9 Haziran 2011

Saatlerinizi "Yaşama" Kurmayı Unutmayın


Günlük koşuşturmalarımız içerisinde yaşamı ne denli bol keseden harcadığımızı hiç düşündünüz mü? Sürekli bir yerlere yetişme, bir şeyleri yetiştirme telaşı içindeyiz, hepimiz.

Saatlerimizi sabahın erken saatlerine kurarken aklımızda işe, okula, sınava, görüşmelere, otobüse, trene yetişmekten başka bir şey olmuyor. Çoğu kez 24 saatin yetmediğinden yakınıyoruz. Yapılacak onca iş, çözüm bulunacak onca sorun bizi bekliyor diye neredeyse uyku sırasında bile ertesi günün planlarını yapıyoruz. Her yeni güne bir önceki günden arta kalan işlerle başlıyoruz ve bu koşturmaca çoğu kez yaşantımız son buluncaya değin sürüyor.

Yaşamı dolu dolu yaşamak bu mu acaba?

Hiç düşündünüz mü, en son ne zaman çıplak ayakla kumların, çimenlerin üzerinde yürüdünüz? En son ne zaman uzanıp mavi göğün altına bulutların nasıl hareket ettiğine baktınız? Gece geç saatlerde evinize dönerken "Ne güzel, bu gece dolunay var mı?" dediniz, yoksa o gün yetiştiremediğiniz işlerinize ertesi gün nasıl başlayacağınızı, ödenecek borçlarınızı, çalışılacak derslerinizi mi düşündünüz? Yalnızca gün doğumunu izleyebilmek için saatinizi sabahın beşine kurdunuz mu hiç?

En son ne zaman yeni doğmuş bir bebeğin süt kokan tenini kokladınız?
Bahçenize bir tohum atıp ne zaman yeşerecek diye heyecanla beklediniz mi?
En son ne zaman sevdiklerinizin gözlerinin içine bakarak, ellerini tutarak sevgi sözcükleri söylediniz? Yoksa sevgi sözcükleri de yapılması gereken işler, söylenmesi gereken "Günaydın" lar, "İyi akşamlar" gibi mi söylendi? Yalnızca güne hazırlanmak amacıyla bakımınızı yapmak için mi baktınız aynalara yoksa zaman zaman kendinizle gözlerinizin içine bakarak hesaplaşmak, kendinize sevgiyle bakmak için de kullandınız mı aynaları?

Saatlerinizi bol keseden harcarken "sevgiye ve yaşama" ne kadar zaman ayırdığınızı hiç düşündünüz mü?

Ben bu hafta sonu saatimi "yaşama" kurdum. Saatin zilini duyunca heyecanla fırladım yataktan. Saat sabahın beşi. Gecikmiş olma korkusuyla pencereye koştum. Gökyüzünde gecenin koyu karanlığı yok. Battaniyeme sıkıca sarılıp heyecanla karşıki dağlara bakmaya başladım. Lacivertten açık maviye dönüşmeye başladı gökyüzü. Sonra açık maviden göz alıcı beyaz bir ışığa. Dağın ardından alevler yükselmeye başladı birden. Sarıdan turuncuya, turuncudan kızıla, kızıldan göz kamaştırıcı bir ışığa dönüşerek "Merhaba" dedi güneş. "Merhaba yeni gün", "Merhaba yaşamak."

"Yaşamı dolu dolu yaşadım" diyebilmek için, arada bir saatlerimizi "yaşama" kurmaya ne dersiniz?

4 Haziran 2011

Annem Usülü Muammara


Merhaba! Annem, geldiğinde ondan muammara yapmasını rica ettim. Çok özlediğimi belirttim. Annem de beni kırmadı ve yaptı.
Tarifi burada:

Malzemeler: (4 Kişilik)


1 Su Bardağı Çekilmiş Ceviz İçi

2-3 Dilim Bayat Ekmek İçi

2 Diş Sarımsak

1 Kahve Fincanı Zeytinyağı

1 Limon suyu

Pul biber,Tuz

Yapılışı:


1-Sarımsak ezilir.

2-Ceviz içi,ıslatılmış bayat ekmek ve sarımsağı karıştırılır.

3- Zeytinyağı,limon suyu,tuz ve pul biber ilave edilir çatalla iyice ezilir.

4- Salata veya meze olarak servis yapılır.

Afiyet olsun!



Yeniden buluşuncaya dek sevgiyle kalın!

1 Haziran 2011

Bizim Gizli Bahçemizden


Can Dündar'ın, "Yüzyılın Aşkları" kitabını bitirdim. Ne güzel aşklar yaşanmış, ne güzel aşk mektupları yazılmış. Ne acılar yaşanmış! Çok etkileyici bir dille yazılmış.Can Dündar, farkını bir kez daha ortaya koymuş! Tadı damağımda kaldı.
Beni bütün aşk öyküleri çok etkiledi. Çiğdem Talu-Melih Kibar aşkı derinden etkiledi, ağlatacak kadar! Mutlaka alınıp okunmalı!
O gazla ben, annemin daha önce okuyup bana da önerdiği Nermin Bezmen'in "Bizim Gizli
Bahçemizden" adlı kitabına başlayacağım!
Kocası Pamir Bezmen ile aşk dolu geçen evlilik yaşantısını minnetle yazmış. Mutlaka okunmalı!
Sevgiyle kalın!

