16 Aralık 2012
ANAOKULUNUN ÖNEMİ
Çocuğun beyni her yeni uyaranla çiçeklenir. Bir çocuk ne kadar çok öykü dinler, ne kadar gülücükle karşılaşır, ne kadar yeni şeyle tanışırsa zihninde o kadar sinir hücresi tomurcuklanır. Çocuk beynini geliştiren şey yeni yaşantılardır. Eğer bir çocuğu hiç yaşantının olmadığı, çocuğun çevresiyle iletişiminin kesildiği bir ortama koyarsak, o çocuk bir süre sonra solar, dünyaya küser. Okul öncesi eğitim çocukların ruh dünyasını zenginleştirmek için eşsiz bir fırsattır. Erken çocukluk dönemi, çocuğun gelişiminde, sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde temel yapı taşlarının atıldığı kritik ve önemli bir dönemdir. Çocuğun 7 yaşına kadar, yani ilköğretime başlayıncaya kadar geçen sürede gelişiminin büyük bir kısmı tamamlanmış olur.
Erken çocukluk dönemini biraz daha ayrıntıyla anlatmak gerekirse, erken çocukluğun, ilk temasın, anneyle başladığını söylemek şüphesiz ki doğru olacaktır. Bebek, dünyaya gözlerini açtığında, ilk olarak anne gözüyle temas kurar. Annenin bakışıyla dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Eğer anne mutlu bakarsa, mutlu olmayı; üzgün bakarsa, huzursuz, üzgün olmayı öğrenmeye başlar. Doğum öncesi ve doğumdan sonraki ilk 5-6 ay, bebeğin anneyle bir bütün olduğu, annenin tüm kimliklerini unutup, sadece anne olarak bebekle olduğu bir dönemdir. Psikanalist Salman Akhtar’ın bebeğe dair kullandığı metafor bu konuyu oldukça güzel açıklamaktadır aslında. Ona göre, çocuk tam bir gül tohumudur. Ona çok fazla sıcak ve çok fazla su vermezseniz, çocuk kendi kendine büyür. Bu noktada, annenin çocuğuyla yeterince iyi ilgilenmesi, çocuğun bu süreçteki gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.
Çocuğun anneyle ve babayla kurduğu ilişkinin, çocuğun duygusal, zihinsel, fiziksel, sosyal gelişimine etkisi oldukça büyüdür. Ancak çocuk büyüdükçe, kendisini ifade etmeye başladıkça, sadece anne ve babanın varlığı çocuğa yetmemeye başlar. Çocuğun sağlıklı bir birey haline gelebilmesi için, bağımsızlaşmaya da ihtiyacı olmaktadır. Bebekliğin ilk aylarında, çevresinin anneden oluştuğunu düşünen bebek, zaman geçtikçe keşfe çıkmakta ve etrafında farklı nesnelerin olduğunu da farketmeye başlamaktadır. Bu süreçte, artık kendi akranlarıyla oyun oynama ihtiyacı artmakta, ve bu keşifler dünyasında kendisine bir yer edinmeye çalışmaktadır. Çocuk, annesiyle güvenli bir bağ kurduktan sonra, diğer bir deyişle, annenin varlığından, onun sevgisinden emin olduktan sonra, kendi alanında var olmayı öğrenmeye başlamaktadır. Bu süreçte, çocuğun anaokuluna gitmesini desteklemek önemli olacaktır.
