25 Aralık 2012

Kereviz Salatası

 Merhaba dostlarım! Bugün yine bir tarifle karşınızdayım! Hem pratik hem de çok leziz! Malezemelere geçiyorum!

Malzemeler:
1 kg kereviz
1 su bard. iri dövülmüş ceviz
1 ekşi elma
150 gr süzme yoğurt
1 kahve fincanı mayonez
1 kahve fincanı sızma yağ
1 kahve fincanı sıvıyağ
2 tatlı kaşığı pulbiber
yeterince tuz

Yapılışı: Kerevizler soyulur, rendelenir, yarım limon ile  kaynar suyun içine atılır. 2-3 dk. haşlanıp delikli kepçe ile çıkarılır, hafif soğuması beklenir. El ile iyice sıkılarak çukur kaba alınır. Üstüne kabukları soyulmuş ekşi elma rendelenir. Yoğurt, mayonez, tuz ve sızma yağ eklenir. İyice karıştırılıp bir servis tabağına alınır. Küçük bir kaba sıvı yağ konur, pul biber eklenir. Ocakta bir iki döndürülür. Sonra kerevizin üstüne dökülür.
Afiyetle yenir!
Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!

23 Aralık 2012

Sevgi Menüsü

 

*Çocuğunuza kendi çocukluğunuzu ve çocukluk anılarınızı anlatın. Aile büyükleriniz hayatta ise onlardan da yararlanın. Mümkünse resimlerinizi gösterin. Dünü ve bugünü yansıtan resimlerinizi birbiriyle karşılaştırın.
*Doğa canlandığında ağaçlardaki değişikliklere dikkat çekin. Okula ya da eve geliş yolunuzda kendiniz için bir ağaç seçin. O, sizin ağacınız olsun. Her gün ona ulaşmak, onu bulmak hedefiniz olsun. Gözlemlediğiniz değişiklikleri k. onuşun. İsterseniz önünde fotoğraf bile çektirebilirsiniz.
*Alışverişe çıktığınızda yiyeceklerin paketlenmesine dikkat edin. Farklı özelliklerdeki yiyecek ve içeceklerin paketlenmesindeki farklılıklar, yiyeceklerin özelliklerini keşfetmesi açısından dikkat çekicidir.
*Çocuğunuzdan sizin için bir şey yapmasını isteyin. Bu, çocuğun başkalarının gereksinimlerini anlamasını güçlendirir. "Benim için bir deodorant almanı istiyorum, benim yerime gazeteyi senin almanı istiyorum" vb.
Teşekkür etmeyi ihmal etmeyin.
*Kendi tombalanızı kendiniz yapın. Bunun için takvim rakamlarını, vesikalık fotoğraflarınızı, dergilerdeki resimleri, kendi çizgilerinizi vb. her şeyi kullanabilirsiniz. Tombalada hedef aynı resimleri eşleştirmektir.
(3-4 yaş için 6'lı tombala)
(5-6 yaş için 8'li tombala)


