27 Ekim 2014

Şahmelek


"Elimden gelse hâli hazırda kenetlenmiş ellerimizden güç alıp onu bu evden kaçırırdım. Denizi görebileceğimiz bir yere giderdik belki... Hiç konuşmazdık. Dudaklarımız değil, dokunuşlarımız konuşurdu bizim yerimize... Başımı onun geniş omzuna yaslayıp burnumu boynuma gömerdim. Onun o tatlı kokusunu doya doya içime çekip gözlerimi yumardım. İnanıyorum ki birlikte olsak her şey daha güzel olacaktı. Belki daha kolay..."

Ailesi, kızkardeşinin tedavisi için Amerika'ya gittikten sonra Balkanlı Ailesi'nin evinde yaşamaya başlayan İde'nin hayatı, bir gün rüyasında evin oğlu Aslan'ı görmesiyle tamamen değişir. Herkese, her şeye ve özellikle aşka karşı soğuk ve ilgisiz görünen Aslan Balkanlı'ya yavaş yavaş âşık olmaya başlayan İde, tutulmaya başladığı adamın buzlarını eritebilecek midir? Yaralı bir aşkın hayaletiyle boğuşan Aslan ise onu seven bir kadının varlığını kabul edebilecek midir?
(Tanıtım Bülteninden)

24 Ekim 2014

Çiçek Kızlar


"Kendimi kapattığım yerlerin kilidi sensin... Ailemsin... Dostumsun... Rakibimsin... Sevdiğimsin... Kalbime sahip çıktığın için teşekkür ederim aşk."

Hayatın toz pembe olmadığını öğrenen ve var olabilme savaşını birlikte göğüsleyen iki küçük kadın... Biri diğerine göz oldu, diğeri ona söz... Büyümeyi el ele öğrenen Nergiz ve Yasemin, hayatın zorlukları içinde beraber yürüdüler. Öte yanda iki kadının yarısı olabilmek için savaşan iki erkek... Mesleğinde zirveyi yaşayan Soner ve zirveden uçurumun dibine yuvarlanmış yüreği yaralı Erkan... Aşkın en tutkulu halini, en masum, en asil ve en deli yaşarken mutlu sona ulaşmayı başarabilecekler mi?

İki ayrı nefesten masumiyetin ve tutkunun hikâyesi...
(Tanıtım Bülteninden)

Öteki Bahçe


Ali Kırca'nın kaleminden on üç yıllık bir öykü… Hayatları roman olabilecek insanların, şehirlerin ve adaların öyküsü…

Ama o gece, parmaklarımla piyanonun tuşlarına dokunduğum o ilk anın, ruhumu kavuracak, hayatımı sonsuz bir ıstıraba sevk edecek bir şarkının ilk notası olduğunu bilemezdim.Yanı başımda, imkânsız bir aşkın girdabında savrulan çaresiz bir genci derin bir kıskançlık acısının denizine fırlatıp attığımı, ama öte yandan kendimi de sonu olmayan yasak bir aşkın felaketine sürüklediğimi bilemezdim.Bilsem kanatır mıydım yüreğimi? 1967 sonbaharında Heybeliada… Özgürlük rüzgârlarıyla dünyayı değiştirmeye yelken açmış, bahriye öğrencisi dört genç, adalı bir Rum olan arkadaşları Niko ve onun güzeller güzeli kuzeni Leyla… "Öteki Bahçe"nin insanları… Yüreklerindeki sarsıntı, ülkenin içinde bulunduğu çalkantılara karışırken, Türkiye olası bir savaşa sürüklenirken; sokaklar kan gölüne dönmüş, hayatlar paramparça, akıl yerle yeksan olmuşken; susanların da, susturanların da birer kelimeyle konuşacağı darbe günlerinin ayak sesleri duyulurken, artık kimse kimseye âşık olamaz, hatta sevemez bile denirken, tam da bu imkânsızlıkların ortasında filizlenen masalsı bir aşk. Ali Kırca'nın kaleminden on üç yıllık bir öykü… Hayatları roman olabilecek insanların, şehirlerin ve adaların öyküsü…Roman mı, gerçek mi olduğuna okurun karar vereceği, sarsıcı olduğu kadar sırlarla dolu sımsıcak bir ilk roman.
(Tanıtım Bülteninden)

Handan


Yalnız bir kadın mutlu olabilir mi?

"aşklarını kendileri yaratır, sonra da elleriyle yok mu ederdi bütün kadınlar, yoksa ben mi böyle tuhaftım? Yalnız bir kadın güçlü olabilir miydi? Mutlu olabilir miydi?"