23 Mayıs 2011

Çocuklar


Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran



Bugün, abone olduğum "Popüler Psikiyatri" dergisinde bu şiiri okuyunca blogumda sizlerle paylaşmaya karar verdim!
Yeniden buluşuncaya dek sevgiyle kalın!

22 Mayıs 2011

Dönüş ve Yuvaya Özlem


Yuvadan çıkarken daha özlem duymaya başladım. Annneme, yuvaya, doğup büyüdüğüm şehrime, İstanbul'uma! Şimdiden İstanbul'a döneceğim zamanı iple çekiyorum!
Okuldan çıkınca evime döndüğüm için seviniyorum. Ama yuvadan, şehrimden yeniden koptuğumda evimi yadırgıyorum! Sanki bana ait değilmiş gibi geliyor! Bir ay sonra yine yuvamda, şehrimde olacağım. Mr çektireceğim. Doktor ziyaretlerim var. Sonra İpsala'ya dönüş, burada iki gün kaldıktan sonra yine yuvaya döneceğim hayırlısıyla! İnsan, kendi yurdunda bile gurbeti yaşıyor! Dilerim bir gün yuvaya kalıcı olarak dönüş yapabilirim! Allah, daha büyük özlemler yaşatmasın bana!


Özledim Anne
Gurbetin ışıkları gönlümü aydınlatmıyor anne
Toprağı buram buram mis gibi kokmuyor anne
Gurbetin hiçbir nimeti beni mutlu etmiyor anne
Gözlerimin önünden yurdumun hiçbir şeyi gitmiyor anne

Duygularım kördüğüm olmuş gözyaşım gelmiyor anne
Şakır şakır konuşan dilim şimdi konuşmuyor anne
Ne geceler ne de gündüzler geçmiyor durmuş sanki anne
Sevdiklerim aklıma geliyor adlarını söyleyemiyorum anne

Nereden çıktı gurbette yaşamak bilemiyorum anne
Ölüme yavaş yavaş gidiyorum sanki anne
İnsanlar somurtmuş telaşlı hep izdiham içinde anne
Ne olacak benim bu halim şaşırdım kaldım anne

Gurbetin albenisi güzel ama içimi güldürmüyor anne
Buranın rüzgarları bir hoş esmiyor serinletmiyor anne
İnsanların bakışları ürkütüyor beni küstürüyor anne
Ne yersem yiyeyim lezzet alamıyorum anne

Adım çıktı zengine mutlu fakirliğimi arıyorum anne
Helal kazanılmış lokmaları arar oldum anne
Bu genç yaşımda kamburlaştı belim yüzüm asık anne
Manevi zenginliğimi kaybedeceğime üzülüyorum anne

Yapmacık hareketler kendine iyi bak cümlesi bana yavan geliyor anne
Dostça kucaklaşmayı kucaklaşırkende samimiyeti özledim anne
İçi boş olan görüşelim tamam mı cümlesini sevmiyorum anne
Erkekçe el sıkışmayı sevdiğini asla yarı yolda koymamayı özledim anne

Güneşte ısınmış su ile yıkanmayı özledim anne
Komşuların dayanışmasını birbirlerine yemek göndermesini özledim anne
Herkesin kendi kapısının önünü yıkayıp temizlemesini özledim anne
İnce uzun sokakların güzelliğini özledim anne

Bu hayata alışamadım soluğum kesildi takatim tükendi anne
Yarını karanlık geleceği meçhullerden oldum anne
Kavuşmak için eski günlerimdeki mutluluğuma hep dua ediyorum anne
Başka annelerin şefkati beni tatmin etmiyor yorgunluğumu gidermiyor anne

İbrahim Halil Demir

19 Mayıs 2011

Yuvaya Dönüş



Bu sabah,annem,Misi ve ben yola çıktık. İstanbul'uma, yuvamıza döndük! Ben, günlerdir bunun hayaliyle yanıp tutuşuyordum! Evimize kavuştuk! Çok şükür!
Yolda bol bol uyudum. Biraz da kitap okudum! Enfes bir kitap! Can Dündar'ın masal tadında Yüzyılın Aşkları! Her eve lazım bir kitap! Tadı damağınızda kalacak, emin olun!


Bu gelişimde sinamaya da gitmeyi düşünüyorum, filmin adı bugün gösterime giren Türkan!
Türkan Saylan'ın yaşamından kesitler sunuyor! Bu güzel insan,zorlukları aşıyor, sevgisiyle,yaptıklarıyla, yardımlarıyla yüceliyor, eşsizleşiyor! O,içimizde yaşıyor! Mutlaka gidip görülmeli, izlenmeli! Türkan Saylan'a saygı duruşunda bulunulmalı!
Sevgiyle kalın!