Alıntı

21 Aralık 2012

Biz Birbirine Anlayış Gösteren Aileyiz


*Evinizde her zaman aynı yerde duran bir eşyanın yerini değiştirin ve çocuğunuzun bu değişikliği fark edip etmediğini gözlemleyin. Gerekirse dikkatini çekin.
*Gün içinde beklenmedik bir olayla karşılaştınız. Bu neşeli, hüzünlü, şaşkınlık vb. yaratan bir olay olabilir. Bunu mutlaka çocuğunuzla paylaşın. "Biliyor musun, bugün... oldu ve kendimi .... hissettim" gibi. Çocuğunuz alışılmışın dışındaki durumlarla karşılaştığında bunun herkesin başına gelebilecek doğal yaşamsal deneyimler olduğunu düşünsün. Ayrıca deneyimlerinin paylaşılması çocuklarla bizim aramızdaki ilişkiyi güçlendirir. Kendilerini ifade etme becerilerini de geliştirir.
*Okul ile ev yolunuz üzerinde devam etmekte olan bir inşaatı seçin ve çocuğunuzla beraber onun tamamlanma sürecindeki aşamaları takip edin. İnşaatın durması durumunda nedenlerinin neler olabileceğini tartışın. Böylece çocukların bütünü oluşturan parçalar arasındaki ilişkileri anlamasına da yardımcı olursunuz.
*Rekorlar kitabı hazırlıyoruz, rekorlar kitabına girmek ister misiniz? Çocuğunuzla "En" çalışması yapın ve okuluna gönderin. "En uzak yer", "en büyük saat", "en kalabalık yer", "en sessiz yer", "en yaşlı insan", "en güçlü insan", "en ince kitap"...
*Eğer yaşamdaysa babaannelerin, oğullarının çocukluklarıyla ilgili anılarını anlatmalarını sağlayın. Eğer yoksa babanın çocukluğunu bilen bir aile yakınından da yardım isteyebilirsiniz (anneanne ve kızı için de aynı çalışmayı yapın). Çocuğunuz, sizi hakkınızda başkalarının ne düşündüğünü öğrenmekten zevk alacaktır.
*Buzu inceleyin ve sonra buz dolu kabı güneş gören yere koyun ve süreç içinde değişimleri bereberce gözlemleyin. Suya dönüşen buzu yeniden dondurmak isterseniz evde bulunan farklı şekillerdeki kapları kullanın. Böylece çocuğunuz değişimi ve dönüşümü somut olarak gözlemlemiş olacaktır.
*Çocuğumuzu, hatalı bir davranışından dolayı istek duyduğu bir şeyden uzaklaştırmak yaygın bir yetişkin davranışıdır. Tv seyretmesine izin vermemek gibi. Ancak çocukların çok uzun süren (bir hafta, tüm gün vb.) uzaklaşmalarının etkisiz hatta yıldırıcı olacağını da unutmayın.
 *Mevsinm değişikliği nedeniyle kazakalrın kaldırılması ve yazlıkların çıkarılması işlemini mutlaka çocuğunuzla birlikte yapın. Böylece çocuk neden-sonuç ilişkisi kurmayı öğrenir. Ayrıca sorumluluk kazanır ve doğayı keşfeder.
*Çocuğunuza bilmeceler sorun. Ondan da size sormasını isteyin. Yeni bilmeceler öğrenmesini teşvik edin.
*Dört mevsim çocuğunuzun suyla oynayabileceği fırsatlar yaratın. Çamaşır-oyuncak yıkama,balkon yıkama, çiçek sulama vb. Su, çocuğu rahatlatır.
*Alışverişe çıktığınızda çocuğunuz istemeden "kendin için bir şey seçebilirsin" deyin. Bu, çocuğun kendi isteklerinin farkına varması konusunda giderek daha bilinçli ve duyarlı olmasını destekler. Ancak "şey'in ne olduğunu mutlaka belirleyin."Kendin için kitap/bisküvi/top seç gibi.