Anaokulunun en önemli katkılarından bir tanesi, hem anneye hem de çocuğa sağladığı bağımsızlaşma duygusudur. Diğer bir deyişle, anne, bebeğini dünyaya getirdikten sonra, hayatını onun üzerinden yaşamaya, ve hayatını sadece onun varlığında tanımlamaya başlamaktadır. Anne, ilk zamanlar, avukat olduğunu, eş olduğunu, kız kardeş olduğunu, annesinin çocuğu olduğunu, kısacası birçok sahip olduğu kimliği unutup, sadece anne olarak var olur. Annenin çocuğunu anaokuluna başlatması, aslında anneye de çocuğundan ayrılmayı öğretebileceği bir alan sağlar. Salman Akhtar’ın bu noktada söylediği bir sözü hatırlamak önemli olacaktır: “Anne, çocuğunu önce rahminde tutar, sonra kucağında tutar, daha sonra ise aklında tutar”. İşte , aslında anaokulu süreciyle birlikte anne de, çocuğundan ayrı kaldığı süreçte, çocuğunu zihninde tutabilmeyi öğrenmeye başlar. Bu nedenle, anaokuluna başlama sürecinde, annenin de ayrılığa kendisini hazır hissetmesi, çocuğun okula alışmasında önemli olmaktadır.
Anaokuluna başlama, yukarıda da bahsedildiği gibi, çocuğun da bağımsızlaşmasına katkı sağlamaktadır. Ailede başlayan gelişim süreci, anaokulunun da devreye girmesiyle, çocuk için devam etmektedir. Çocuk, anaokulunda kendi yaşıtlarıyla bir araya gelmekte, onlarla iletişim kurmakta ve bağımsızlığını burada, belli kurallar içerisinde deneyimleyebilmektedir.
Anaokulunun çocuk için bir diğer önemli yanı ise, çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel, dilsel ve sosyal gelişimlerini en sağlıklı biçimde geçmesine olan katkılarıdır. Çocuk, belirli kurallar içerisinde akranlarıyla iletişime geçerek, oyun oynamayı, paylaşabilmeyi öğrenmeye başlar. Kendini ifade etmeyi öğrenip, yaratıcı yön ve becerilerini fark ederek, sosyal bir birey olarak yetişmeyi öğrenir. UNICEF, okul öncesi eğitimi, anaokullarını, “Yaşama en iyi başlangıç” yeri olarak görmekte, bu konudaki çalışmalarını da hızla sürdürmektedir.
Bazen anne-babalar, çocuklarının anaokuluna gitmese de, sayıları, renkleri, şekilleri tanıdıklarını, 20’ye kadar sayabildiklerini, rahatça konuşabildiklerini söyleyip, anaokuluna gitmesinin gerekli olmadığını düşünmektedir. Ancak, görünen tablo aslında sadece sayıları, şekilleri, renkleri tanımaktan oluşmamaktadır. Çocuk sayı saymayı, renkleri, şekilleri bilse de, anaokulu, çocukların yaşıtlarıyla kurduğu ilişkide beklemeyi öğrendiği, sırayla oynamayı ve nasıl dinleyeceğini öğrendiği de bir yer olmaktadır. Zihinsel gelişimin yanı sıra, çocuk sosyal bir varlık olarak, sosyalleşmeyi ve bunu belli sınırlar içerisinde gerçekleştirmeyi öğrenir. Oyunlarda aldığı rollerle, kendisini ifade etmeyi öğrenmekte, geliştirmiş olduğu bu sosyal beceriler de çocuğun kişilik gelişimi için önemli olmaktadır.
Anaokulları, çocuğun kendi yaşıtlarıyla oyun oynayabileceği de bir alan yaratmaktadır. Oyun, çocuğun dilidir. Çocuk, üzüntüsünü, mutluluğunu, öfkesini, oyun aracılığıyla dışarı çıkarır. Son yıllarda, teknolojinin hayatın içinde kapladığı o büyük alan nedeniyle, yetişkinler de çocuklar da, iletişim kurmayı unutmaya başlamaktadır. Günümüz çocuğu, artık oyuncaklarla oynamak yerine, ipad ile oynamakta, yapboz alıp, odasında oynamaktansa, bilgisayardan internete girerek, internette yapboz oyunları çözmektedir. Bu durum, çocuğun sosyal yaşantısını da etkilemekte, anneler büyük bir kaygıyla, “Çocuğumu bilgisayar, televizyon karşısından alamıyorum, O, daha çok küçük” diye yakınmaktadır. Eskiden sokaklarda saklambaç, dokuz taş, misket oynayarak, sosyalleşen çocuklar, oyun parklarının azalması, her ebeveynin çalışmak durumunda olması nedeniyle, artık bakıcılar eşliğinde yalnız bir birey olarak büyümektedirler. Anaokulları, bu noktada, çocuğun “çocuk” olarak var olmasını sağlamaya yardımcı olmaktadır. Çocuklar, ipad’den, televizyondan, bilgisayardan uzak kalarak, yine legolarla, yapbozlarla oynayabilmekte, kendi akranlarıyla iletişime geçip, beraber oyun kurabilmeyi, beklemeyi, dinlemeyi, paylaşmayı öğrenebilmektedir. Her çocuğun sosyal ortama, arkadaş edinmeye ihtiyacı vardır.
Alıntı
15 Aralık 2012
Muzlu-Cevizli Kek
Merhaba dostlarım, dün, annem geldi, Misi ile ben sevinçten havalara uçtuk! Bu arada ben, muzlu kek yapmayı kafama koydum. Ve yaptım! Tadı da çok güzel oldu, fazla şekerli olmadı.
Hemen tarife geçiyorum.
Malzemeler:
2 yumurta
vanilya
kabartma tozu
1/2 nescafe fincanı toz şeker (ben, üç çorba kaşığı toz splenda kullandım)
1 kahve fincanı süt
2 kahve fincanı sıvıyağ
5 çorba kaşığı tepeleme ceviz (isteğe göre miktarı değişebilir)
2 muz
2 su bardağı un
25 gr kakao
Yapılışı:
Yumurta, vanilya ve toz şeker çırpılır, süt ve sıvıyağ eklenir. Ardından kakao, ezilip püre haline getirilmiş muz eklenir. Un ve kabartma tozu konur, karıştırılır, ceviz eklenir. Karıştırılır. Arzu edilen yağlanmış kalıba dökülür,
180 C ısıda 40-45 dk. pişirilir.
Afiyetle yenir!
Hemen tarife geçiyorum.
Malzemeler:
2 yumurta
vanilya
kabartma tozu
1/2 nescafe fincanı toz şeker (ben, üç çorba kaşığı toz splenda kullandım)
1 kahve fincanı süt
2 kahve fincanı sıvıyağ
5 çorba kaşığı tepeleme ceviz (isteğe göre miktarı değişebilir)
2 muz
2 su bardağı un
25 gr kakao
Yapılışı:
Yumurta, vanilya ve toz şeker çırpılır, süt ve sıvıyağ eklenir. Ardından kakao, ezilip püre haline getirilmiş muz eklenir. Un ve kabartma tozu konur, karıştırılır, ceviz eklenir. Karıştırılır. Arzu edilen yağlanmış kalıba dökülür,
180 C ısıda 40-45 dk. pişirilir.
Afiyetle yenir!
12 Aralık 2012
Kahve ve Kitap Keyfi Yeniden

Sevgili dostlarım, merhaba! Alın elinize kahvenizi ve kitaplara bir göz atın! Beğendiğinizi alın, okuyun!

Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin
Çocukların problemli
davranışları altında yatan asıl sebepler ne? Bazı davranışlarındaki
gizli detaylar nasıl farkedilebilir? Çocukların davranışlarını doğru
anlamak ve çözüm olarak doğru davranış modelini geliştirmenin anahtarı
"Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin"de!Sabiha Paktuna Keskin; Çocuk Sağlığı ve Gelişimi, Uygulamalı Davranış Analizi gibi önemli konularda Türkiye'nin önde gelen profesörlerinden biri. Yeni kitabı ise çocukların davranışlarını doğru okumak, güvenli aile-çocuk ilişkisi ve doğru davranışların seçilebilmesi için sözsüz disiplin üzerine kurulu. Rahat okunabilen kullanışlı boyutu ile tamamı renkli olan eserde Keskin, davranışbilim ve gelişimsel nörolojik bilimlerden yararlanarak davranışlara söz geçirebilmenin yollarını arıyor. Kullanılabilecek yöntemler ayrıntılarıyla Davranışı Anlamak, Davranış Analizi, Davranışın Gelişme Süreci ve Çözüm Üretmek olmak üzere dört ana başlık altında anlatılıyor. Ayrıca kitapta her konuya uygun onlarca ebeveynin mektup örnekleri de yer alıyor.
