22 Temmuz 2009

Kitap Paylaşımı Yeniden


Uzunca bir süredir kitap paylaşımına niyetleniyorum aslında! Olamadı, bugüne nasipmiş! Hayat her şeye rağmen güzel diyoruz ve yaşantımıza devam ediyoruz, değil mi ama? Tatile gidecek olanlar ya da evde dinlenmeyi tercih edenler için bilgilendirici,sürükleyici, enfes kitaplarım var!



Yankı Yazgan'ın kitabı çıktığında sizlerle sevincimi paylaşmıştım hatırlarsanız!
Evet, aldım, okudum, çok keyif aldım! Gülümsetirken düşündüren, farkındalık geliştiren, bilgilendiren çok çok güzel bir kitap!Tam bir başucu kitabı!
Yaşadıklarını sorgulamayı seven herkese okumasını salık veririm!



Elif Şafak'ın "Aşk" kitabını almadan önce okumaya başladığım, insanı hızla saran enfes bir kitap! Yaşamın gerçeklerine, trajik yönlerine çok duyarlı bir yaklaşım ve etkileyici bir anlatım! Elif Şafak, farkını ortaya koymuş yine!
Bence herkesin alıp okuması gereken bir kitap! Önyargılardan arınmayı daha bir hoşgörüyle yaklaşılmasını sağlıyor!Sonuçta hepimiz her şeyi yaşayabiliriz! Ama çok şükür ki kitaptaki öyküyü yaşamama şansına sahibim!


Biz Ege sevdalıları, gizemli, gerçek ve sınır tanımayan aşkı sevenler
için enfes bir kitap!
İzmir, Ayvalık, Midilli, Atina, İstanbul, eskici dükkanlarının kokusu, aşkın ve sırrın çekim gücü...
Uzun yıllar boyunca yaşadıkları büyük bir giz olan iki kişinin öyküsü ve antika tutkunu Dimitri'nin merakı...

Yeniden görüşünceye dek sevgiyle, dostça kalın!

20 Temmuz 2009

Geçmişle yüzleşiyoruz


Merhaba arkadaşlar, Hakan Kırkoğlu'nun çok anlamlı bulduğum yazısını, affına sığınarak sizlerle paylaşmak istedim. Ben, dün okudum, beni çok etkiledi. Yaşamın gerçeklerine değiniyor!

Hayatımız hakkında farkındalık geliştirmek, dünden bugüne, hemen şimdi gerçekleşebilecek bir durum değildir. Çoğunlukla uykuda bir hayat yaşayabiliriz, hatta pek çoğumuz hayatı boyunca bu uykudan uyanmayabiliriz. Bu hayatın içinde, ruhumuzun alması beklenen bir takım dersler var mıdır ? Bazı konular, bazı sorunlar hayatımızda sürekli tekrar ederken, yıllar içinde, kimi gelişmelerin, ani olayların kişiliğimiz üzerinde krizler yaratarak, hayata yeniden bakmamıza neden olduğunu görebiliriz. Bu zorluk çıkaran olayları, sadece ego seviyesinde, kazanmak ya da kaybetmek şeklinde görmeye çalıştığımız sürece, süregelen uykumuzdan uyanamayız. Kuşkusuz, günlük hayatın yoğun koşturmacası ve endişelerimiz yüzünden kendimizle dürüst biçimde konuşmak yerine, yaşadığımız sorunları çoğunlukla başkalarına havale ederek, başkalarını suçlayarak ya da hayali bir senaryo kurarak yapabiliriz.

Bir örnek vermek gerekirse, kendi değerini bilemeyen, kendine değer vermek, saygı duymak konusunda yetersizliği olan ve bu duygusunu, dışarıya karşı açık bir öfke biçiminde ortaya koyan bir kişi, para kazanmayı aşağılık bir durum ya da bir bayağılık gibi değerlendirebilir. Kendine saygı duyamayan, değer vermeyen kişi, başkalarının kendi hoşuna gittiği konularda gösterdiği başarıyı kuşkusuz beğenmemek, aşağılamak yoluna gidecektir. Kuşkusuz bu erken yaşlarda, büyük olasılıkla anne ya da babadan, ya da kişisel gelişimi süresince etkilendiği bir büyüğün izlenimlerinden kaynaklanıyor olabilir. Ego seviyesinde, zayıflıklarımızı örtmek, dışsal bir neden bulmak ya da başkalarını düşman olarak görmek eğilimi çok belirgindir. Bu kişinin kişisel gelişiminde, hayatını kazanma, kendi değerini ortaya çıkarma, yeteneklerini değerlendirme yolundaki mücadelesinin ilişkilerine de yansıyacağı düşünülürse, kendine değer vermekte zorlanan kişi, başkalarını da kendinden aşağıda görmeye çalışacak, ego düzeyinde kendi kurduğu senaryoda hayali durumlar yaratarak, çarpıtmalara giderken, kendini de yüceltecek başka araçlar bulmaya çalışacaktır. Kuşkusuz bu kısır döngü, hayatın çok farklı döngülerinde kırılmaya açıktır.