Sevgi Menüsü










18 Aralık 2012

Boşanmanın Çocuk Üzerindeki Etkileri

 
Anne-baba çocuklar hayata geldiği andan itibaren onlarla ilgilenir,  onların varolmalarını ve hayatta kalmalarını sağlarlar. Ebeveynler, çocukların en güvendikleri ve bağlandıkları kişiler olurlar, onlarsız bir hayatı düşünemezler. Anne-baba boşanmaya karar verip, birisi evi terk ettiğinde çocuklar büyük bir şok ve acı yaşarlar, olay onlar için korkunç bir felakettir. Çocukların güven duyguları derinden sarsılır, akut stres bozuklukları gözlemlenir.
Boşanma çocukları neden etkiler?
Çocukların hayatlarının başından itibaren onlarla ilgilenen, bakan anne-babaları vardır. Çocuklar anne-babaya bağlanırlar, bu da onları sağlıklı bir şekilde geliştirip, olgunlaştırır.  Çocuklar,  sevgi, güven,  onur,  sadakat gibi duyguları ebeveynleri ile sevgi ve güven dolu ilişkilerinden, birlikte yaşanan aile ortamından öğrenirler.  Anne-babanın beraber yarattığı ortam onların en güvenli alanlarıdır, bu ortamın sonsuza dek bozulmayacağına inanırlar.  Boşanma ile anne-babadan biri evden gidince,  bir anda çocukların en güvenli alanları yıkılır. Çocuklar ayrılıktan sonra bir daha anne-baba birlikteliğinin olamayacağını anlar,  bilinmeyen bir gelecekten korkarlar. Boşanma çocuklar için çok sarsıcı, onların gelişimini etkileyici bir olay olur.
Boşanma kararı çocuklara bildirilmeli mi?
Bazı ebeveynler çocuklarının anlamayacağını düşünerek ayrılma kararlarını çocuklarına söylemezler. Bazen de ayrılmayı isteyen ebeveyn üzücü sahneler yaşamamak için sessizce evden çıkar, açıklamayı kalan ebeveyne bırakır. Bu gibi durumlar,  çocuğun kafasını karıştırır, ayrılığa yanlış anlamlar verip, mantıksız nedenler uydurur, kendini reddedilmiş hisseder. Doğrusu, boşanmaya karar veren anne-babanın aralarında konuşup anlaşarak bu kararlarını birbirlerini suçlamadan,  sakin, yumuşatılmış bir şekilde çocuklarına bildirmeleridir. Onları, bu kararlarının, çocuklarının dışında,  müşterek yaşantılarının bir sonucu olduğunu,  ayrılıktan sonra da her iki ebeveynin de onlara alıştıkları şekilde bakıp,  seveceklerine, kesinlikle çocuklarını terk etmeyeceklerine ikna etmelidirler.
Boşanmanın çocuklar üzerinde bıraktığı kayıp hissi nedir?
Ebeveynleri boşanan çocuklar, aile düzenlerinin bozulmasıyla,  eski güvenli hayatlarında edindikleri bazı şeyleri kaybettikleri hissine kapılırlar. Çocukların bu kayıplar ile kendi başlarına baş etmeleri çok zordur,  anne-babanın yakın ilgisi gerekmektedir. Hatta bazı durumlarda, üzüntü ve korkularını akrabalar veya aile dışından bir terapist ile paylaşmaları faydalı olur. Çocukları etkileyen başlıca kayıp düşünceleri şunlardır:
  • Ailenin sonsuza kadar dağılmayacağı,  güvenli düzenlerinin bozulmayacağı inancı ve realitesinin kaybolması.
  • Güven duygusunu öğrendikleri aile düzenlerinin bozulması ile güven hissini kaybetmeleri.
  • Aile yaşantısındaki değişiklikten dolayı,  düzen ve alışkanlıklarını kaybetmeleri. Bu kayıp, ergenlik çağında zaten birtakım değişiklikler yaşayan ve bunlarla baş etmeye çalışan gençleri daha da fazla etkilemektedir.
  • Çocuk için alışkanlıklar emniyet hissi verir. Boşanmadan sonra bazı alışkanlıklarının değişmesi ile çocuk,  emniyet duygusunu da kaybeder.