Başına buyruk haliyle; hataları, sevapları, acıları, sakarlıkları, sonsuz içtenlikteki aşkları ve zaaflarıyla hepimizden bir şeyler taşıyan, ama aynı ölçüde özgün, benzersiz bir karakter, Handan… 70'lerin çocuğu Handan, hayatının son derece hassas bir noktasında (yaralı bereli orta yaşında), Halide Edib Adıvar'ın ölümsüz eseri Handan'ın eşliğinde bir keşif, bir hesaplaşma yolculuğuna çıkmaya zorlanır. Bu yolculuk ki aşklar, aldatmalar, aldanmalar, ölümler ve entrikalardan geçecek, dahası, İstanbul'un tarihinin en hareketli, en renkli ve en "gazlı" günlerini, hem de tam ortadan kat edecektir…

Ayşe Kulin her güçlüğe, her şarta göğüs geren ve "asla pes etmeyen" bir kadının, Handan'ın sıra dışı, şakrak ve capcanlı hayat mücadelesine davet ediyor okurları.
(Tanıtım Bülteninden)

21 Ekim 2014

Bana Her Şey Seni Hatırlatır


Yirmi yıl önce, Erin Edwards hayatının aşkını bulduğundan emindi: Nate Lawson. Onun ilk aşkı. Her şeyini paylaştığı -gelecek ve çocuk hayallerini, sonsuza dek sürecek planları- … Onunla kalan bütün hayatını birlikte geçirecekti. Ta ki Erin'in, Nate'in asla affetmeyeceği bir hata yaptığı geceye kadar. Erin bu aşkın yasıyla başbaşa kalmış ve asla unutmamıştı. Şimdilerdeyse çok harika bir adamla mükemmel bir ilişkisi, başarılı ve heyecan verici bir kariyeri vardı. Peki, erkek arkadaşı ona evlenme teklif ettiğinde neden aklına ilk gelen şey 'Nate Lawson' ismi olmuştu.

Bana Her Şey Seni Hatırlatır bir kadının hiç aklından çıkmayan ilk aşkının isminin kulaklarında çınlaması; 'Acaba şimdi nerededir?' ve 'Şimdi hayatımda o olsaydı…' sorularının beyninde yankılanmasıdır.
(Tanıtım Bülteninden)

Mevlana ve Şems'ten...


Hz. Mevlâna, akıl ve ruh sağlığı bozulan insan ve toplum için bulunmaz bir şifa kaynağıdır.

Aşka ulaşmak bir olmaktır.

Bir olmak, yok olmak ve yokluğun varlığının huzurunda Allah'ı bulmaktır.

Bütün dünyada tanınan, okunan hayranlık duyulan; onun, "Bırakın beni güneş gibi dünyayı aydınlatayım," sözüne karşılık 'Doğudan doğan ikinci güneş' diye anılan Mevlânâ'nın ve onun yoldaşı, yareni Şems-i Tebrizî'nin eserlerinden özenle seçilmiş hikâyeleri ve onları bize anlatan hikâyeleri bu kitapta bulabilirsiniz.
(Tanıtım Bülteninden)

20 Ekim 2014

Taptaze Kitaplarım


Merhaba dostlarım nasılsınız? Dilerim iyisinizdir. Ben de iyiyim. Geçen hafta Çarşamba günü annişime kavuştum. Cuma günü okuldan sonra İstanbul'a gittik. Hafta sonunu İstanbul'da geçirdim. Doktor kontrolüm vardı. Sevdiklerimi gördüm. Ve dün akşam Uzunköprü'ye döndüm.
Ben, bir ay sonrasının randevusunu almak için yanlış yerde beklerken doktorum benim adıma randevu aldı, soyadımı bile biliyor. Çok şaşırdım, minnetle doldu içim.  Birgül ablam sayesinde tanıdım doktorumu, devlet hastanesine gidiyordum önceleri. Sonra özele geçti. Aylardır soyadımı kullanmıyordum özelde, gerek kalmıyordu. Birgül ablayla paylaştım, dediği gibi çok çok değerli doktorumuz hastalarına önem veriyor.
Allah doktorumuzu başımızdan eksik etmesin.
Geçen hafta annişimle ısmarladığımız kitaplarıma ve ipad'ime kavuştum. Böylece kitaplarımın resmini çekip siz dostlarımla paylaşabiliyorum. Fotoğraf makinem yok mu? Var elbette. Ama ben tembelleştim birazcık. Fotoğrafları bilgisayara atmaya üşenir oldum. İpad'imden hemencecik facebook'a atıyorum. Fotoğrafları ileti olarak kendime gönderiyorum. İşte böyle şipşak halloluyor işler.
Şimdilik benden bu kadar dostlarım, yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın!