31 Ağustos 2018

Yüzyılın Kitabı


Osmanlı’nın 1880’lerdeki, Cumhuriyet’in 1950’lerdeki “bağımlılığını” bilmeden, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” mücadelesi kavranamaz. 1876 ve 1924 anayasalarını bilmeden bugünkü Başkanlık Anayasası’nın Türkiye’yi nereye götüreceği kestirilemez. Osmanlı’da dinsel hukuku, Mecelle’yi ve 1917 Aile Kanunnamesi’ni bilmeden bugünkü “müftülük nikâhı”nın amacı bilinemez. I. Dünya Savaşı’nı, İzmir’in işgalini, Atatürk’ün Anadolu’ya geçişini, Amasya Genelgesi’ni, Sivas Kongresi’ni, TBMM’nin açılmasını, Sakarya Savaşı’nı, Büyük Taarruz’u, Anadolu’daki Yunan zulmünü, İzmir’in ve İstanbul’un kurtuluşunu bilmeden; Vahdettin’i, Damat Ferit’i, Rıfat Börekçi’yi, Abdurrahman Kâmil Efendi’yi tanımadan Milli Mücadele anlaşılamaz. Said-i Nursi’yi tanımadan FETÖ anlaşılamaz.  Misuri Zırhlısı’nı, Kore Savaşı’nı, NATO’ya üyeliği, 6. Filo’yu, Kanlı Pazar’ı bilmeden Türkiye’de “Amerikancılık” bilinemez. Lozan’ın önemini kavramak için sadece Lozan’ı bilmek yetmez, önce Sevr’i bilmek gerekir; o da yetmez, 1950’lerde ABD ile imzalanan ikili antlaşmaları bilmek gerekir. Atatürk’ün önemini kavramak için sadece Atatürk’ü tanımak yetmez, Atatürk’ten önceki ve sonraki asker-sivil liderleri; II. Abdülhamit’i, Enver Paşa’yı, Vahdettin’i, İsmet İnönü’yü, Adnan Menderes’i de az çok tanımak gerekir. Atatürk’ü tanımak için Anatürk’ü, Zübeyde Hanım’ı tanımak gerekir.
    İşte “Yüzyılın Kitabı ”nda bunlar ve daha fazlası var. 
    “Yüzyılın Kitabı ”, bugün yaşadığımız güncel olayların, 1860’lardan 1960’lara uzanan tarihsel arka planlarını anlatıyor, böylece tarihle bugüne ışık tutuyor.
    “Yüzyılın Kitabı ”nı okuyunca karşınıza “Yüzyılın Lideri ”, yani Atatürk çıkıyor. 

Genel Yayın Yönetmeni:    Ahmet BOZKURT
Yayıma Hazırlayan:            Hakan GÜNGÖR
Kapak Tasarım:    Ayhan ŞENSOY
Sayfa Tasarım:                   Eylem SEZER 

* Çok güzel bir kitap, ilk fırsatta mutlaka edinip okuyacağım. 

Anlat Anneanne



Anılar… Anılar…
Aile sırları.
Kızlarımın bile bilmediği,
okurlarımın merak ettiği,
hüzünlü anılar. Komik anılar.
Çocukluğumun, Cumhuriyet ruhunu
gururla taşıyan Ankara’sı.
Ailede evlenmeler, boşanmalar.
Genç kızlığımın dünya şehri, artık eski
Türk filmlerinde kalmış güzelim İstanbul.
Kolej yılları, arkadaşlar, muziplikler.
Benim evlilik masalım.
Yasemin kokulu sokaklarıyla Mersin.
Otuz yedi yılda yazılan otuz bir kitap.
Ve gerisi…

* Şu anda bu kitabı büyük bir keyifle okuyorum, siz dostlarıma da şiddetle öneririm.

Maraton Başlıyor



Merhaba sevgili dostlarım nasılsınız,  dilerim çok iyisinizdir. Biz iyiyiz. Tatil sona eriyor, maraton başlıyor. Ama bir farkla, annemden ayrılmıyorum. Birlikte oturuyoruz. Annemden ayrılacak olsam çok üzülürdüm. Pazartesi günü seminerler başlıyor. Ben her zamanki gibi duygusal açıdan hazır değilim ama zaman uçup giderken benim hazır olup olmamama bakmıyor. Ne yazık ki. Bana da zaman yaklaştıkça kabullenmekten başka çare kalmıyor. Bana kalsa bir yıllık ücretsiz izin kullanmak istiyorum ama şu anda mümkün değil.
Bu evin yakınında bir market var ama Kipa, Migros gibi değil.  Ev merkezde değil. Kipa'ya 15-20 dk.
yürüme mesafesindeyiz. Hiç Bigadiç'i arayacağım aklıma gelmezdi ama arıyorum işte. Ben çarşının içindeydim. Marketler, bilgisayarcılar çok yakındı, ekmek fırını hemen karşımdaydı. O açıdan arıyorum yoksa pek te mutlu değildim. Ev sahiplerimi çok  seviyordum, o kadar. Tek arkadaşım kedimdi. Şimdi ise annem en büyük arkadaşım sonra da Misi var.
Bizde durum şimdilik böyle, yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın  dostlarım.






