
New York'ta yaşayan Lily Dane, küçüklüğünden beri her yazı ailesinin Rhode Island, Seaview'daki evinde geçirmiştir. 1938 yılında da kendisini öncekiler gibi sakin, hatta sıkıcı bir yazın beklediğini sanır, ancak o yaz yaşanacaklar, sıkıcılıktan çok uzak olacaktır. Her şey Budgie ve Nick'in kasabaya geleceklerini öğrenmesiyle başlar. Budgie eskiden Lily'nin en yakın arkadaşı, Nick ise eski nişanlısıdır. Yeni evli çiftin bütün yaz orada kalacaklarını öğrenen Lily, bunun bir karabasana dönüşeceğini tahmin eder. Lily bir yandan bu genç çifti pek hoş karşılamayan ve hemen dedikodulara başlayan kasaba halkıyla uğraşır, bir yandan da nedense Lily'nin dostluğunu geri kazanmak için tüm sınırları zorlayan Budgie'yle başa çıkmaya çalışır. Sürekli Nick'i görmesi de işleri iyice karıştırır. Nick ile Lily'yi birbirine bağlayan bağların göz ardı edilemeyecek kadar güçlü ve karmaşık olması iki genci uzun zamandır unuttuklarını sandıkları bir dünyaya sürükler. Oysa onları bağlayan sadece hayaller değil, müthiş bir sır ve onun getirdiği sorumluluktur da. Yalnız Kadınlar Yazı, People Magazine, Vanity Fair, O: The Oprah Magazine ve Good Housekeeping dergileri tarafından yazın okunacak en iyi kitaplardan biri seçildi.(Tanıtım Bülteninden)
Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kalıyor. O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır. Duanın karşılığını takip etmeden "Allah de ötesini bırak". Kul Rabb'ini imtihan etmez. O'na tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin.Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onları tanımak için yoruluyorsun. Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun. O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!..Aşık olcaksın evet ama kalbini Allah aşkıyla yakacaksın...Dünyanın geçici olduğunu, biteceğini İDRAK edeceksin; sadece sonsuz kudrete bağlanacaksın.Allah'a bağlı yaşayacaksın. İşte Uğur Koşar bu kitap da sana herkes gibi Allah'ı anlatmıyor O'nu adeta hissettirip yaşatıyor!..Psikolog Cavidan Ebru KızılYirmi yıldır terapi deneyimlerimde elde ettiğim sonuçlardan biri şudur ki; eksik olan parçaları yitirdiğini düşünen ve bunları arayarak çıkmazlara giren ve bunun da dışarıda olduğunu sanan çok büyük bir çoğunluk çeşitli psikolojik sorunlarla ruh sağlıklarını bozmuştur. Bu büyük çoğunluğa eserlerinde ve görüşlerinde öze dönüş yolunda katkı sağlayan, aradıklarını bulabilme cesareti ve ışığı olan Uğur Koşar Dostuma "Allah De Ötesini Bırak" ile özlerine dönebilmesi adına ışık olan eserinden dolayı en içten teşekkürlerimi sunuyorum...Uzm. Psikolog Abdullah Topal
Seni terk eden insanlar olacaktır, bırak hepsi terk etsin,
insan dünyadan uzaklaştıkça Rabb'ine yakınlaşır.
O'nun dostluğu ile yeniden doğar...
Bir insan yüreğini üşütüyorsa üzülme,
Allah oraya rahmetini bırakır
sıcacık eder. Sen yeter ki
kapını açık tut!...
Sen gözyaşını bir elinle silerken
melekler sırtını sıvazlar ve der ki;
üzülme Hak teala senin hakkını ahretinde
kendi verecek...
O halde de ki; Bana Allah Yeter
(Tanıtım Bülteninden)
Sabır dostların makamıdır… Allah sıkıntı verdiyse mümine bilsin ki derecesi yükselsin diye Ve artık sadece Allah için sabretmek düşer geriye… Kalbini çevirdiğin zaman asırlar öncesine İçini sımsıkı saracak bir ayet düşecek gönlüne:
"Rabb'in için Sabret"…
(Tanıtım Bülteninden)
*Sevgili dostlarım, ben Uğur Koşar'ın kitaplarına önceleri yer vermeye çekindim ama dün ablam onun kitaplarını alıp arkadaşlarının önerdiğini söyleyince etkilendim doğrusu. Uğur Koşar aynı zamanda psikologmuş. Ben yalnızca üç kitabına yer verdim. Diğerlerini D&R gibi kitap marketlerde bulmak mümkün. Yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın!