Tam 228 sayfadan oluşan "Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin", başta anneler olmak üzere; 0-2 yaştan, 6-10 yaşa kadar çocuk gelişimi konusunda doktorlar ve eğitmenlere de rehberlik edecek olan bir eser.
Annelik Akademisi/Bebeğimi Beklerken
Anne adaylarının en güvenilir yardımcısı Bebeğimi Beklerken çıktı!
Anne adaylarının en önemli ihtiyaçları arasında; hayatlarını değiştirecek olan minik kalp atışlarını duydukları andan itibaren, kapsamlı ve güvenilir bilgi birikimi yer alır.
Annelik Akademisi kapsamında Türkçe içeriği Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin editörlüğünde hazırlanan Bebeğimi Beklerken uluslararası kaynaklarca tavsiye edilen bilgilerden oluşuyor.
165 sayfalık bu olağanüstü rehber; doğum öncesi gelişimden hamileliğe ve yenidoğan bireyin hukuki haklarına kadar, annelerin gebelik, doğum ve yenidoğan bakımı ile ilgili tüm bilgi ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlandı.
Anne adaylarına bu heyecanlı süreçte rehberlik etmesi amaçlanan Bebeğimi Beklerken, tamamı renkli, açıklayıcı, anatomik görsel ve fotoğrafların yanı sıra kolay anlaşılır sade metni ve kapsamlı bilgileriyle hayatınızın en önemli döneminde elinizden düşüremeyeceğiniz bir başucu kitabı olacak.
10 Aralık 2012
Çocukta Yeme Sorunu
Yeme sorunlarının başında gelen, yemeği reddetme ya da seçici davranma çocuklarda sık görülen olumsuz bir yeme davranışıdır. Çoğu durumda çocuk iyi besleniyor, ancak ailesinin beklentisi doğrultusunda yemiyordur. Anne, çocuğunun daha iyi, daha çok yemesini istemektedir. Başkalarının çocukları çok daha güzel yemektedir. Hele yemek bulamayan çocuklar kendi çocuklarının istemediklerini yemek için can atmaktadır.
Bu
durumun temelinde bebeklik döneminden beri gelen yanlış beslenme
yöntemleri ve yaklaşımları söz konusudur. Gerçek anlamda iştahsızlık,
çocuğun besini almak istememesi ile ortaya çıkan bir durumdur.
Kansızlık, bağırsak parazitleri, hastalıklar çocukta iştah kaybına yol
açabilir. Bu gerçek anlamda iştahsızlıktır. Yeme isteği kaybolmuş, hemen
hemen hiçbir şeyi yemek istememektedir. Bu durumda kilo kaybı
kaçınılmazdır. Kısa süreli bir hastalık nedeniyle ortaya çıkan bu gibi
durumlar geçicidir ve asıl sorun ortadan kalktığında süratle iştah
düzelir ve kaybedilen kilolar çabucak geri alınır.
Gerçek olmayan iştahsızlık durumunda ise çocuk yeme konusunda isteksiz ya da bazı yiyecekleri yemek istemesine karşın bazılarını yemek istememektedir, seçici davranmaktadır. Sonuç olarak bu ocuklar kilo kaybetmezler, aksine sıklıkla normal kiloda hatta olması gerekenden fazla kiloda bile olabilirler. Yemeleri uygun olmayan birçok yiyeceği iştahla yerken sağlıklı yiyecekleri yemek istememektedirler.
Okul öncesi yaşlarda gerek iştahsızlık, gerekse besini reddetme ya da seçici davranma gibi yeme sorunları, büyük ölçüde psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Bu yaşlarda beslenme, çocuk ve ailesi arasında duygu alışverişini belirtmenin en iyi yoludur. Çocuk, ona bakan kişilerin bu konuya verdikleri önemin bilincine kolaylıkla varır. Bunu kendi iletişimi için kullanır. Yemek yemeyi istemedikçe etrafındakiler onunla daha çok ilgilenmektedirler. O da bu ilginin devam etmesi için yemeyi red ederek, sorunun uzamasını tercih edebilir.
