30 Nisan 2008

"GÜNAYDIN! MERHABA! ÖZÜR DİLEME! GÜLÜMSEME !" KAMPANYASI - İLKAY VE YONCA TOKBAŞ



Sevgili arkadaşım, biricik komşum,içindeki güzellikleri gördükçe hayran olduğum, sevgisi içimde giderek büyüyen
  • İlkay
  • ım,çok güzel, çok anlamlı, çok insancıl bir etkinlik başlatmış! Hürriyet Yazarlarından, Sevgili Yonca TOKBAŞ'ın bugünkü yazısını okumuş ve bu müthiş yazısından çok çok etkilenmiş! Ondan sonra da işte bu güzel etkinliği başlatmış!Ben de etkinliğe dahil olmak istedim.
    İlkayım, ben de sana katılıyorum! Gerçekten de insanlara selam vermek cesaret istiyor! Ama biz bu cesareti gösterip gülümseyip karşılaştıklarımızı selamlayacağız,günaydın ya da merhaba diyeceğiz! Onlar da bize ve başka insanlara gülümseyecekler! Dilerim hepimiz bu etkinliğin içerisinde yer alırız!
    Ben de bu resimleri sevgili arkadaşım İlkay'a ve aşağıdaki anlamlı, düşündürücü yazıyı yazan Yonca'ya ve etkinliğe katılacak dostlarıma armağan ediyorum! Dilerim hepiniz beğenirsiniz!İlkayım, ben ve annem papatyaları çok seviyoruz, tüm mütevaziliğiyle bize yaşama coşkusu veriyor! O da bize doğanın selamı, gülümseyişi sanki! Ruhumuzu aydınlatıyor,neşe veriyor! Öyle ki papatyasız bir ev selam almamış, umutsuz kalan bir insana benziyor bana göre!
    Sevgili Yonca, yazısında belirttiği üzere de yazısını kullanmamıza izin veriyor.:)))İŞTE SEVGİLİ YONCA'NIN YAZISI:Özür dilerimBen bir hata yaptım.
    Hani ağzımdan kaçtı derler ya…
    Farkında bile değildim üstelik.
    Bana; insanı öfkeyle dolduruşa getiren bir yazı yazdığımı düşündüğü için eleştirisini yollayarak güzelce kulağımı çeken bir okurum; “Lütfen yazılarınızda “balgam” gibi bir kelime kullanmayın” dediğinde farkına vardım.
    Ben de öfkeme yeniliyorum.
    Yanlış bu işte.
    Bunu fark ettiğimde başka bir şeyi daha fark ettim.
    Bizim için, sevinç ve takdir dile getirmek zor.
    Sövmek ve yermek çok kolay.
    Yüreklendirme yok.
    Özür dilemeyi bilmiyoruz.
    “Merhaba dersen borçlu çıkarsın!” şeklinde yaşıyoruz.
    Maç galibiyetleri dışında sevinçten sokaklara döküldüğümüz var mı? Onda da silahlar patlıyor zaten...
    Peki ya hiç olumlu eylem yapmışlığımız?
    Yani demek istediğim, bugüne kadar beğenmediğimiz bir şey olduğunda ya hep bağıra çağıra tepiştik ya da ışık söndürerek, siyah kurdele takarak kızgınlığımızı dile getirdik.
    Aydınlık Türkiye için kendimizi karanlığa mahkum ettik. Ha diyeceksiniz tasarruf ettik... O ayrı da...
    Ben başka bir şeyden bahsediyorum.
    Neden “Merhaba Deme Eylemi” yapmıyoruz?
    Kimseden korkmadan, inadına, herkese gülümseyerek “Merhaba!” desek mesela...
    Bunu bir eylemle başlatıp kendimize iyi bir alışkanlık edindirsek ya.
    Ya da ne bileyim...
    Öfkeye inat “Gülümseme Eylemi!” yapsak.
    Siyah kurdeleler yerine, GÖKKUŞAĞI renklerinde kurdeleler taksak arabalarımızın antenlerine.
    Radyolarımız insanlara “Günaydın!” deme çağrısında bulunsa...
    Nezaket adına “Bayanlara Kapı Açma Eylemi” başlatsak mesela.
    Küfür edenin ağzına pul biber sürmek yerine, “Al sana şeker! Ye de ağzın tatlansın eylemi” yapsak...
    İyi bir başlangıç olmaz mı?
    Radyolardan, büyük yazarlardan, blogculardan bu konuda destek istesem, alabilir miyim?
    Bu önerimi elden ele dolaştırsak, destek çıkar mı birileri sizce?
    Yoksa ben hayal aleminde uçmaya başladım da,
    Kanatlarım kırılıp düşecek miyim yere?
    Yonca
    “umutekeriyilikbiçer”