Evlenmeyi reddettiği için ailesi tarafından kuleye hapsedilen Leydi Brenna, günlerini, kimseye gösteremeyeceği resimler yaparak geçirmektedir. Bu resimlerin ortaya çıkması durumunda idam edileceğini bilse de, gizli tutkusundan vazgeçemez. Ancak hayatı Kont Montgomerynin Brennanın kız kardeşiyle evlenmek için Windrose Kalesine gelmesiyle değişir. Brenna kardeşinin böyle barbar bir adama denk olmadığını bilmektedir. Kardeşini korumak için, Brenna gelinliği kendisi giyer ve herkesin önünde tir tir titrediği Kralın infazcısı Montgomery Kontu, James Vaughn ile evlenir… James gerçeği öğrendiğinde bu zoraki ilişkinin yarattığı tehlike de tutku da artacaktır. Brenna sadece resimlerinden bildiği arzuyu onda bulacak, James ise unuttuğu aşkı yeniden keşfedecektir. "Bu kitap iradelerin savaşı, sıcak aşk sahneleri ve tutkulu kadın karakteriyle Johanna Lindsey romanlarını hatırlatıyor. Eğer klasik bir hikâyeye getirilen yeni bir bakış açısı arıyorsanız, bu roman tam size göre."-Kathe Robin, RT Book Reviews-(Tanıtım Bülteninden)
Vakti geldiğinde sana destek olmak ya da rehberlik etmek için burada olamayacağım, büyük olasılıkla evleneceğin adamla asla tanışamayacağım. Evlilik yeminini etmeden önce elini tutamayacağımı düşündükçe avuçlarım sızlıyor. Yokluğumda sana rehberlik edeceğine inandığım bu defter, ikimiz için de küçük bir teselli olsun…
Jenna düğününü, ölmeden önce kendisine gelecekteki nikâh törenine dair her detaya yer verdiği bir defter bırakan annesinin isteklerine göre yapmayı planlar. O gün geldiğinde Jenna ile müstakbel eşi Stuart her şeyin yolunda gideceğini düşünseler de, aileleri düğüne gelirken karmaşık hayatlarını da beraberinde getirirler. Hal böyle olunca, düğünün yapılacağı mükemmel hafta sonu kusursuz bir fırtınaya dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Annesinin Jenna'ya yazdığı yol gösterici nasihatler, aile üyelerinin ilişkilerine de ışık tutabilecek midir?
(Tanıtım Bülteninden)
Bazı kadınlar özeldir…Kitaplarını okuduğunuz, filmlerini seyrettiğiniz, oyunlardan tanıdığınız, tarihe geçmiş tüm o özel kadınlar size umut dolu bir yolda rehberlik etse? Alba, umutsuzluğun karanlık yollarına sapmışken onu adeta içine çağıran bir ev görür. Hem de tam Umut Sokağı'nın sonunda. Kadınlığın tüm öngörülerine sahip olan Alba, kendini ilk defa bu evde rahat ve huzurlu hisseder. Ancak ev ona önemli bir hazine daha sunar: Umut. Sylvia Plath'dan Virginia Woolf'a, Florence Nightingale'den Elizabet Taylor'a, Doris Lessing'ten Agatha Christie'ye kadar birçok isme de kapılarını açan bu sıra dışı ev, Alba'nın kalbini saran kara bulutları dağıtıp gökkuşağından bir patikada yürüyebilmesini sağlayacak mıdır?"O kadar keyifli ve kendine has bir tarzı var ki en sıkılmış okuyucuları bile şaşırtacak kadar taze ve harika, güneş ışığı gibi bir roman." -Barbara O'Neal, Mutlu Sonlar Bahçesi'nin yazarı-(Tanıtım Bülteninden)
Etrafındaki dostlarının çoğu evlilik hazırlıklarıyla meşgulken Amber, boşanma sonrası dönemi en az zararla atlatmaya çalışmaktadır. Hayatının kontrolünü elinden kaçırmış, yeni bir başlangıç yapmak için geç bile kalmıştır. Yeni bir işe başlayarak hayatında yepyeni bir sayfa açmak niyetindedir.Ünlü şef Oscar'ın mutfağında çalışmaya başlamak, atacağı ilk adım olacaktır ancak şefin, ağzı bozuk ve sinirli bir adam olduğunu öğrendiğinde iş işten geçmiştir.Bu mutfakta aşk, tutku ve çekişme bir arada…(Tanıtım Bülteninden)
"Ne işim var benim burada? Müşterisi olmam gereken yerde servis yapıyorum. Yaş otuz iki. Çok değil, daha dört ay önce takım elbiselerimin içinde kırıtıyordum şu caddede. Ama hadi evimize gidelim Fulsen. Burası bize uygun bir yer değil.""Omlet alacağım bir tane. Bir de çay. Omleti yumurtasız yapalım lütfen.""... bu arada salata rica ediyorum ben. Ama gereksiz yeşillik koymayın içine.""Vejetaryen bir içeceğiniz var mı? Sıcak, soğuk farketmez."
Garsonluk yedi milletten insanla anlaşabilme yeteneği ve yüksek sabır gerektirir. İçinizden söyledikleriniz duyulmasın diye güçlü mimik kontrolü ve teatral yetenek ister...Yalnızca statü ve etiketlerin yüksek sesle konuştuğu bir hapishanede yaşıyorsunuz. Ne kadar dayanabilirsiniz? Mutlaka sizi de "daha iyi yerlerde görmek" isteyenler vardır. Onlara bir fincan iyi kahve verin. Sakinleşeceklerdir. Bazı işler geçici olabilir, evet. Ama hayat kesin olarak geçici. Bunu bilirken nasıl durduğu yerde durabiliyor bunca insan?Blogunda paylaştığı "32'me doğru, garson ve mutlu..." yazısıyla 300.000'den fazla okurun yoğun ilgisiyle karşılaşan Fulsen Türker, ilk romanında herkesin içten içe "ah keşke" dediği büyük dönüşümünü, beyaz yakalıktan garsonluğa uzanan yolu bütün ayrıntılarıyla anlatıyor.Yalnızca bir meslek değiştirme serüveni değil, insanın kendisi ve geri kalan her şeyle yeni baştan ilişki kurma mücadelesi.Ansızın tepetaklak olan hayatını kahve kokusuyla, soslarla, kokteyllerle, sandviçlerle ve envai çeşit müşteriyle dolu rengarenk bir alemde tedavi eden genç bir kadının öyküsü..."Dede sana bir şey söylemem lazım.""Söyle kızım.""Ben mutluyum."(Tanıtım Bülteninden)