14 Mart 2014

Pasaklı Tanrıça




Tahmin edilemez, unutulmaz ve son derece sevimli bir roman kahramanı olarak Samantha Sweeting, Pasaklı Tanrıça kodlu ilk macerasında tüm romantizmi ve komedisiyle sizlerle buluşmaya hazır.

Samantha, Londrada çalışan bir üst düzey avukat. Günün her saati iş başında, ev hayatı yok, tek düşündüğü şirkete ortak olabilmek. Üzerindeki baskı ve adrenalin onu fena halde coşturuyor. Ta ki bir gün, ...bir hata yapana kadar. Öyle büyük bir hata ki bu, kariyeri mahvolabilir.

Tamamen aklını kaçırıp Londradaki ofisinden çıkıyor, bir trene binip hiç bilmediği bir yere gidiyor. Yol sormak için büyük, güzel bir evin kapısını çalınca iş görüşmesine geldiği zannediliyor ve o evde hizmetli olarak çalışması teklif ediliyor. Tabii ki bu evli çift ev işlerini halletmesi için bir avukatı işe aldığından habersiz. Fakat düşünün ki Samantha fırının nasıl çalıştırılacağını bile bilmiyor. Felaketler birbirini kovalıyor. Samantha çamaşır makinesiyle, ütü masasıyla , deterjanlarla müthiş bir savaş verirken; büyük şeflere özel yemekler pişirmeye kalkışırken tam bir kaos yaşanıyor.
İyi de acaba işverenleri evdeki hizmetlinin başarılı bir avukat olduğunu öğrenebilecek mi? Eski hayatı Samanthanın yakasını bırakacak mı? Bırakmasa bile, Samantha geri dönmek isteyecek mi?

Göreceğiz!

"Adım Samantha. Yirmi dokuz yaşındayım. Hayatımda hiç yemek pişirmedim. Yer silmedim. Toz almadım. Düğme falan da dikemem. Yapmayı bildiğim tek şey kontratları yeniden düzenlemek ve müvekkilimi milyonlarca pound kâr ettirmek."
PASAKLI TANRIÇA, hayatı biraz daha ağırdan alması gereken genç bir kızın hikâyesi. Ki bu kızın artık kendini bulması, en önemlisi aşkı bulması gerekiyor. Ve elbette ki sözü edilen bu kızın, bir kenarda öylece durmasına alışkın olduğu ütü masasının ne işe yaradığını da artık uygulamalı olarak öğrenmesi gerekiyor.
(Tanıtım Bülteninden)


Sensiz Ölümdür Aşk



İki insan, iki ülke, kesişen iki hayat ve bir müthiş aşk...

Kime sorsak aşkı farklı anlatmaz mı?

50 insan, Stefano ve İzmirin hikayelerini anlatmak için birleşti. Onların aşkı mesafeleri aştı, 50 yazar onların hikayesini yazdı.

50 yazar:
Alper Akdeniz, Alper Baran Esin, Altuğ Selçuk, Aylin Onart, Aynur Kuran, Babacan Pesenkurdu, Bahadır Yüksekşan, Banu Şen, Berna Ergin, Birgen Engin, Burcu Tuna, Didem Baydar, Dilara Çağlayan, Duygu Erşen, Ece Tüzün, Ece Türkmut, Eda Lortlar, Eda Ongün Balık, Elvan Karanfil, Emre Akdemir, Engin İnce, Erdem Erdoğan, Erhan Gölbey, Esin Sayın, Filiz Kahraman, Fulya Demirören, Gökhan Kökuşoğlu, Gökmen Küçüktaşdemir, Güneş Saraçoğlu, Hakan Asılkefeli, Hakan Urgancı, Halil Fincan, Hatice Çelenk, Jülal Malhatun Zalma, Kezban Şahin Taysun, Leyla Bal, Manolya Özek, Mehmet Erduğan, Melike Çerçioğlu, Namık Kuyumcu, Necmettin Tetik, Olcay Meşe, Oya Pardak, Öznur Usanmaz, Selin Tabak, Senem Yazıcı, Şeyda Şentürk, Yeliz Pesenkurdu, Yeşim Kırlı, Zeki Hozer, Sinem Keskin.
Elinizde tuttuğunuz bu kitabın satışından elde edilen tüm gelir Ulusal Down Sendromu Derneğine bağışlanmaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)

12 Mart 2014

Ayrılık



New Yorkta bir Broadway müzikalinin yeniden çevrimi için seçmelere katılma hakkı kazanan Bailey eline bir kez geçecek bu fırsatı değerlendirmeye kararlıdır. Fakat gerçekten de ailesini ve arkadaşlarını bırakarak şehirde tek başına yaşayabilecek mi? Peki ya Cody ne olacak? Ortadan kayboluşu Baileyyi gelecekleri için kaygılandırıyordu, aralarındaki aşk devam edebilecek miydi? Cody ise Cezaevindeki annesine daha yakın olabilmek için Indianapolisin dışında küçük bir yerde antrenörlüğe başlamıştır. Yeni arkadaşlar, aralarına giren mesafe ve ortaya çıkan durumlar Bailey Flanigan ile olan ilişkisinde çatlaklara neden olmuştur.
Sevgi, yalnızlık, büyük fırsatlar ve hatta daha büyük kararlar bu hikâyenin önemli noktalarını oluşturuyor.
(Tanıtım Bülteninden)




Evine Hoşgeldin



Sahip olduğu her şeyi talihsiz bir kaza sonucu kaybeden Gabe Callahan, sakin dağ kasabası Angels Restin ıssız bir dağ evinde tek başına yaşamaya başlar. Kendini yaşamdan soyutlamıştır. Yalnız ve beklentisiz sürdürdüğü yaşamı, kasabada yaşayan Nicole Sullivan ile karşılaşması sonrasında karışır. Gabein yorgun ve umutsuz hali Nicolee tanıdık gelir. Çünkü kendisi de yıllar önce yaşadığı büyük bir yıkımın ardından aynı şeyleri hissetmiş ve her şeyden uzaklaşmak için Angels Reste yerleşmiştir.
Tanışmalarının ardından yaşadıkları tesadüfler sonucu birlikte geçirdikleri bir gece, onlara hayatlarının belki de en büyük sürprizini hazırlamıştır. Ya aynı yerden ikinci kez kırılacak ya da ayağa kalkacaklardır.