    Sevgiyle kalın!

    23 Nisan 2008

    ATATÜRK VE ÇOCUKLAR!



    "Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir."
    "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."
    - Mustafa Kemal ATATÜRK


    ATATÜRK ÇOCUK OLMUŞ

    Çocuk Bayramı'nda
    Gelmiş katılmış aramıza,
    Atatürk çocuk olmuş bakın:
    Sallanıyor salıncakta!

    Gülüyor gözlerinin içi,
    Gülüyor,
    Gökler, denizler kadar mavi.
    Diyor ki: "Çocuklar, ben verdim size
    Bayramların en güzelini".

    "Dilerim, yurdumun çocukları,
    Tüm çocukları dünyanın
    Gülüp oynasınlar bugünkü gibi;
    Acıda, sevinçte kardeş olsunlar...
    Çınlasın yeryüzünde barış türküleri".

    Aziz SİVASLIOĞLU

    19 Nisan 2008

    KİTAP-KAHVE VE ÇİKOLATA KEYFİ ETKİNLİĞİ İLE İLGİLİ!


    Merhaba Arkadaşlar,çok uzun zamandır yazı yazmayarak sizleri merakta bıraktım değil mi?
    Özür dilerim, bu hafta Cuma gününü nasıl getirdiğimi bilemiyorum. Çok tatsız bir hafta geçirdim, tansiyonum çok düşüktü. Bugün de öyleydi ama evde dinleniyor olmanın etkisiyle kendimi daha iyi hissettim.
    Dün akşam dolayısıyla etkinliğe katılım sona erdi. En kısa zamanda sizlere çekiliş sonucunu bildireceğim.
    Sizler de Mayıs başından itibaren hediyelerinizi yollamaya başlayabilirsiniz!
    Anneler Günü'nden itibaren en geç 15 Mayıs günü hediyelerinizi bloglarınızda yayımlayabilirsiniz!
    Şimdilik hoşçakalın!

    Not: Arkadaşlar,sitelerinizin adlarını,
  • linklerim-mutlulukmutfaktagizlidir
  • de
    bulabilirsiniz! Yeni siteler eklenice sayfam bozulmaya başladı ben de en iyi fikrin bir link sayfası oluşturmak olduğunu düşündüm!

    Sevgiyle kalın!