  • Çocuklar, boşanmada üzülen ebeveyni korumaları altına alırlar, bu şekilde onları ayakta tutarak kendilerinin de ayakta kalabilmelerini sağladıklarını sanırlar. Ancak bu rol onlara çocukluklarını kaybettirir, zamanından önce büyümelerine ve olgunlaşmalarına yol açar.
Boşanmadan sonra çocuklarda görülen ortak tepkiler nedir? Nasıl davranılmalıdır?
Ailenin dağılmasından sonra yeni düzene uyum sağlamakta güçlük çeken çocuklarda değişik duygusal tepkiler gözlemlenir. Bu dönemde anne-babaların,  çocukların duygularını göstermeleri ve onlarla yüzleşmelerini sağlamaları gerekir. Çocuklar duygularını açığa çıkaramazsa ileriki yaşlarda depresyon, endişe, kişilik sorunları, konsantrasyon bozukluğu, yalnızlık korkusu gibi rahatsızlıklar yaşayabilirler. Boşanmadan sonra çocuklarda sıklıkla görülen tepkiler şunlardır:
Korku : Boşanmadan sonra bilinmeyenlerin yarattığı korku bütün çocuklarda görülür. Çocukların yaşlarına , onları korkutan konulara göre değişir. Ayrılan anne-baba, çocuklara korkularını anlattırıp, onların güvenini sarsmayacak şekilde davranmalı ve asla terk edilmeyeceklerini hissettirmelidirler.
Üzüntü : Çocukların hayatında ebeveynlerin yerini kimse tutamaz ve çocukların iki ebeveyne de ihtiyaçları vardır. Ayrılık ile bir ebeveynin günlük yaşantıdan çekilmesi bütün çocukları üzer. Ağlamak ve üzgün olmaktan başka çocuklar, üzüntülerini yalnız kalmayı istemek, az konuşmak, ters davranış, öfke, üzüntülü resimler çizmek gibi yollarla da gösterebilirler. Ebeveynler, çocukları ile duygularını tartışıp, paylaşıp onları rahatlatmalıdırlar.
Öfke : Çocuklar, anne-babalarının boşanmalarına duydukları öfkeyi kavga, yakınlarına bağırma, kırıp dökme ile gösterebilirler. Bu durumda ebeveynler öfkeyi görmezden gelmek veya bastırmak yerine, kabul edilir sınırlar içinde, çocukların öfkelerini dışavurmalarına izin vermelidirler. Bazen çocuklar öfkeden içlerine kapanır. Onlara da öfkeyi söze döktürtmek gerekir.
Suçluluk : Çocuklar kendilerinin dünyanın merkezi olduğuna inanırlar ve her olayın nedeninin kendileri olduğunu düşünürler. Bundan dolayı,  anne-baba ayrılığının kendileri yüzünden olduğuna inanıp, suçluluk duyabilirler. Hatta çoğu zaman tekrar birleşmenin kendilerine bağlı olduğuna inanırlar. Anne-baba, tutarlı olarak çocukları, boşanmalarında onların etkilerinin olmadığını,  olayların onların tamamen dışında geliştiğine ikna etmeleri gerekir.
Yalnızlık : Ayrıldıktan sonra ebeveynlerden birinin evden gitmesi ve yeni yaşam biçimi çocukların kendilerini yalnız hissetmelerine neden olur, onların korkularını, üzüntülerini arttırır, hayali arkadaş bulmaya iter. Yalnızlık hissini önlemek için ebeveynlerin çocukları, yalnız geçirecekleri zamanda hoşlarına gidecek, rahatlatacak aktivitelere yönlendirmeleri faydalı olur.
Gerileme : Ayrılıktan sonra çocuklar, zor durumlarından kaçmak  ve rahatlamak için, gelişimini tamamladıkları bir aşamaya geri dönebilirler. Örneğin, parmak emme, yatağı ıslatma gibi. Bunu duygularını kontrol edemedikleri için yaparlar. Ebeveynler bu dönemde onları cezalandırmayıp, rahatlatmaya çalışmalıdır.
Uyku bozuklukları ve yemek yeme sorunları : Ailenin dağılmasına tepki olarak çocuklarda uykusuzluk,  yemek yeme alışkanlıklarında sorunlar görülebilir. Bu durumlarda ebeveyn çocuğun alıştığı düzeni bozmamaya özen göstermeli, gerektiğinde bir doktora danışmalıdır.