Bazı çocuklar dikkat çekmek için beslenmeyi reddedebilirler. Bu durumda yemekten önce çocukla oynamak çözüm olabilir. Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne-babaya karşı kullanılan güçlü bir silahtır. Bu silahı hiçbir zaman çocuğun eline vermemek, verilmişse geri almak uygun olur. Aile ile çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışı ile ilgili gerginliklerin devam etmesi, daha büyük ve çözümlenmesi zor sorunlara yol açabilir. Ailenin, çocuğun yemeğini yemesi konusuna çok önem vermediği mesajını vermelidir.
Olumsuz yeme davranışı olan çocuklara yaklaşımda aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi yararlı olabilir.
Gerçek olmayan iştahsızlık durumunda ise çocuk yeme konusunda isteksiz ya da bazı yiyecekleri yemek istemesine karşın bazılarını yemek istememektedir, seçici davranmaktadır. Sonuç olarak bu ocuklar kilo kaybetmezler, aksine sıklıkla normal kiloda hatta olması gerekenden fazla kiloda bile olabilirler. Yemeleri uygun olmayan birçok yiyeceği iştahla yerken sağlıklı yiyecekleri yemek istememektedirler.
Okul öncesi yaşlarda gerek iştahsızlık, gerekse besini reddetme ya da seçici davranma gibi yeme sorunları, büyük ölçüde psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Bu yaşlarda beslenme, çocuk ve ailesi arasında duygu alışverişini belirtmenin en iyi yoludur. Çocuk, ona bakan kişilerin bu konuya verdikleri önemin bilincine kolaylıkla varır. Bunu kendi iletişimi için kullanır. Yemek yemeyi istemedikçe etrafındakiler onunla daha çok ilgilenmektedirler. O da bu ilginin devam etmesi için yemeyi red ederek, sorunun uzamasını tercih edebilir.
Bazı çocuklar dikkat çekmek için beslenmeyi reddedebilirler. Bu durumda yemekten önce çocukla oynamak çözüm olabilir. Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne-babaya karşı kullanılan güçlü bir silahtır. Bu silahı hiçbir zaman çocuğun eline vermemek, verilmişse geri almak uygun olur. Aile ile çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışı ile ilgili gerginliklerin devam etmesi, daha büyük ve çözümlenmesi zor sorunlara yol açabilir. Ailenin, çocuğun yemeğini yemesi konusuna çok önem vermediği mesajını vermelidir.
Olumsuz yeme davranışı olan çocuklara yaklaşımda aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi yararlı olabilir.
-
Çocukların yemekten 1 saat önce ve yemek sırasında sıvı alımları azaltılmalıdır. Bu midenin dolarak gerilmesine ve yalancı tokluk hissine yol açabilir.
-
Çocuk biberon kullanıyorsa, biberon bardakla değiştirilmeye çalışılmalıdır. Çünkü biberon ile beslenme bebeklik döneminde kalmalı, çocukluk döneminde sıvılar bardakla alınmalı, diğer yiyecekler çiğneyerek yutulmalıdır.
-
Günlük süt tüketimi 2 su bardağını aşmamalıdır. Sütün fazlası beslenmeyi bozabileceği gibi demir emilimini engelleyerek kansızlığa da yol açabilir.
-
Çocuğun besin seçimindeki öncelikleri dikkate alınarak farklı çeşitte besinler sunulmalıdır. Bu konuda onun tercihleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Fakat bu her zaman köfte, kızarmış patates, pilav, makarna olarak değil de yemesi gerekli olan besin gruplarından onun tercih etmesine fırsat verilmesi tarzında olmalıdır. Örneğin kırmızı et yemesi için köfte, yemeğin içinde kıyma, parça etli yemek, sulu köfte vb. şekilde kırmızı et içeren farklı menülerden kendi tercihine yönlendirilebilir.