    2 Nisan 2008

    KİTAP-KAHVE VE ÇİKOLATA KEYFİ

    Kopyasý KAHVE-KÝTAP VE ÇÝKOLATA KEYFÝ 104

    Eveet, işte yeniden kitap kahve keyfi etkinliğimiz başlıyor! Etkinliği kaçırıp ta üzülenler, yeniden bu keyfi yaşamak isteyenler olunca dayanadım! Bu etkinlikte yine en büyük yardımcım Sevda’m oldu! O, benim kurtarıcı meleğim, imdadıma yetişti! Yaptıkların için sana çok çok teşekkür ederim sevgili arkadaşım, sana minnetarım! Tuttuğun altın olsun can dostum benim! Geçen sefer ki kitap ve kahve keyfinin vazgeçilmez hafifliği etkinliğinden tek farkı bu keyfe ve etkinliğe çikolatanın ya da el yapımı kurabiyelerin de eşlik ediyor olması! İsteyen arkadaşlar geçen etkinlikte olduğu gibi kupa, fincan, french press gibi kahve ile ilgili detaylar hediye edebilirler! Gönlünüzden ne geçiyorsa, özenli ve mümkünse değiştirme kartlı hediyeler göndermeniz daha iyi olur! Sonuçta aynı kitaptan hediye edeceğiniz kişide olabilir! Ya da zevkine uymuyor olabilir! Kitap seçimine gelince ille de yemek, pasta kitapları olması gerekmiyor. Güncel, yeni çıkan, herkesin hoşuna gidebilecek seçimler de yapılabilir. Tek koşul değiştirme kartı ve özen! Yine katılımcılar arasında çekiliş yapılacak ve herkes kendisine çıkan kişiye hediye gönderecekl Kimin kime çıktığı sürpriz olacak! Hediyelerimiz elimize geçene dek kimin göndereceğini bilmeyeceğiz! Bu arada etkinliği duyurduğum arkadaşlardan bazıları adres bilgilerini bana gönderdiler. Bugün akşam da katılımcı adreslerini aldım, word dosyasına kaydettim. Hepinize geri dönemedim, en kısa zamanda geri döneceğim! Ama şimdilik burada da etkinliğe katıldığınız için teşekkür etmek istiyorum! Etkinliği daha önce duymamış olanlar ya da adres bilgilerini bana henüz yollamamış olanlar katılmak için kişisel bilgileriyle birlikte kitap-kahvekeyfi@hotmail.com adresine gönderebilirler! Ben de çekiliş sonuçlarını aynı ileti adresini kullanarak göndereceğim! Site, blog sahibi olmayan arkadaşlar da etkinliğe katılabilirler, onlar kendilerine gönderilen hediyelerin resimlerini blogumda yayımlama süresinden önce bu adrese göndermiş olmalı!

    Etkinliğe katılım 18 Nisan akşamı dolayısıyla sona eriyor, çekiliş yapılıyor, sonuçları size bildiriliyor! Sizler de en geç 10 Mayıs'ta hediyelerinizin size çıkmış olan kişilerin eline ulaştığından emin oluyorsunuz! Hediyelerinizi Mayıs başında göndermeye başlamanızda yarar var! Amacımız Anneler Günü'nü de anımsamış ve kutlamış olmak! Hediyelerimizi bloglarımızda, sitelerimizde 10 Mayıs'tan itibaren yayımlamaya başlayabiliriz! Yani hediyelerin sahiplerini bulmuş olması gereken tarihten itibaren! Hediyelerimizi yayımlamak için son gün 15 Mayıs!

    Hepimiz için anımsadığımızda gülümseyeceğimiz, keyif alacağımız bir etkinlik olmasını diliyorum!Güzel günler hepimizin olsun! Yeniden görüşünceye dek sevgiyle, sağlıkla, dostça kalın!






    30 Mart 2008

    HAYDİ KIZLAR DİYETE!

    Zayıflamak isteyen hanımlar için

    Sevgili komşum, arkadaşım
  • Yaren
  • 'in, sevgili Ayşe, Dilek ve Aynur ile elele verip hazırladıkları etkinlik için mutfağa girildi, sağlıklı, hafif, düşük kalorili yiyecekler hazırlandı. Ki zaten biz de diyetteyiz! Çok güzel bir zamanlama oldu! Diyetimizde desteklendiğimizi duyumsadık.
    Annem, Ispanaklı Salata'yı ve pazarda dolaşırken tezgahta görünce sevinçten çıldırıp aldığımız Deniz Börülcesi Salatasını yaptı. Annişle bugün, börülceleri ayıkladık. Bundan sonra her hafta bir demet deniz börülcesi alma kararı verdim.
    Ben de Elma Tatlısı hazırladım. Yapımı o kadar kolay ki!
    Ben, başta Yaren'im olmak üzere etkinliği düzenleyen diğer arkadaşlara da böyle güzel, destekleyici, keyif verici bir etkinlik düzenledikleri için teşekkür ediyorum! Ve deee tariflere geçiyorumm!

    Ispanak Salatası

    Malzemeler:

    500 gr ıspanak,

    1 orta boy havuç,

    1 limonun suyu

    Sızma yağ

    Tuz

    Yapılışı:

    Ispanaklar, ayıklanır, yıkanır, doğranır. Küp küp kesilmiş havuçla birlikte tencereye konur, hiç su koymadan biraz tuz ilavesiyle haşlanır. Soğumaya bırakılır. Ilınınca limon suyu, sızma yağ eklenir (ik çorba kaşığı kadar).
    İstenirse limon yerine sarımsaklı yoğurt ile de servis yapılabilir. O zaman da sızma yağ yoğurdun üzerine gezdirilir.
    Afiyetle Yenir!