Ancak hayat bizi olgunlaşmak, zayıflıklarımızı güçlendirmek yönünde iteler. Buna direnç gösterdikçe daha büyük baskılar ve kişiliğimizi dönüştüren derin olaylarla karşılaşmaya başlarız. İçinde yaşadığımız hayali dünyadan kurtulmak önce, kendi kendimizi görebilmekle başlar. Kendi kendimize sorduğumuz sorular, eninde sonunda, düşe kalka, bizi daha olgun, kendi içsel gerçekliğimizi daha doğru yansıtan bir seviyeye çıkaracaktır. Çoğu zaman ani olaylar, bazı kayıplar ya da sancılar gelişim sürecimizi tetikler. Daha önce bakıp göremediğimiz şeylerin arkasında bizi geçmişe, zayıflıklarımıza bağlayan zayıflıklar olduğunu farketmeye başlar, uykumuzdan uyanırız.

Şimdi içinde bulunduğumuz bu dönemde, Yengeç-Oğlak ekseninde gerçekleşmeye başlayacak olan Güneş tutulmaları, önümüzdeki bir buçuk yıllık süre içinde, kendimizi güvensiz hissettiğimiz, çocuksu bir hassasiyet gösterdiğimiz önyargılarımızdan, duygusal alışkanlıklardan sıyrılma imkanı sunacak. Belki bu dönemde, yaşayacağımız olaylarda kendi iç dünyamıza, hassasiyetlerimize saklanmak yerine, dürüst bir yüzleşmeye hazırlanmalıyız.

18 Temmuz 2009

Sokaktaki Dostlarımız İçin


Yazı için bkz.

  • Femme Noir
  • Göksel ve Mektubumu Buldun mu

    Bir Gün Ayrılıklar da Vedalar da Kaçınılmaz


    Bir gün, ayrılıklar da vedalar da kaçınılmaz! Sevip bağlansak ta, acı çeksek te boğazımız düğümlense de bu kaçınılmaz! Belki kısa sürede belki de biraz daha uzun sürede!Ama vedalar kaçınılmaz!Bu korkuyla yaşamak ta dayanılmaz!Olacakla öleceğe çare bulunmazmış. Korkunun ecele faydası yokmuş.


    Her şey boş, en içten duygularla vedaları mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyorsun!
    Veda zamanının geleceğine inanmak bile istemiyorsun! Çaresizlik ve umutsuzluk duyumsarken bir sözle rahatlamak, huzur duymak ve kendini güvende hissetmek istiyorsun! Çünkü o, senin kendine yakın bulduğun ve bağlandığın, güven duyduğundur! Görmemeye katlanamadığındır! Sana uzak dursa da! Sevmek,biraz da duyduklarınla yetinememek, tatmin olamamak, kısa bir süre yatışmak, yeni kaygılara kapılmak demek galiba! Hep bir huzursuzluk ve kaygıyı cebinde taşımak demek!Yüreğini ağzında hissetmek demek!


    Ayrılık Sevdaya Dahil

    Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
    En görkemli saatinde yıldız alacasının
    Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
    Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
    Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
    Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
    Bir yerlere yıldırım düşüyorum
    Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
    Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
    Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
    Tedirgin gülümser
    Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
    Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
    Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
    Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
    Yansımalar tutmuş bütün sahili
    Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
    Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
    Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    Su tozları yagıyor üstümüze
    Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
    Karanlık çöktü denize
    Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
    Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
    Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
    Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
    Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
    Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
    Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir
    sevgiliyle
    Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
    İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
    Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
    Tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
    Hâlâ kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm
    Zehir zemberek AŞKIMIZ

    Attila İLHAN