14 Temmuz 2009
9 Temmuz 2009
8 Temmuz 2009
Bu Aşk Burada Biter

Bu Aşk Burada Biter
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Ataol Behramoğlu

5 Temmuz 2009
Durup Durup Ardına Bakmak

Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;
Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak!
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.
Onlar, bir kere kaybetmekle kurtulamadıklarımızdır.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu?
Kim gölgesinden kaçabilir ki?
Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.
Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.
Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.
Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.
Her şeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar.
Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.
Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya başlar.
Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor.
Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,
bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor
Zaman, aşk......her şey!
Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. Kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.
Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken, kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar.
Çünkü kadınlık bekler. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.
Murathan Mungan
28 Haziran 2009
Acı Çekmeyi Sürdürmek te Sürdürmemek te Bizim Seçimimiz Aslında

Bir insan, nereye kadar acı çekebilir? Kendini nereye kadar üzebilir? Kendine nereye kadar eziyet edebilir?

Geleceğini etkileyecek yolculuğa kendisini vermekte zorlandığını anladığı zaman...
Kendisiyle fazlaca mücadele etmenin ne kadar yorucu olduğunu anladığı zaman...
Gücünü yitirdiği zaman...
Yorulur, isyan eder ve değişim, dönüşüm orada başlar!

Kendisine bu kadar acı çektirmeye hakkı olmadığını o noktada anlar!
Ne kendisinin ne de başkalarının vazgeçilmez olmadığını anlar!
Aslolanın kendisi olduğunu anlar.
Ve hepimizin bu dünyaya bir kez geldiğini, bir kez yaşama hakkı olduğunu anlar!
Herkesin kendi yaşamını yaşamaya gücü yettiğini anlar!
Kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun herkesin ancak kendi yaşamını yaşayabildiğini, buna gücünün yettiğini anlar!
Ve hepimiz kendi yaşantımızın kraliçesi ve de kralıyız! Ya da baş aktörü ve artistiyiz!
Öncelikle biz ve yakınlarımız önemliyiz!
“Acı çekecek yerlerimi yok etmeden acıyla baş etmeyi öğrendim”.
(Murathan Mungan, Yalnız Bir Opera, 1986-87)
Hiç bir acı sonsuza dek sürmez. Yeter ki acıya kendimizi sürgün etmeyelim! Misyonumuzun acı çekmek olmadığını anlayalım! Değişim, dönüşüm, yaralarımızın tamiri ve de iyileşmek orada başlar! Yani çektiğimiz acılara dur deyince başlar!

Kendimizle yetinebilmeyi, mutlu olmayı bilebilmek gerek! Bu yaşamı daha fazla ertelememek gerek! Sabırlı olabilmeyi de bilmek gerek! Çünkü zaman her şeyin ilacıdır! Biz, başa çıkamayacağımız sorunları, zorlukları düşünüp kafa patlatsak ta nafile! Bu sabırsızlıkla ancak kendimizi yıpratıyoruz, üzüyoruz! Her şey zamanla çözülüyor! Ve sağduyu ile! Duygusal bir anda alınan kararlar fevri ve yıkıcı olabiliyor!
Hayat devam ediyor! Herkes yaşamını sürüyor! Hayat bir yolculuktur her an tadına varmamız gereken!
Bu yazıyı Ataol Behramoğlu'nun şiiriyle noktalamak gerek!
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU
25 Haziran 2009
Kazım Koyuncu'yu Anıyoruz
Kazım Koyuncu'yu ölümünün 4. yılında anıyoruz! Zamansız bir ayrılık oldu!
Gencecik yaşta kaybettik onu! Ama büyük sanatçılar yüreklerimizde yaşar hep! Tesellimiz de budur!