    Sıra en sevdiğim tarife geldi, nefis bir tadı var! Şiddetle öneririm!

    Deniz Börülcesi Salatası

    Malzemeler:

    2 demet deniz börülcesi

    sızma yağ

    sarımsak

    1 limonun suyu

    Not: Deniz börülcesi haşlanırken de servis edilirken de tuz kullanılmaz çünkü kendiliğinden tuzludur.

    Yapılışı:

    Deniz börülcesi yıkanır, bir tencereye alınır. Üzerini geçmeyecek kadar su konur, haşlanır.
    Sudan alınır, soğumaya bırakılır. İki parmağınızın ucuyla tutup diğer elimizin parmağıyla deniz börülcesini tutup çekersek saplarından ayırıp ayıklamış oluruz.
    Ayıklanmış börülceleri kapalı bir kapta servis yapana dek buzdolabında muhafaza edebiliriz.
    Servis yapılacağı zaman dört-beş diş rendelenmiş sarımsak, bir limonun suyu ve iki çorba kaşığı sızma yağı eklenip karıştırılır.
    Ya da arzu eden sarımsaklı yoğurt ta kullanabilir.
    Afiyetle yenir!

    Gelelim en hafif, en masum, en düşük kalorili tatlımıza! Taylan Kümeli en çok meyveli tatlıları sonra da sütlü tatlıları öneriyor!
    Ama gerçekten de elma kendiliğinden tatlı olduğu için şeker eklemek gerekmiyor.

    Elma Tatlısı:

    Malzemeler:

    2 tane orta boy elma,

    1/2 çay bardağı su

    Biraz tarçın

    İsteğe göre biraz kuru üzüm

    Yapılışı:

    Elmalar soyulur, ikiye bölünür, çekirdekleri çıkarılır.
    Orta boy bir tencerede yarım çay bardağı su ile birlikte kısık ateşte 10- 15 dk. bir tarafı 10-15 dk. da diğer tarafı yumuşayacak şekilde pişirilir. Bir taraf yumuşayınca çevirip diğer tarafı pişiriyoruz. Elmaları biraz soğuyunca tencereden servis tabağına doğru güzel bir yolculuğa çıkartıyoruz! Soğumaya bırakıyoruz. Servis yaparken tarçın serpebiliriz, kuru üzüm koyabiliriz. Dilerseniz süzme yoğurt, krema ya da bir top vanilyalı dondurma ile servis edebilirsiniz!
    Biz, Taylan Kümeli'nin biz okuyucularına zaman zaman izin verdiği vanilyalı dondurmayı kullanmayı tercih ettik. Bir bardak süte eş kalori, minerallere sahipmiş. Yani şimdi bir dek karamelli ya da antep fıstıklı dondurmalara göre vanilyalı ve meyveli dondurmalar daha düşük kaloriye sahipler. Dolayısıyla daha hafifler!

    Yine de diyet zamanı dışında arada bir canımızın çok çektiği çeşitlerden yemeliyiz bence! Nefsimiz körelsin, değil mi ama?
    En kısa zamanda görüşmek üzere sevgiyle kalın!





















    26 Mart 2008

    LİNZER KURABİYELERİMİZ VE KİTAPLARIMIZ!

    Selam, buluşmamız yine biraz gecikti, biliyorum! Bazen, yoğunluk, sevdiğin konularda bile isteksizlik yaşıyor insan! Bir de malum bizim tatlı ev cadısı küsmesin, darılmasın diye kendimi alıkoydum bilgisayar başında oturup yazı yazmaktan! Yaranabildim mi elbette hayır! Sonuçta kuması bilgisayarın karşısına kuruldun mu küsüyor, uyuyor!

    Neyse biz yeniden buluştuk ya! Şimdi Linzer Kurabiye tarifini verelim. Sonra da güzel kitaplarımıza göz atalım!
    Bu tarif nereden bulduğumu anımsamıyorum! Teatime (Sevgili Mine'den) aldığım tariften farklı!