Okul sorunları : Boşanmanın çocuklarda yarattığı karmaşık duygulardan dolayı,   çocuklar okulda başarısızlık yaşayabilir veya saldırgan davranışlarda bulunabilirler. Genelde bu davranışlar boşanmanın olumsuz etkileri azaldıkça düzelir. Ebeveynlerin, çocuklarının okul durumlarını öğretmenleriyle düzenli olarak takip etmeleri gerekir.
Fiziksel sorunlar : Çocuklar duygularını rahatça açığa vuramadıklarında veya stres altında olduklarında mide,  baş, göğüs ağrıları, kramp gibi fiziksel sorunlar yaşayabilir. Bu sorunları ilgi çekmek için zannedip önemsememek doğru değildir, bir doktora göstermek gerekir.
Çocukların boşanmaya uyum sağlamaları neye bağlıdır?
Çocuklar için,  ailenin dağılması ve bunu düzeltmek için kendilerinin bir şey yapamaması kabullenmesi zor bir olaydır, onları derinden sarsar. Yeni yaşantılarına alışmaları ve uyum sağlamaları hayatlarındaki karmaşalığın büyüklüğüne ve anne-baba arasındaki anlaşmazlığın yoğunluğuna, onların olaylara karşı tepkilerine bağlıdır. Boşanmadan sonra anne ve baba kendi sorunlarını ne kadar hızlı çözüp,  hayatlarını ne kadar çabuk düzene sokabilirlerse, birbirleriyle ilişkileri ne kadar kavgasız olursa, birbirlerine ne kadar dostça yaklaşabilirlerse,  çocuklar da o kadar çabuk sakinleşir ve yeni yaşantıya uyum sağlayabilirler.  Ama velayet sahibi ebeveynin kendisi boşanma ile baş edemeyip, üzüntüsünü,  stresini, öfkesini çocuklarına yansıtırsa çocukların da tepkileri daha şiddetli,  alışmaları yavaş ve zor olur.
Boşanmanın ardından çocukların en çok neye ihtiyacı vardır? Onlara nasıl yardımcı olunabilir?
Çocukların boşanmanın ardından yaşadıkları karışık duyguları çözmede yardımcı olmak için iki ebeveynin de çocuklarla her zaman yakın ilişki içinde olması gerekir. Çocuklarla ilgilenirken aşağıdaki noktalara dikkat ederlerse onların sorunlarını çözmelerinde daha faydalı olurlar:
  • Çocukların boşanmanın ardından yaşadıkları karışık duyguları çözmede yardımcı olmak için iki ebeveynin de çocuklarla her zaman yakın ilişki içinde olması gerekir. Çocuklarla ilgilenirken aşağıdaki noktalara dikkat ederlerse onların sorunlarını çözmelerinde daha faydalı olurlar:
  • Çocuklarla mümkün olduğu kadar çok birlikte zaman geçirip, onları dinlemeye istekli olmak, duygularını paylaşmak.
  • Çocuklara anlayış  göstermek, duygularını önemsemek, yargılamaktan kaçınmak.
  • Eski eşle çocukların yanında kavga etmemek, sürtüşmemek.
  • Çocukların her iki ebeveyne de ihtiyaçları olduğunu,  ikisini de sevdiklerini kabullenip, onların önünde diğer ebeveyni eleştirmemek, hatta çocukların ona olan bağlılığını desteklemek.
  • Çocuklara kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlatmak, onları her türlü sorunun üstesinden kendi başlarına gelebileceklerine inandırmak.
  • Çocuklar yaşlarına göre çocuksu davranışlarda bulunurlarsa onlara karşı sabırlı olmak, ilgi göstermek,
  • Çocukların arkadaşlarını eve çağırmalarını desteklemek.
  • Çocukların boş zamanlarını sadece televizyon veya video oyunları ile geçirtmeyip, ilgilendikleri alanlarda eğitici aktiviteler ve spor faaliyetlerinde bulundurmak.
  • cezalandırmamak veya alay etmemek.
  • Çocukların yalnız kalma ihtiyaçlarına anlayış gösterip, evde yalnız kalabilecekleri bir yer sağlamak.
  • Çocukları izlemek, ne yaptıklarını, nereye gittiklerini, davranışlarını takip etmek. Çocuklara her iki ebeveynin de bulundukları yeri söylemek, ulaşılabilir olmak.
  