21 Ağustos 2018

Süreya Kuaför Salonu


Onlarınki mahalle aşkıydı, bilmeyen yoktu. Cemal ve Süreyya’nın hikâyesi, bizim alt sokaktaki Arma Pastanesi’nde, tezgâhta son kalan acıbadem kurabiyesini paylaştıkları gün başladı. Önce Cemal, biz centilmen adamız evelallah havalarında Süreyya’ya ikram etti kurabiyeyi. Süreyya ise, utangaç bir bakışla gözlerini yere indirerek kurabiyeyi tezgâhtan aldı ve tam ortadan ikiye böldü. Biliyorum, çünkü ben de oradaydım. Hayır, pastanenin içinde değil, dışında, diğerleri kadrosunda. Hani hayatta bir kahramanlar vardır, bir de diğerleri ya, aynen o hesap.
Kocan Kadar Konuş’un yazarı Şebnem Burcuoğlu’ndan sımsıcak bir mahalle  hikâyesi!
İsmi bir zamanlar Tatavla olan, Kurtuluş semtine hoş geldiniz. Büyük mağazaların sıralandığı Rumeli Caddesi’yle, fanfirikli Nişantaşı kafelerinin hemen üstünde yer alan Kurtuluş’ta, bir liracı, çiğ köfteci, turşucu, yufkacı, yorgancı, overlokçu, son ütücü, kısaca ne ararsanız vardır. Ramazan’da pide, Noel’de kurabiye, Paskalya’da çörek pişer burada. Bu semtin sayısız hikâyesi içinde en kalplere dokunanı ise Cemal, Süreyya ve Feza’nınkidir.

Bayramınız Kutlu Olsun


9 Ağustos 2018

Evde Üç Kişi


Merhaba dostlarım nasılsınız? Dilerim çok  iyisinizdir.  Geçen hafta Pazartesi annemle evdeydik.  Ablamlar kuafördelerdi. Annem karnıyarık için patlıcanları kızartırken parmakları çok kötü yandı. Büyük bir kaza atlattık anlayacağınız. Hemen buz kompresi uyguladık. Ardından yanık kremi sürdük. Ablamlar da daha etkili ilaçlar aldılar. Ertesi gün annişimin parmakları su topladı. Şırıngayla patlatıldı, pansuman yapıldı. Sık sık pansuman yaptık, yeni deri çıkıyor, şimdi daha iyi.
 Geçtiğimiz Pazartesi ablamlar evlerine dönmek üzere yola çıktılar. Bir gün önceden panik atak durumları yaşadım. Gidiyor oldukları için çok üzüldüm. Ablam yaklaşık 45 gündür bizimleydi, İlayda da 20 gün kadar kaldı, alışmıştım. Hareketli günler geçirmiş, taşınıp yerleştikten sonra sık sık denize gitmiştik. Gır gır şamata da boldu. Gittiğimiz plajda Armağan Çağlayan da vardı. Sık sık onu da gördük. Kendisiyle konuşmadım, belki konuşmamı detone bulur diye korktum. :))
Hareketli günlerin ardından ablamlar gidince içimde kocaman bir boşluk oluştu. Annemle ve Misi ile başbaşa kaldık. Annem kendini çok güzel oyalar, kendine iş icat eder. Misi de huzura kavuştu, fazla hareket çocuğumu bozdu. Ama sonra Misi'm rahatladı. Ben de aynı akşam saatlerinde özüme döndüm. Annem fazla konuşmaz  ve ciddidir. Ben de ciddiyimdir ama bazen gırgır şamata hoşuma gider. Bir de ben de annem gibi kendimi oyalamaya çalışırım ama boşluk duygusundan kolay kolay
kurtulamam, özüme dönmek saatlerimi alır. Kitap okumayı çok sevdiğim halde öyle zamanlarda beni teselli etmez. En iyisi bloğuma yazı yazmak değil mi? Arabayla her yere gitmeye öyle çok alıştım ki şimdi annemle minibüse binerek, yürüyerek işlerimizi halletmeye çalışıyoruz. Durum şimdilik bu dostlarım, yeniden görüşünceye dek dostça kalın olur mu?

Dünya Kediler Günü


Başta kendi kedişim Misi olmak üzere tüm kedişlerin dünya kediler günü kutlu olsun!