-
Yemek porsiyonları annenin kendi ölçülerine göre değil, çocuğun gereksinimine göre ayarlanmalıdır. Genellikle anneler, porsiyonları kendilerine göre düşünmektedir. Toplam mide kapasitesi 300 ml olan bir çocuk 200 ml çorba içtikten sonra ancak 100 ml (yaklaşık yarım su bardağı) başka bir besini alabilecektir.
-
Bir öğünde verilen besin reddedildiyse, tamamen farklı bir besin denenmeli ve onun da reddedilmesi durumunda, bir sonraki öğüne kadar herhangi bir besin verilmeden beklenmelidir. Bir sonraki öğün zamanında önce istese de bir sonraki öğünü beklemesi gerektiği söylenmelidir.
-
Ara öğünler küçük porsiyonlar şeklinde olmalıdır. Bu daha sonraki ana öğüne acıkmasını sağlayacak kadar olmalıdır.
-
Herhangi bir nedenle ödül olarak şeker ve tatlı türünden besinler verilmemelidir. Genel olarak ödül – ceza yemek konusunda uygulanmamalıdır. Bu uygulandığında yemek yemenin stratejik bir olay olduğu mesajı çocuğa verilecektir.
-
Yiyecekler çocuğun kolayca yiyebileceği ve ilgilenebileceği biçimde hazırlanmalıdır. (Örneğin küçük dilimlenmiş havuç, salatalık, küçük şekillenmiş köfte, sigara böreği, karikatürize edilmiş kurabiye, kek vb)
-
Çocuklar anlatılanı değil, gördüklerini taklit ederek öğrenirler. Bu nedenle anneler, babalar ve çocuğun bakımından sorumlu diğer kişiler olumlu (tutarlı ve benzer) yeme davranışı içinde olmalıdır. Çocuğa yedirmeye çalıştığı yemeyi kendisi yemiyorsa bu hiç de iyi bir örnek olmayacaktır.
-
Grup halinde yaşıtlarıyla ya da arkadaşının evinde, restoranda, piknikte yemek, çocuklarda, özellikle seçici çocuklarda olumlu yeme davranışının gelişmesine yardımcıdır. Evde yeme sorunları olan çocuklar bu gibi durumlarda kötü davranışlarını terk edebilirler.
-
Geçici olarak bir yiyeceğe düşkünlük veya reddetme, bu yaş çocuklarda görülen yaygın bir sorundur. Normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilen bu durum, çocuğun bağımsızlığının bir ifadesidir. Bir süre için istemediği bir besini bir süre sonra çok sevebileceği gibi sevdiği bir besini de sonra istemeyebilir.
-
Yemek saatlerinin çocuğun gününün hoş bir bölümü olmasına özen gösterilmelidir. Ailesi birlikte olduğu, hoş anların yaşandığı bir zaman dilimi olması sağlanmalıdır. Aksi takdirde yemek zamanı çocuğun hiç hoşlanmadığı bir an olabilir.
-
Reddetme durumunda, çocuğu yemek konusunda zorlama doğru değildir. Bu sorunları daha kötüleştirir. Reddedilen besin daha sonra tekrar denenmelidir. Bir öğün, bir gün hatta biraz daha uzunca bir süre yemek yememesi çocuğun genel durumu konusunda zarar vermeyecektir. Yaşayan bir canlı olarak kısa bir süre sonra acıkacak ve yemek isteyecektir.Alıntı
7 Aralık 2012
Zeytinyağlı Yaprak Sarması
Merhaba dostlarım nasılsınız? Ben, çok iyiyim, bir günlüğüne de olsa memleketime, İstanbul'uma gidiyorum! Gitmeden önce annnemle beraber sardığımız zeytinyağlı yaprak sarmasının tarifini vermek istedim!