"İkinci bir şansın ve sevginin nasıl da önemli olduğunu derinden hissetmenizi sağlayacak müthiş bir hikâye. Sakın kaçırmayın!"
Susan Wiggs

"Emily Marchın romanları, kalbinize de ruhunuza da iyi gelir."
Lisa Kleypas

(Tanıtım Bülteninden)

10 Mart 2014

Bir Aşk Çarpıntısı




Hayata yön veren büyülü anlar vardır…
Gansett Adasında tek çocuğuyla yaşayan ve çevresi tarafından çirkin iftiralara maruz kalan dul bir kadının hayatı, bir trafik kazasıyla tamamen değişir. Bisikletiyle işine gitmek üzereyken bir arabanın kendisine çarpmasıyla çalışamayacak hale gelen Maddie, tahmin bile edemeyeceği gelişmelerle karşılaşır. Varlıklı ve tanınmış bir ailenin en büyük oğlu Mac, bir hapishane olarak gördüğü ve üniversite bahanesiyle ayrıldığı adaya ailevi bir meseleden dolayı geçici süreliğine dönüş yapar. Doğup büyüdüğü yere adımını attıktan dakikalar sonra yaşadığı bir olay, genç adamın adaya dair düşüncelerini tamamen değiştirir. Gansett Adası, farklı hayatlara sahip iki insana kimi zaman yürekleri burkan kimi zaman yüzleri gülümseten bir oyun hazırlığındadır…
"İnsana iyi gelen hikâyesi, merak uyandıran karakterleri ve duygusal dokunuşlarıyla doyumsuz bir okuma sunan Bir Aşk Çarpıntısı, okuru yazarın sonraki kitapları için heyecanlandırıyor."
Joyfully Reviewed
"Bir Aşk Çarpıntısı, insana ilham veren büyüleyici bir roman. Marie Force, yarattığı karakterleri ve hayranlık uyandıran kurgusuyla okurla arasında güçlü bir bağ kurmayı başarıyor."
Booklist Online
"Marie Force, Bir Aşk Çarpıntısı ile sizleri aşkın karşı konulmaz gücüne bir kez daha inandırıyor."
Carly Phillips
(Tanıtım Bülteninden)

Meleklerim ve Dileklerim


Merhaba sevgili dostlarım nasılsınız? Dilerim iyisinizdir, keyfiniz, sağlığınız yerindedir. Ben de iyiyim, annem yanımda, Misi'm yanımda! Ben neler mi yapıyorum? Cumartesi günü ablam bana meleklerini gönderdi. Ben, meleklerimi aldım. Yanıma bir melek resmi aldım, bir kağıda dileklerimi yazdım. Yeşil elmayı yanlarına iliştirdim. Her akşam onları beyaz masa örtüsü olan masama koyuyorum. Ve yine masaya koyduğum  iki mumu iki saat süreyle yakıyorum. Sonra ne mi olacak? Perşembe sabahı elmamı yiyeceğim, dileklerimin yazılı olduğu kağıdı lavaboda yakacağım. Sonra da meleklerimi isteyen dostlarıma telefonla arayarak  göndereceğim! Dileklerimizin gerçekleşmesi dileğiyle!
 Hafta sonu okul için planlarımı hazırlıyorum, hafta içi sabahtan öğleye dek okuldayım, çocuklarla uğraşıyorum.
 Önümüzdeki hafta annemle İstanbul'a gideceğiz. Benim doktor kontrolüm var, annem 10 gün kadar İstanbul'da kalacak, seçimden sonraki gün Uzunköprü'ye gelecek.
Benden şimdilik bu kadar, yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın! 





6 Mart 2014

Müsait Olunca Beni Sever misin Anne?




İçeri  girer girmez neşeyle bağırdı: "-Anne, biliyor musun bugün okulda ne oldu?"
"-Görmüyor musun? Telefonda konuşuyorum."
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu. Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda...
Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu, koşarak yanına gitti: "-sana yardım edeyim mi dedi en sevimli halini
takınarak. Annesi manalı manalı baktı: "- Hayırdır, bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten." Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır: "-nasıl yorulmuş yavrucak, uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu?
"-Anneciğim, yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın, anneannem öyle söylüyor."
"-Uykuya dalayım da gül kokuları eksik kalsın, yorgunluktan ölüyorum."
Bu sözcükten nefret ediyordu "yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken..."
"-Anneciğim sen yorulma diye..."
"-Yemekte konuşuruz çocuğum, bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Haydi sen oyna biraz."
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eee... Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem.
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç  bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı. "-Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırt üstü yatıp anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı. "- Bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla, kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi. Kadın, çocuğun hiç konuşmadığını fark etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı. Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı: "-İşin bitince beni sever misin anne" dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.

*Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim.
*Kendimizi hayat  telaşına kaptırıp sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.
*Unutmayalım ki yaşamın en güzel yanı sevgidir.
*Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.