                                                                                                     Alıntı

16 Aralık 2012

ANAOKULUNUN ÖNEMİ


Çocuğun beyni her yeni uyaranla çiçeklenir. Bir çocuk ne kadar çok öykü dinler, ne kadar gülücükle karşılaşır, ne kadar yeni şeyle tanışırsa zihninde o kadar sinir hücresi tomurcuklanır. Çocuk beynini geliştiren şey yeni yaşantılardır. Eğer bir çocuğu hiç yaşantının olmadığı, çocuğun çevresiyle iletişiminin kesildiği bir ortama koyarsak, o çocuk bir süre sonra solar, dünyaya küser.  Okul öncesi eğitim çocukların ruh dünyasını zenginleştirmek için eşsiz bir fırsattır. Erken çocukluk dönemi, çocuğun gelişiminde, sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde temel yapı taşlarının atıldığı kritik ve önemli bir dönemdir. Çocuğun 7 yaşına kadar, yani ilköğretime başlayıncaya kadar geçen sürede gelişiminin büyük bir kısmı tamamlanmış olur.
Erken çocukluk dönemini biraz daha ayrıntıyla anlatmak gerekirse, erken çocukluğun, ilk temasın, anneyle başladığını söylemek şüphesiz ki doğru olacaktır. Bebek, dünyaya gözlerini açtığında, ilk olarak anne gözüyle temas kurar. Annenin bakışıyla dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Eğer anne mutlu bakarsa, mutlu olmayı; üzgün bakarsa, huzursuz, üzgün olmayı öğrenmeye başlar. Doğum öncesi ve doğumdan sonraki ilk 5-6 ay, bebeğin anneyle bir bütün olduğu, annenin tüm kimliklerini unutup, sadece anne olarak bebekle olduğu bir dönemdir. Psikanalist Salman Akhtar’ın bebeğe dair kullandığı metafor bu konuyu oldukça güzel açıklamaktadır aslında. Ona göre, çocuk tam bir gül tohumudur. Ona çok fazla sıcak ve çok fazla su vermezseniz, çocuk kendi kendine büyür. Bu noktada, annenin çocuğuyla yeterince iyi ilgilenmesi, çocuğun bu süreçteki gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.
Çocuğun anneyle ve babayla kurduğu ilişkinin, çocuğun duygusal, zihinsel, fiziksel, sosyal gelişimine etkisi oldukça büyüdür. Ancak çocuk büyüdükçe, kendisini ifade etmeye başladıkça, sadece anne ve babanın varlığı çocuğa yetmemeye başlar. Çocuğun sağlıklı bir birey haline gelebilmesi için, bağımsızlaşmaya da ihtiyacı olmaktadır. Bebekliğin ilk aylarında, çevresinin anneden oluştuğunu düşünen bebek, zaman geçtikçe keşfe çıkmakta ve etrafında farklı nesnelerin olduğunu da farketmeye başlamaktadır. Bu süreçte, artık kendi akranlarıyla oyun oynama ihtiyacı artmakta, ve bu keşifler dünyasında kendisine bir yer edinmeye çalışmaktadır. Çocuk, annesiyle güvenli bir bağ kurduktan sonra, diğer bir deyişle, annenin varlığından, onun sevgisinden emin olduktan sonra, kendi alanında var olmayı öğrenmeye başlamaktadır. Bu süreçte, çocuğun anaokuluna gitmesini desteklemek önemli olacaktır.
Anaokulunun en önemli katkılarından bir tanesi, hem anneye hem de çocuğa sağladığı bağımsızlaşma duygusudur. Diğer bir deyişle, anne, bebeğini dünyaya getirdikten sonra, hayatını onun üzerinden yaşamaya, ve hayatını sadece onun varlığında tanımlamaya başlamaktadır. Anne, ilk zamanlar, avukat olduğunu, eş olduğunu, kız kardeş olduğunu, annesinin çocuğu olduğunu, kısacası birçok sahip olduğu kimliği unutup, sadece anne olarak var olur. Annenin çocuğunu anaokuluna başlatması, aslında anneye de çocuğundan ayrılmayı öğretebileceği bir alan sağlar. Salman Akhtar’ın bu noktada söylediği bir sözü hatırlamak önemli olacaktır: “Anne, çocuğunu önce rahminde tutar, sonra kucağında tutar, daha sonra ise aklında tutar”. İşte , aslında anaokulu süreciyle birlikte anne de, çocuğundan ayrı kaldığı süreçte, çocuğunu zihninde tutabilmeyi öğrenmeye başlar. Bu nedenle, anaokuluna başlama sürecinde, annenin de ayrılığa kendisini hazır hissetmesi, çocuğun okula alışmasında önemli olmaktadır.