    Linzer Kurabiye

    100 gr margarin

    1 yumurta

    150 gr toz şeker (dilerseniz şeker miktarını daha da azaltabilirsiniz)

    bir çimdik tuz

    1/2 limon kabuğu rendesi

    1/2 kahve kaşığı tarçın

    1/2 çay kaşığı karanfil tozu

    200 gr iri parçalanmış fındık ya da badem

    200 gr un+ kulak memesi yumuşaklığına gelecek miktarda un

    100 gr kadar böğürtlen ya da ahududu, portakal reçeli

    Hazırlanışı:

    1- Oda ısısında ılınmış margarin, yumurta ve şeker mikserle çırpılır.

    2- Elenmiş un, fındık, tarçın ve karanfil tozu ayrı bir kapta karıştırılır, yavaş yavaş margarinli karışıma eklenir. Biraz mikserle çırptıktan sonra elle yoğrulur.

    3- Kurabiye yapabilmek için hamuru kulak memesi kıvamına getirecek kadar elenmiş un ekliyoruz.
    Ben, bazen sabırsızlanıp tüm malzemeleri aynı anda ekliyorum, unu da göz kararı koyuyorum. Hamurun kıvamını kontrol ediyorum!

    4- Hamurumuzu dilediğimiz kaıplarla şekillendiriyoruz, fırına atıyoruz. Orta sıcaklıktaki ısıda 35-40 dk. kadar pişiriyoruz. Fırınımız huyuna suyuna, ayarına göre hareket ediyoruz, kurabiyelerimizi konrol ediyoruz! Üzerleri kızarmadan fırından alıyoruz. Ilınmasını bekliyoruz.

    5- Ilınan kurabiyelerimizi üst üste koyuyoruz, üstteki kurabiyenin ortasına ahududu, frambuaz ya da portakal reçellerinden dilediğimizi koyuyoruz. Erik ya da kuşburnu marmeladı da bu kurabiyeye gider. Kurabiyelerimizin üzerlerine pudra şekeri serpiyoruz!
    Çay, bitki çayı ama en iyisi kahve eşliğinde afiyetle yiyoruz!
    Şunu da belirtmek isterim ki artık biz Linzer Turta ve dşğer kurabiyeleri sevmiyoruz bir tek Linzer kurabiye ile İçli kurabiyeyi severek yiyoruz! Un kurabiyesi benim için bir süredir tarihe karışmış durumda! Uzunca bir süre de böyle devam edecek gibi görünüyor! Biz bunları çok sevdik!

    Elimize bir fincan çayımız ya da kahvemizi alıp kitaplarımıza göz atalım mı?


    Sevgili komşumuz, dostumuz Tijen'in (http://mutfaktazen.blogspot.com) kitapları hakkında güvenilirliği, derin araştırmalar üzerine yazıldığı, sağlıklı tariflerin, önerilerin yer aldığı biricik kaynaklar olduğu dışında bir yorum yapmaya gerek yok sanırım! Diyette olduğum bu zamanlarda ve sağlıklı beslenmeye çalıştığımız her zaman başvurulacak mükemmel kaynak kitaplar! Bizlerle sohbet eder gibi sıcacık yazmış! Ellerine sağlık Tijenciğim!

    Sevgili Tijen, bildiğim kadarıyla iki kitabın da çevirisini yapmış! Çok ta güzel olmuş! Yine son derece bilgilendirici kaynaklara imza atmış! "Bana Ne Yediğini Söyle" sağlık ağırlıklı bir kitap! Çok çok güzel öneriler yer alıyor!

    "Erkeklerin iyileşmesi Yeryüzünü de iyileştirecektir" kitabı da çok çok güzel, elime aldığımda bırakamıyorum! Bir tek kadın-erkek, sevgili, karı-koca ilişkisi olarak düşünmeyin kurduğumuz tüm ilişkiler için öneriler var kitapta! En son bağımlılık bölümünü bitirdim.
    Bugün, burada sizlerle paylaştığım tüm kitaplarla alıp okumanızı şiddetle öneriyorum!
    İlk fırsatta diğer kitapları paylaşmak üzere şimdilik sevgiyle kalın!































































    17 Mart 2008

    BEDELİ ÇANAKKALE'DE ÖDENECEKTİR!


    Galatasaray Lisesi'nde okurken Çanakkale Cephesi'ne subay olarak gönderilen Mehmet Muzaffer Bey, karargahın, lastik ile diğer bir takım ihtiyacını teminine memur edilmiş. Karaköy'deki bir Yahudi'de istediklerini buldu.Fiyatlar fahiş! Mecburen anlaşmaya varıldı . Gereken parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye'ye gitti. Kaymakam "Ne alınacak?" dedi. Muzaffer'in "Otomobil ve kamyon lastiği..." cevabını duyunca bir an durdu ve "Bana bak oğlum! Ben, askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun " dedi. Gerken parayı alamayan Muzaffer, selam verip dışarı çıktı.
    Bu lastikleri mutlaka almak için çara düşündü. Çareyi bulmuştu. Yahudi tüccarın yanına giderek "Ödeme işlemleri akşamüstü bitecek. Yarın öğleden önce vapur kalkıyor, yetiştirmem gerek. Onun için sabah ezanında geleceğim, malları mutlaka hazır edin. Ama altın para vermiyorlar, kağıt para verecekler" dedi. Yahudi " peki" dedi.
    Ertesi sabah, Muzaffer, malzemeyi arabaya yükledi ve Yahudi'ye bir yüzlük kaime (para) verdi.
    Malzeme araba ile Sirkeci'den gemiye aktarıldı ve gemi Çanakkale'ye doğru yola çıktı.
    Üç gün sonra Yahudi tüccar, elindeki yüzlüğü bozdurmak üzere Osmanlı Bankası'na gitti.
    Bozmadılar. Çünkü elindeki para sahteydi. Muzaffer, bütün gece, temin ettiği özel kağıda çini mürekkebi ve boya ile parayı gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede taklit etmişti. O devrin paralarının üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu. "Bedeli Dersaadet'te altın olarak ödenecektir. "
    Muzaffer, yaptığı taklit paradaki bu ibareyi şöyle yazmıştı: "Bedeli Çanakkale'de altın olarak ödenecektir."Onun burada altın dediği, Çanakkale'de Mehmetçiğin akıttığı, altından değerli kanıydı.
    Yahudi tüccar, bunu sorun haline getirmedi. Ama haber bütün İstanbul'da yayıldı. Şehzade halim Efendi, lalasını gönderip Yahudi tüccardan, taklit yüzlük parayı bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli mücevher çekmecesine yerleştirip İstanbul Polis Mektebi'ndeki emniyet müzesine hediye etti.

    (Bir takvimin arka sayfasında okudum, beğendim, sizlerle paylaşmak istedim)

    Gelin, Çanakkale Zaferi'nin ne koşullarda kazanıldığını bir kez daha hatırlayalım! 43.NCÜ ALAY 1NCİ P.TB. 1NCİ BÖLÜK'ün 1917 yılı yemek listesine bir göz atalım!


    GÜN ------- SABAH ------- ÖĞLEN -- AKŞAM - ----------------EKMEK
    15 Haziran - üzüm hoşafı --- yok ------ yağlı buğday çorbası --- tam
    26 Haziran - yok----------- yok ------ üzüm hoşafı --------------tam
    18 Temmuz- üzüm hoşafı ---- yok ------ yok ------------------yarım
    8 ağustos - Yarım ekmek --- yok ------ şekersiz üzüm hoşafı--yok


    Not: 21 temmuz 1917'den itibaren başlayarak ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir çünkü un ve ekmek kalmamıştır....

    Çanakkale Şehitlerine

    Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

    - Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

    Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

    Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

    Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
    Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

    Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
    Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
    Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

    Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
    Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

    Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

    Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
    Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
    Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

    Öteden saikalar parçalıyor afakı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
    O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

    Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
    Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

    Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
    Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

    Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

    Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
    "O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

    Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

    Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
    Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

    Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
    Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

    Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
    "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

    Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
    Seni ancak ebediyetler eder istiab.

    "Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

    Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
    Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
    Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

    Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
    Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

    Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

    Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

    Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.