle yetinebilmeyi, mutlu olmayı bilebilmek gerek! Bu yaşamı daha fazla ertelememek gerek! Sabırlı olabilmeyi de bilmek gerek! Çünkü zaman her şeyin ilacıdır! Biz, başa çıkamayacağımız sorunları, zorlukları düşünüp kafa patlatsak ta nafile! Bu sabırsızlıkla ancak kendimizi yıpratıyoruz, üzüyoruz! Her şey zamanla çözülüyor! Ve sağduyu ile! Duygusal bir anda alınan kararlar fevri ve yıkıcı olabiliyor!
Hayat devam ediyor! Herkes yaşamını sürüyor! Hayat bir yolculuktur her an tadına varmamız gereken!

Bu yazıyı Ataol Behramoğlu'nun şiiriyle noktalamak gerek!

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


Ataol BEHRAMOĞLU

2 yorum:

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

çok net,
çokda yalın ,
çokda HAKLI bir paylaşım..
sevgiler canım.

mutlulukmutfaktagizlidir dedi ki...

Nunucuğum, çok çok teşekkür ederim canım! Beğenmene çok sevindim!
Sımsıcacık sevgiler!