Anaokuluna başlama, yukarıda da bahsedildiği gibi, çocuğun da bağımsızlaşmasına katkı sağlamaktadır. Ailede başlayan gelişim süreci, anaokulunun da devreye girmesiyle, çocuk için devam etmektedir. Çocuk, anaokulunda kendi yaşıtlarıyla bir araya gelmekte, onlarla iletişim kurmakta ve bağımsızlığını burada, belli kurallar içerisinde deneyimleyebilmektedir.
Anaokulunun çocuk için bir diğer önemli yanı ise, çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel, dilsel ve sosyal gelişimlerini en sağlıklı biçimde geçmesine olan katkılarıdır. Çocuk, belirli kurallar içerisinde akranlarıyla iletişime geçerek, oyun oynamayı, paylaşabilmeyi öğrenmeye başlar. Kendini ifade etmeyi öğrenip, yaratıcı yön ve becerilerini fark ederek, sosyal bir birey olarak yetişmeyi öğrenir. UNICEF, okul öncesi eğitimi, anaokullarını, “Yaşama en iyi başlangıç” yeri olarak görmekte, bu konudaki çalışmalarını da hızla sürdürmektedir.
Bazen anne-babalar, çocuklarının anaokuluna gitmese de, sayıları, renkleri, şekilleri tanıdıklarını, 20’ye kadar sayabildiklerini, rahatça konuşabildiklerini söyleyip, anaokuluna gitmesinin gerekli olmadığını düşünmektedir. Ancak, görünen tablo aslında sadece sayıları, şekilleri, renkleri tanımaktan oluşmamaktadır. Çocuk sayı saymayı, renkleri, şekilleri bilse de, anaokulu, çocukların yaşıtlarıyla kurduğu ilişkide beklemeyi öğrendiği, sırayla oynamayı ve nasıl dinleyeceğini öğrendiği de bir yer olmaktadır. Zihinsel gelişimin yanı sıra, çocuk sosyal bir varlık olarak, sosyalleşmeyi ve bunu belli sınırlar içerisinde gerçekleştirmeyi öğrenir. Oyunlarda aldığı rollerle, kendisini ifade etmeyi öğrenmekte, geliştirmiş olduğu bu sosyal beceriler de çocuğun kişilik gelişimi için önemli olmaktadır.
Anaokulları, çocuğun kendi yaşıtlarıyla oyun oynayabileceği de bir alan yaratmaktadır. Oyun, çocuğun dilidir. Çocuk, üzüntüsünü, mutluluğunu, öfkesini, oyun aracılığıyla dışarı çıkarır. Son yıllarda, teknolojinin hayatın içinde kapladığı o büyük alan nedeniyle, yetişkinler de çocuklar da, iletişim kurmayı unutmaya başlamaktadır. Günümüz çocuğu, artık oyuncaklarla oynamak yerine, ipad ile oynamakta, yapboz alıp, odasında oynamaktansa, bilgisayardan internete girerek, internette yapboz oyunları çözmektedir. Bu durum, çocuğun sosyal yaşantısını da etkilemekte, anneler büyük bir kaygıyla, “Çocuğumu bilgisayar, televizyon karşısından alamıyorum, O, daha çok küçük” diye yakınmaktadır.  Eskiden sokaklarda saklambaç, dokuz taş, misket oynayarak, sosyalleşen çocuklar, oyun parklarının azalması, her ebeveynin çalışmak durumunda olması nedeniyle, artık bakıcılar eşliğinde yalnız bir birey olarak büyümektedirler. Anaokulları, bu noktada, çocuğun “çocuk” olarak var olmasını sağlamaya yardımcı olmaktadır. Çocuklar, ipad’den, televizyondan, bilgisayardan uzak kalarak, yine legolarla, yapbozlarla oynayabilmekte, kendi akranlarıyla iletişime geçip, beraber oyun kurabilmeyi, beklemeyi, dinlemeyi, paylaşmayı öğrenebilmektedir. Her çocuğun sosyal ortama, arkadaş edinmeye ihtiyacı vardır.