Malzemeler:
1/2 kg yaprak
2 su bard pirinç
6-7 adet soğan
1/2 paket kuş üzümü
1/2 paket dolma fıstığı
3 tatlı kaşığı yeni bahar
2 tatlı kaşığı karabiber
1 çay kaşığı tarçın
2 tatlı kaşığı toz şeker
yeterince tuz
1 çay bard. sıvıyağ
1 çay bard. sızma yağ
1 limonun suyu
1 demet dereotu
Yapılışı:
Haşlanan yapraklar soğuk sudan geçirilir ve süzülmeye bırakılır. İnce kıyılmış soğanlar ağır ateşte kavrulur.
Suda bekletilmiş süzülmüş pirinçler ilave edilir. Ardından dolma fıstığı konur, kavrulunca 2 bardak su eklenir. Tuz, şeker ve diğer baharatlar konur, kısık ateşte pişmeye bırakılır. Suyunu çekince altı kapatılır ve incecik kıyılmış dereotu konularak hafifçe karıştırılır, soğumaya bırakılır. Yeteri kadar soğuyunca ince uzun bir biçimde sarılır. Tencereye dizilir, limon suyu ve üstünü geçmeyecek kadar sıcak su konur. Ağır ateşte
suyunu çekene dek 45-50 dk. pişirilir.
Afiyet olsun!
Yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın!
5 Aralık 2012
Küçük Çocuklarda Alt Islatma Sorunu
Gece altını ıslatma, gece uyku sırasında farkında olmadan idrar yapma olarak tanımlanabilir. Normalde çocukların çoğu hem tuvalet eğitiminin etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi sonucu 2-4 yaş arasında idrarlarını hem gece hem de gündüz tutmayı becerirler. Gece altını ıslatma çoğu zaman mesane gelişimindeki gecikmenin bir sonucudur, bu nedenle de yaşla sıklığı azalır. Üç yaşındaki çocukların %40’ı altını ıslattığı halde bu oran 5 yaşında %20’ye, 6 yaşında %10’a düşmektedir. Erkek çocuklar kızlara göre daha sık altını ıslatma sorunu yaşamaktadır. Aileler 5-6 yaş civarında bu sorunla ilgilenmeye ve genellikle de 7-8 yaşında hekimlerden yardım istemeye başlarlar. Ülkemizde 7-11 yaşındaki erkek çocukların %16’sında, kızların ise %11’inde altını ıslatma sorunu olduğu bildirilmektedir.
Nedenleri
Gece altını ıslatmanın iki tipi vardır. Eğer çocuk hekime getirilinceye kadar devamlı altını ıslatıyorsa PRİMER (birincil) tip, en az 6 ay kuru kaldıktan sonra altını ıslatmaya yeniden başlamışsa SEKONDER (ikincil) tip altını ıslatmadan söz edilmektedir. Altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğu birincil altını ıslatma gurubunda toplanmaktadır. Bazen altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı duyma gibi bulgular eşlik edebilir. Gece altını ıslatma, nedenlerine göre fizyolojik ver organik olmak üzere iki guruba ayrılarak incelenmektedir.
Fizyolojik Nedenler
Gece altını ıslatan çocukların büyük bir gurubu (%90-95’i) fizyolojik altını ıslatma gurubunda toplanmaktadır. Bu çocukların gece uykuda mesane doluluğunu hissetmelerinin yetersiz, mesane kapasitelerinin küçük ve uyku derinliklerinin fazla olduğu bildirilmektedir. Esas önemlisi altını ıslatmanın büyük oranda genetik yatkınlığa dayanmasıdır. anne ve babadan birisinde altını ıslatma öyküsü varsa çocukta %45, ikisinde birden varsa %77 oranında altını ıslatma sorunu yaşanmaktadır. Aile öyküsü olan vakalar iyileşme zamanı bakımından ailelerine benzer bir seyir göstermektedirler.