Alıntı

15 Aralık 2012

Muzlu-Cevizli Kek

Merhaba dostlarım, dün, annem geldi, Misi ile ben sevinçten havalara uçtuk! Bu arada ben, muzlu kek yapmayı kafama koydum. Ve yaptım! Tadı da çok güzel oldu, fazla şekerli olmadı.
Hemen tarife geçiyorum.

Malzemeler:
2 yumurta
vanilya
kabartma tozu

1/2 nescafe fincanı toz şeker (ben, üç çorba kaşığı toz splenda kullandım)
1 kahve fincanı süt
2 kahve fincanı sıvıyağ
5 çorba kaşığı tepeleme ceviz (isteğe göre miktarı değişebilir)
2 muz
2 su bardağı un
25 gr kakao

Yapılışı:
Yumurta, vanilya ve toz şeker çırpılır, süt ve sıvıyağ eklenir. Ardından kakao, ezilip püre haline getirilmiş muz eklenir. Un ve kabartma tozu konur, karıştırılır, ceviz eklenir. Karıştırılır. Arzu edilen yağlanmış kalıba dökülür,
 180 C ısıda 40-45 dk. pişirilir.
Afiyetle yenir!

12 Aralık 2012

Kahve ve Kitap Keyfi Yeniden

 

 Sevgili dostlarım, merhaba! Alın elinize kahvenizi ve kitaplara bir göz atın! Beğendiğinizi alın, okuyun!

 
Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin
Çocukların problemli davranışları altında yatan asıl sebepler ne? Bazı davranışlarındaki gizli detaylar nasıl farkedilebilir? Çocukların davranışlarını doğru anlamak ve çözüm olarak doğru davranış modelini geliştirmenin anahtarı "Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin"de!

Sabiha Paktuna Keskin; Çocuk Sağlığı ve Gelişimi, Uygulamalı Davranış Analizi gibi önemli konularda Türkiye'nin önde gelen profesörlerinden biri. Yeni kitabı ise çocukların davranışlarını doğru okumak, güvenli aile-çocuk ilişkisi ve doğru davranışların seçilebilmesi için sözsüz disiplin üzerine kurulu. Rahat okunabilen kullanışlı boyutu ile tamamı renkli olan eserde Keskin, davranışbilim ve gelişimsel nörolojik bilimlerden yararlanarak davranışlara söz geçirebilmenin yollarını arıyor. Kullanılabilecek yöntemler ayrıntılarıyla Davranışı Anlamak, Davranış Analizi, Davranışın Gelişme Süreci ve Çözüm Üretmek olmak üzere dört ana başlık altında anlatılıyor. Ayrıca kitapta her konuya uygun onlarca ebeveynin mektup örnekleri de yer alıyor.

Tam 228 sayfadan oluşan "Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin", başta anneler olmak üzere; 0-2 yaştan, 6-10 yaşa kadar çocuk gelişimi konusunda doktorlar ve eğitmenlere de rehberlik edecek olan bir eser.


Annelik Akademisi/Bebeğimi Beklerken

Anne adaylarının en güvenilir yardımcısı Bebeğimi Beklerken çıktı!

Anne adaylarının en önemli ihtiyaçları arasında; hayatlarını değiştirecek olan minik kalp atışlarını duydukları andan itibaren, kapsamlı ve güvenilir bilgi birikimi yer alır.

Annelik Akademisi kapsamında Türkçe içeriği Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin editörlüğünde hazırlanan Bebeğimi Beklerken uluslararası kaynaklarca tavsiye edilen bilgilerden oluşuyor.

165 sayfalık bu olağanüstü rehber; doğum öncesi gelişimden hamileliğe ve yenidoğan bireyin hukuki haklarına kadar, annelerin gebelik, doğum ve yenidoğan bakımı ile ilgili tüm bilgi ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlandı.

Anne adaylarına bu heyecanlı süreçte rehberlik etmesi amaçlanan Bebeğimi Beklerken, tamamı renkli, açıklayıcı, anatomik görsel ve fotoğrafların yanı sıra kolay anlaşılır sade metni ve kapsamlı bilgileriyle hayatınızın en önemli döneminde elinizden düşüremeyeceğiniz bir başucu kitabı olacak.