Organik Nedenler
Altını ıslatan çocukların %2-3’ünden şeker hastalığı, böbrek hastalıkları, mesane hastalıkları gibi sorunlar saptanmaktadır. Vakaların %5-10’unda ise altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı gibi yakınmalar eşlik etmektedir. Bunlar “polisemptomatik altını ıslatma” olarak tanımlanmaktadır. Bu çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu, idrarda bakteri olması, kabızlık ve bazen besin allerjisi saptanmaktadır. Ayrıca son yıllarda halk arasında “geniz eti” olarak bilinen adenoid vegatasyonlu çocuklarda yüksek oranda altını ıslatma görüldüğü ve ameliyat sonrası yakınmalarının geçtiği üzerinde durulmaktadır.
Genel olarak psikolojik olaylar daha önce bahsedilen primer altını ıslatma sorununa yol açmazlar. Bu nedenle de altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğunda bir ruhsal sorun aramaya gerek yoktur. Ayrıca kötü çocukların altını ıslattığı gibi ön yargıların geçersiz olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bir ruhsal sorundan sonra altını ıslatma yaşanıyorsa bu genellikle fizyolojik altını ıslatmanın tekrar ortaya çıkmasıdır. Davranışsal gerilemesi olan çocuklarda gece altını ıslatma yanında okul başarısızlığı, korku gibi ek bulgular vardır ve bunların mutlaka çocuk psikiyatristleri tarafından görülmesi gereklidir.
Çocuğa Yaklaşım
Hemen en önemle belirtmeliyiz ki altını ıslatmanın kendisinden çok, bu çocuklara ailelerin ve toplumun yanlış tutumları zarar vermektedir. Bunların içinde en tehlikelisi “Altına yapan kızını sobaya oturttu” gibi haber başlıklarına konu olan cinsel bölgelere yönelik cezalandırma girişimleridir. Bu tür tutumlar, çocuklar üzerinde etkisi ömür boyu sürecek izler bırakmaktadır. Altını ıslatan çocukların fizyolojik bir gelişme gecikmesi yaşadığı (bir tür diş çıkarmanın, konuşmanın gecikmesi gibi) ve ailenin temel görevinin çocuğun benlik saygısı zedelenmeden bu sorunu atlatmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle altını ıslatan çocukların en geç 6 yaşında konuyla ilgilenen bir çocuk hekimi tarafından değerlendirilmesi ve gerekli incelemeler yapıldıktan sonra bir tedavi planı yapılması gereklidir.
4 Aralık 2012
Marmelatlı Kurabiyeler
Merhabalar, canım kahveye eşlik etmesi için kurabiye çekti. Pazar günü mutfağa girdim ve yaptım. Eğer yumurtam olsaydı linzer turta malzemesiyle kurabiye yapacaktım. Çok yağmur yağdığı için evden çıkamadım.
Ne yapalım başka zaman o tarifi paylaşırız artık! Kahveyle çok iyi gitti doğrusu. Bu akşam bitirdik bile!
Malzemeler:
250 gr tereyağı (Ben Becel Margarin kullandım, kalbe dost, sağlıklı, hafif)
1/2 çay bardağı ayçiçek yağı
4 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
100 gr fındık
4-5 çorba kaşığı ahududu reçeli
Yapılışı:
Eğer ben tereyağdan şaşmam diyorsanız o zaman çok kısık ateşte eritip ılındırın. Yağı, ayçiçek yağını, un, pudra şekeri ve rondoda iri kıyılmış fındığı ekleyip yoğurun. Hamurdan yumurta iriliğinde parçalar koparıp elinizde yuvarlayın. Ben ceviz büyüklüğünde hamur alıp daha küçük kurabiyeler elde ettim.
Tchibo'dan aldığım güzel kurabiye kalıplarını değerlendirdim. Hafifçe bastırıp yassılaştırdıktan sonra ortalarını parmağınızın ucuyla çukurlaştırın. Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında üzerileri beyaz kalacak şekilde pişirin. Kurabiyeleri fırından alıp çukur kısımlarına marmelat doldurun.
Arzu ederseniz üzerine pudra şekeri de serpiştirebilirsiniz!
Servis yapın ve de afiyetle yiyin!
Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)